Popüler Yayınlar

17 Mart 2013 Pazar

DERT Mİ, DERTLENMEK Mİ?

Meşhur hikâyedir; çok cimri birisi cömertliğine hayran olduğu bir kişinin elinde kalan son malı olan elmasını ister. 

Onu denemek için mi, istediği elmasa ihtiyacı olduğundan mıdır bilinmez ama ister.

Cömert, bir an bile tereddüt etmeden hemen çıkartır o elması verir. Cimri sevinç içinde elması alır ve gider.

Üç gün geçer; elde elmas, cimri cömertin kapısına dayanır ve şunu söyler: “Bu elması al, bana ihtiyacın olduğu halde elindeki-avucundaki en kıymetli ve en son malını verme duygusunu ver.” der.

6-7 günlük bir yurtdışı seyahatinden sonra kutlu ocağa vardım. Amacım hastalıklardan sonra düzene giren günlük hayat içinde bir gün geçirip intikalinde fayda mülâhaza edeceğim gözlemlerimi sizlerle paylaşmaktı.

Dolayısıyla perspektif bu açıya kurulu olduğu için başkalarının belki de rutin deyip umursamayacağı en küçük detay bile benim dikkatimi çekiyordu. Tam da bu noktada ben niyet ve nazar diyeyim; gerisini siz getirin.

Farkındayım, son üç-dört yazıdır hep dert, dert, dert diyorum. Bu yazıda da, bir sonraki yazıda da yine dert diyecek, yine derdi merkeze alacağım; çünkü Hocaefendi dert deyip oturuyor, dert deyip kalkıyor.

Eğer kulağınızı ağzına dayayabilirseniz, alıp verdiği her nefesin ‘dert, dert, dert' diye fısıldadığını rahatlıkla duyabilirsiniz. Alvar İmamı'nın dediği gibi sefinesi dert deryasına gark olmuş insandan ne beklenir ki başka?

Ne güzel der Merhum:

    "Sefinem gark oldu derd deryâsına,
    Sahrâ-yı sinemi dert aldı getti.
    Hasretkeş olmuşdur dil leylâsına,
    Bülbül tek zârımı gül aldı getti."

Yok mu bu derdin dermanı, böylesi dert ile hemhâl bir hayat ümitsizlik ve ye's'e yol açmaz mı dediğinizi duyar gibiyim? Cevabım hayır? Çünkü bu öyle bir dert ki dermanı içinde. Yine Alvar İmamı'nı konuşturalım:

“Derd ile cangâhından canân diye çağırsan; Derdin derman ederler, yaran merhem urmaz mı?” Derdin aynı derman olduğu; “derman arardım derdime; derdim bana derman imiş” mısraı ile tasvir edilen manzaranın hakikat olduğu, elle tutulur, gözle görülür hale inkılap ettiği bir zemin burası. Ne ümitsizliği, ne ye's'inden bahsediyorsunuz siz?

Son soru şu olmalı o zaman; nedir derdi? Cevabım ilk paragrafta aktardığım hikâyenin içinde. O cömert-cimri hikâyesinde olduğu gibi, asıl dert elde kalan son kıymetli malını vermeyi değil onu verebilme duygusu eksikliği. Yani Hocaefendi'nin derdi muhataplarındaki dertlenme duygusunun yoksunluğu.

Ya da o duygunun istendiği ve beklendiği ölçüde olmayışı. Başka bir tabirle bizde eksik olan bu. Yoksa onun dertlerini ister özel ister genel manada üç aşağı-beş yukarı tahmin etmek mümkün. Ama ya diğeri?

Amma illa dert adına bir örnek diyorsanız buyurun sizi sohbet ortamına götürmeye çalışayım; “âlem nerede ne yiyor, ne içiyor, nerede yatıp, nerede kalkıyor; bunları düşünmemiz, bunları dert edinmemiz lazım.”

İkindi sohbeti için koltuğa oturur oturmaz söylediği bu üç-beş cümle aslında sohbetin akışını belirleyen bir girişti. Anladığım, sözü edilen çerçevede öne çıkan bir mesele vardı ve bunun üzerinden mesajlar arka arkasına gelecekti. Nitekim öyle de oldu.

Nice ayet ve hadislerle temellendirebileceğimiz başkalarının dertleri ile dertlenmenin bize kazandıracağı ve insanın bu ve benzeri noktalarda kusurunu bilmesinin önemi üzerinde durdu. Rıza ve rıdvan ufkuna açılmanın bu yolla olabileceğinin altını çizdi.

“Bizden daha zengince hayat yaşayanlara bakıp müsâvât düşüncesiyle onları levm etme, bizde neden yok deme yerine; bizden çok daha aşağı seviyelerde hayatını idame ettirenlere bakıp dertlenmek.

Ekmeliyet ve etemmiyet buna bakar.” diyerek sözlerini sürdürdü. En çarpıcı cümlesi ise şuydu bana göre: “Bu mevzularda dinimizin ortaya koyduğu kriterlere göre davrandığımız söylenemez.”

Doğru mu yanlış mı? Ahlak-ı İslâmiyenin en temel unsurlarından biri olan, Efendimiz'in (sas) beyanıyla imanı kemâle, olgunluğa, zirveye taşıyan “kendi nefsi için istediğini başkaları için de isteme” veya “istememe” konusunda nerede duruyoruz?

Şahıs olarak ben neredeyim, camia olarak neredeyiz, toplum, âlem-i İslam ve insanlık olarak gerçekten neredeyiz? Dünyanın dört bir yanında insanlık dramları yaşanırken nice nice basit şeylerin kavgasını veren bir yerde durmuyor muyuz Allah aşkına! Teoriye sığınmak bir mana ifade etmiyor burada.

‘Ayet şöyle diyor, hadis böyle diyor, İslam tarihindeki uygulamalar şöyle.' Tamam da senin de inandığın bu değerler neden senin hayatında yer etmiyor? Neden pratiğe taşımıyorsun? İşte problem burada. Onun için diyor Hocaefendi, “Dinin ortaya koyduğu kriterlere göre davrandığımız söylenemez.” diye. Kim bilir belki de onu dilgir ve perişan eden, derdine dert katan da bizim bu aymaz ve umursamaz tavrımız.

Ben devam edeyim; “Sahabe-i kiram başta olmak üzere tarih boyunca nice büyük zatlar nice meselelerde keşke şöyle yapmasaydım, böyle yapmasaydım diyorlar. Böyle demekle etraflarına güven ve emniyet telkin ediyorlar. Böyle demekle hatalarını telafi etme imkânını buluyorlar.

Bunlar güzel de ama önemli olan keşke dememektir. Keşke dememeye planlanmış bir şekilde hayatı yaşamaktır. Projeleri ortak akla havale edip bütün muhtemel alternatifleri baştan düşünmektir. Bakınız insanlığın İftihar Tablosu'na (sas).

Vahy ile müeyyed olduğu halde, dini bizzat öğrettiği insanlarla oturuyor ve istişare ediyor. Hem de fâik olmasına rağmen, sıradan bir insan gibi onların sözünü dinliyor. Siz de öyle yapın. Ne kadar istişare eder, meseleyi ne kadar çok ortak akla havale ederseniz yanılma payınızı azaltırsınız. Yoksa yıkmadık gönül, harâp olmadık bina kalmaz ortada.”

 Bu sözlerden sonra durdu ve alabildiğine içli bir şekilde; "Perişânım bugün cânâ perişan olmayan bilmez” dedi ve ardından aynı içtenlikle: “Kulluk çok zor, çok. Kendimi boynumda pranga, ayağımda zincir var gibi hissediyorum.”

Yine durdu ve herkesi can evinden vuran şu sözlerle bitirdi bu faslı: “İhsan şuuru. O'nu görüyor olma mülahazası. Bu yapılamıyorsa la ekall -en azından- görülüyor olma mülahazasıyla vazife yapma ve hayatı yaşama.” Keşke!

 http://www.zaman.com.tr/yorum_dert-mi-dertlenmek-mi_2065794.html internet sitesinden sayfasından alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder