Popüler Yayınlar

17 Mart 2013 Pazar

ZEKA DERKEN TÜRKİYE...

İskandinavyalılar giderek aptallaşırken üçüncü dünya ülkeleri zekileşiyor. Böyle bir genelleme yapmak yerinde olur muydu? Yeni bulgularına göre, evet, olurdu!

Tamamen şans eseri ortaya çıkmış bir bulguydu. Amerikalı politolog James Flynn 1980’lerin ortalarında Yeni Zelanda’nın Otago Üniversitesi’nde farklı nesillerden 18 yaş grubu Hollandalı gençlerin IQ verilerini inceliyordu.

Bu aslında benzeri askeri testlerin verileriyle bir karşılaştırma çalışmasıydı. Flynn ilginç bir motifin ortaya çıktığını kaydetti: 1950-1980 süresinde her neslin IQ’su bir öncekinden daha yüksekti. Öyle bir parça değil, adamakıllı yüksek!

Flynn araştırmasını diğer ülkelerden verilerle genişletti. Eğilim aynıydı:  endüstrileşmiş ülkelerde IQ seviyesi 1900 yılından itibaren düzenli olarak her 10 yılda bir 3 puan artış gösteriyordu. Bu tesbit bilimsel jargonda Flynn-etkisi olarak geçiyor.

Şüpheyle ve eleştirilerle karşılaşmış bir bulgu. Fakat doğruluğu artık o kadar kesin ki, zekâ bilim dalındaki modern araştırmaların ana damarını oluşturduğu tartışma götürmez bir gerçek. Buna karşın, bu gelişimin hangi nedenlere dayandığı hâlâ müphem.

Bugün 78 yaşında olan Flynn’e göre, bir kısım psikometristler (IQ ölçümü uzmanları) bu yükselişin, zekânın “salt” biyolojik temelleriyle bir alakası olmadığı, deneklerin giderek test almaya yatkınlaşmalarından kaynaklandığı görüşünde, ki bunun ne ilginç ne de anlaşılmaz bir yanı var, diyor Flynn.

O, olaya farklı bir pencereden bakıyor ve nedenin, insanların giderek daha zekileşmesinde değil, daha modernleşmesinde yattığını ve asıl ilginç olanın da, düşünme mekanizmasının çevresel koşullara göre nasıl değişime uğradığını anlayabilmek olduğunu belirtiyor.

James Flynn birkaç ay önce  yayımlanan yeni kitabında işte bu hususu, kendi deyimiyle “20. yüzyılın kognitif (bilişsel) tarihi”ni mercek altına alıyor.

Örneğin Ortaçağ’dan Rönesans’a kadar geçen sürede gerçekleşmiş olan o tarihi mantalite evrimini bir düşünün, diyor Flynn ve ekliyor: 20. yüzyılda, bu evrim görünüşte daha yüzeysel seyrediyormuş izlenimi verebilir ama aslında çok daha dramatik seyrediyor; zira belli düşünme tarzlarına olan becerilerimizde yaşanıyor gelişim.

Bu, IQ verilerini daha yakından inceleyince açıklık kazanıyor. Sözel ve salt matematiksel başarı seviyemiz asırlardır hep aynı seviyede seyrediyor - atalarımızı geride bırakmış değiliz.

Gelişimin  esas haritası, Ravens-testinde (Raven’in progresif matrisleri) karşımıza çıkıyor, diyor Flynn. Yani soyut biçimde mantık yürütme, abstrakt düşünme ve sorunları derhal çözebilme yetisiyle ilgili bir gelişim bu.
1900’lerde bir çocuğa, köpekle tavşan arasındaki ortak yan ne diye sorsaydınız, alacağınız  tipik yanıt, köpeğin tavşan avında kullanıldığı olurdu.

Bu, dünyaya pratik, somut ve gündelik bir perspektiften bakışı ifade ediyor. Günümüzde bu soruyu doğru yanıtlayan, yani ikisinin de memeli hayvan olduğu veya en azından, her ikisinin de hayvan olduğunu söyleyen çocukların sayısı çok daha yüksek olurdu, diyor Flynn.

Yani modernite dünyaya  bilimsel gözlükle bakmamızı sağlıyor. Dünyaya daha genelleştirerek ve  kavramlaştırarak bakma yetimiz bugün daha yüksek, çünkü modern toplum hem bunu gerektiriyor hem de bunu uyguluyor.

Beynimiz 100 yıl hatta daha da eskilerde nasıl idiyse bugün de aynen öyle. Yani her insan beyni, tıpkı atalarınınkine eş bir biyolojik potansiyelle doğuyor. Fakat atalarımızınkine eş bir beyinle ölmüyoruz. Şimdi benim beynimin bir kesitini alıp inceleseydiniz ve 1950’lerde yaşamış bir yaşıtımınkiyle karşılaştırsaydınız, fark görürdünüz, diyor Flynn.

İkimizi bir beyin scanner’ına da soksaydınız sonuç aynı olurdu. Çünkü iki kulağımızın arasındaki o 3 pundluk doku kullanış şekline göre gelişiyor. Tıpkı kas sistemimiz gibi. Bu nedenle, sembollerin deşifre edilmesinde, soyut düşünme ve problem çözmede kullanılan beyin alan ve faaliyetlerinin, bugün, sadece birkaç nesil öncesine nazaran daha iyi sonuçlar verdiğini söylemek akıl almaz bir şey olmuyor.

Peki bu böyle devam edecek mi? Nitekim, Danimarka ve Norveç gibi ülkelerdeki gençler üzerinde yapılmış IQ testi sonuçlarına göre, zekâ seviyesinin 1990’larda en yüksek seviyeye ulaştığı ve ondan sonra düşüşe geçtiği gözleniyor. Flynn bunu şöyle açıklıyor:

İskandinavya ve benzeri ülkelerde, dünyanın birçok yerine nisbetle hayli büyük bir orta sınıf var ve bu ülkeler dünyanın en iyi sosyal güvenlik ağına sahip. Fakat tabii ki her yer İskandinavya demek değil. İngiltere ve ABD’de hâlâ bir miktar Flynn-etkisi gözlenebiliyor.

Ancak bu eskiye nazaran çok daha düşük seyrediyor. Buna karşın, IQ verileri açısından bir hayli geride duran gelişmekte olan ülkelerde IQ belirgin atağa geçmiş görünüyor. Flynn yeni kitabında, Türkiye, Kenya ve Suudi Arabistan’ın kırsal kesimlerinden yeni verilere yer veriyor.

Sonuç şöyle: dünyanın büyük bir bölümünün modernitenin yararlarından alacağı daha çok pay var, yani bu coğrafyalardaki insanların önünde, onları bekleyen büyük bir zekâ rezervi bulunuyor.

Dominik Cumhuriyeti’ndeki Ross Üniver-sitesi’nden beyin araştırmacısı, İngiliz asıllı Michael Woodley buna katılmıyor. O, tüm dünyanın genel bir zekâ düşüşü arifesinde olduğunu savunuyor. Woodley’e göre, homo sapiens genetik bir aptallaşma süreci yaşıyor.

Intelligence dergisindeki (INTELL-00678, 2012) yazısında, aslında bir süredir bir beyin çöküşü yaşıyoruz, diyor  Woodley. En azından, Batı dünyasında durum böyle. Ve bu süreci endüstri devrimine kadar geriye götürüyor, Woodley.

İngiltere’den ve diğer Avrupa ülkelerinden tarihi veriler, 1100-1850 döneminde yaşanan nüfus patlaması sırasında, toplumda en çok başarıya ulaşanların aynı zamanda en çok çocuğu da sahip olduklarını gösteriyor. Yani, zekâ artışında pratiksel bir “mirastan” söz edilebilir.

Lakin Woodley, endüstrileşme sürecinin ardından devreye sokulan sosyal önlemlerin durumu tersine çevirdiğini belirtiyor. Artık toplumun en başarılılarına dahil olan en yüksek eğitimliler, toplumsal piramidin tabanındakilere nazaran daha az çocuk yapıyor.

Woodley’e göre, burada IQ ölçümlerine göre bir düşüş kaydedilmiş olmamasının nedeni, Flynn-etkisinin temeldeki genetik dejenerasyonu maskelemiş olması.

Buna kısmen katılıyorum, diyor Flynn, 20. yüzyıl verileri, zengin Batı dünyasında genetik IQ’nun her nesil bir puan düştüğünü gösteriyor. Fakat hep böyle devam edeceğini de katiyen söyleyemeyiz.

Bu sürecin gidişatı, doğurganlık oranının bölgesel dağılımına bağlı. Flynn bir faciaya doğru gidildiğini düşünmüyor. Dünya genelinde ortalama IQ seviyesi düşüyor olsa da, yüksek nüfus artışı nedeniyle, gelişmedeki ivmeyi devam ettirecek kadar yetenekli insanların çıkacağı kesin.

İnsanın aklına ister istemez Başbakan Erdoğan’ın her aileye 3 çocuk çağrısı geliyor. Acaba Başbakan, Flynn’in kitabını mı okumuştu, yoksa Flynn gibi o da şans eseri bir taşla iki kuş mu vurdu?

 Her halukârda, Türkiye’nin “zekileşen” ülkeler arasında başı çektiğini öğrenmek sevindirici.

*Çevirmen-yazar

http://www.zaman.com.tr/yorum_zeka-derken-turkiye_2065787.html internet sayfasından alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder