Popüler Yayınlar

29 Mart 2013 Cuma

BÜYÜLÜ DOSTLUK, GERÇEKÇİ HUSUMET

3 Şubat 2013
Nobelli iki yazarın kan kardeşliğinden kan davasına dönüşen ilişkisini anlatan ‘Gabo ve Mario - Márquez ile Llosa: Sağlam Bir Dostluktan Küskünlüğe’ (Doğan Kitap) adlı kitap, aynı zamanda bir Güney Amerika edebiyat tarihi okuması.

1976 yılının Şubat ayı… Yer, Mexico Güzel Sanatlar Sarayı. And Dağları Macerası filminin özel gösterimi var. Salona önce eşi ile birlikte Perulu geldi, sonra yanında eşi ile Kolombiyalı. Kolombiyalı, yerinden kalkıp Peruluyu selamlamak için ona doğru yürüdü.

Kollarını büyük bir sevgi ile açmıştı ki hiç ummadığı bir şeyle karşılaştı. Perulu, Kolombiyalının yüzünün sol tarafına öyle sert bir yumruk indirdi ki Kolombiyalının gözüyle çenesi arasında kan aktı.

Kolombiyalı, yarı baygın bir halde iken Perulu, sesine sinen öfkeyle eşine: “Hadi gidiyoruz, Patricia!” dedi. Bu olay, özenilesi bir dostluk hikâyesini bir daha onarılmayacak bir biçimde bitirdi.

Öyle ki, olayın üzerinden altı yıl geçtikten sonra Kolombiyalı 1982'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldığında dahi Perulu: “İtiraf edeyim jüride olsaydım oyumu Borges için kullanırdım.” dedi.

Oysa ikili arasındaki arkadaşlık Llosa'ya 1967'de Romulo Gallegos Ödülü'nün verilmesi töreninde başlamıştı.

Bir taraftan gittiği her yerde adeta bir popstar gibi karşılanan Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez, diğer taraftan ilk romanı Kent ve Köpekler ile dünyaya, Güney Amerika edebiyatının varlığını kabul ettiren, Boom'un kurucu yazarı olarak kabul edilen Mario Vargas Llosa. Her ikisi de Nobelli. Aralarında dostlukla başlayan, husumete varan ilişki birçok biyografı kışkırtacak kadar özel ve renkli.

Gabo ne kadar eyyamcı ve konjonktüre göre davranan bir kişi ise Mario o kadar dürüst ve gözükaradır, ama belli ki dostlukları çok başka ortaklaşmalar üzerine kuruludur.

Angel Esteban ve Ana Gallego'nun “Gabo ve Mario” adlı yapıtı, bu iki yazarın cazip ve kışkırtıcı ilişkileri etrafında aslında bir Güney Amerika edebiyat tarihi okuması.

Edebiyatın özellikle de romanın hem anlatım biçimi hem de heyecan anlamında tıkandığı bir dönemde Fuentes, Llosa, Marquez, Cortazar, Infante gibi yazarlar, bütün dünyaya başka bir romanın mümkün olduğunu gösterdi.

Arkalarındaki devlet desteğine rağmen Sosyalist ülkelerde nitelikli bir sol edebiyat var edilemezken handiyse aynı ruhun, zihnin yazdığı çok güçlü bir sol edebiyat Güney Amerika kıtasında ortaya çıktı.

Hayattan yana oldukları kadar edebiyattan yana da tavır aldılar. Bir taraftan Milan Kundera'ya destek olmak için Prag'a giderken öte taraftan Küba'da şair Padilla'nın maruz kaldığı baskı karşısında Castro'ya karşı tavır aldılar.

Şair Padilla için başlatılan imza kampanyasının en ön safında Llosa vardı. Sartre ve Duras gibi Avrupalı yazarlar da sanatın özgürlüğünden yana tavır koyarken Marquez metni imzalamaktan kaçındı.

Ve Castro, imza atan yazarları oldukça sert bir dille eleştirip onları emperyalizme uşaklık etmekle suçladı. Küba hayal kırıklığı, Boom yazarları arasındaki ilişkiyi belirleyen en temel kırılma oldu.

Mario, bir asker disiplini ile çalışırken Marquez kafasına estiğinde kendisini bir kaptırdı mı bir daha bırakmamacasına yazar.

18 ay hiç kimse ile görüşmeden başına oturduğu Yüzyıllık Yalnızlık'ı bitirip evden öyle çıkar. Mario, edebiyatla bir tür evlilik ilişkisi yaşarken Gabo yazıyla tam bir zamparalık ilişkisi kurmuştur.

Mario saçının tek telini bile fire vermeyen jilet gibi bir adamken Gabo, yazı masasına tamirci tulumu ile oturan ve yazacak bir şey bulamayınca elindeki tornavida ile kapı kilitleri ve elektrik prizlerini söküp takan bir adamdır.

“Edebiyatın hiçbir şeye yaramadığını fark ettiği andan itibaren yazmaya başladığını” belirten Gabo'nun tersine Mario, "Edebiyat, gerçekliği iyileştirmeye yönelik hırs ve arzularımızı tatmin etmesinin yanı sıra bizde bir bilinç, etrafımızı saran dünyanın kusurlarına yönelik dikkatli ve eleştirel bir zihin uyandırır." diyor.

Angel Esteban ve Ana Gal-lego'nun yapıtları okuru şaşırtan birçok bilgi barındırıyor. Düşünsenize “Yüzyıllık Yalnızlık” ile “Kent ve Köpekler” bile basıma değer görülmediği için geri çevrilme riski yaşamışlar.

Ama kitapta anlatılan sadece Gabo ve Mario'nun hikâyesi değil, edebiyat içinde keyifli bir yolculuk aynı zamanda. Mallarme, “Bir kitap ne başlar ne biter; olsa olsa öyle görünür.” demişti ya, bu söze en çok Gabo ve Mario'yu okurken inandım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder