Popüler Yayınlar

5 Mart 2013 Salı

Prof. Dr. Colin Turner’i 1998’de bir İngiltere ziyaretimizde Newcastle’da Durham Üniversitesi’nde ziyaret etmiştik. İngilizcesi çok iyi olan beş tane doktora öğrencisi istiyordu.




Marifetullah başta gelir - Abdullah Aymaz

Prof. Dr. Colin Turner’i 1998’de bir İngiltere ziyaretimizde Newcastle’da Durham Üniversitesi’nde ziyaret etmiştik. İngilizcesi çok iyi olan beş tane doktora öğrencisi istiyordu.

Maksadı, Risale-i Nurlar üzerine akademik çalışmalar yaptırmaktı. “Dünya bu eserleri bilmiyor; biz önce bunları akademik dünyaya tanıtmalıyız.” diyordu.

Dr. Colin, 1970’li yıllarda İslâmiyet’i tanımış, Müslüman olmuştu. Ama 1979’da Rusların Afganistan’a girmesi üzerine Londra’daki protesto yürüyüşüne katılmış, sloganlar atılırken “Lâ ilâhe illallah” diye bağırdıkları sırada kendilerini seyredenlerden birisinin bunun mânasını sorması üzerine “Allah’tan başka ilah yoktur” cevabına “Bu kadar ben de biliyorum. Bundan başka ne mâna ifade eder?” sorusuna cevap bulamamış.

Eve gelip kitaplarını karıştırınca, “İslâm’da Bankacılık”, “İslâm’da İktisat”, “İslâm’da Diplomasi”, “İslâm’da Siyaset”, İslâm’da, İslâm’da, şeklindeki kitapların dışında iman konuları ile ilgili bir şey bulamayınca, Kur’an müfehresindeki kelimelere bakmış, mesela 100 tane iman kelimesine karşılık 10 tane İslâm kelimesinin geçtiğini; şeriat kelimesinin tek bir defa  “Şir’aten” şeklinde geçtiğini tespit edince “Burada bir yanlışımız var, biz Müslümanlığın esası olan iman meselesini bir tarafa bırakmışız, sadece siyâsî  İslâm ile ilgileniyoruz!..” kanaatine varmış.

Risale-i Nur talebelerinden birisinin kendisine “Âyetü’l Kübra” risalesini vermesi üzerine aradığını bulmuş, daha sonra Büyük Sözler’i okurken Otuzuncu Söz’e gelip “Ene bahsi”ni mütalaa edince “Çıldıracağım!.. Böyle bir şey yazılamaz!..” demiş…

Bizimle bunları paylaştıktan sonra “Siz bizlere acı biber yediriyorsunuz. Bir İngiliz’in İslâm’da bankacılığa ne ihtiyacı var? Ona iman hakikatları lazım. Onları da Bediüzzaman çok güzel anlatıyor.” dedikten sonra acı biber meselesini de şöyle anlattı: “Sizin meşhur Nasreddin Hoca’nız, bir gün önüne bir sepet biber koyup yemeye başlamış. Ama hepsi de acı imiş, gözlerinden yaşlar, alnından terler akıyormuş, yanına gelen birisi gelmiş ‘Hoca ne yapıyorsun?’ diye sormuş, o da ‘Tatlı biber arıyorum!’ diye ellerini sepete daldırıp karıştırarak bir acı biberi daha ağzına atmış!..”


Şimdi etrafında beş kişiden fazla akademisyen toplandı, bazıları doktoralarını bitirdi, bazıları bitirmek üzere... Şimdi bir kitap yazmış “Islam Without Allah” isimli... yani “Allah Olmadan İslâm” gibi bir mânaya geliyor. Yani bugün; Allah, Allah’ın isimleri, sıfatları anlatılmadan, yani tam marifetullah anlatılmadan bir Müslümanlık anlatılıyor, bu da çok eksik ve yanlış...

Bunun yerine Kur’anî gerçekler ve dengeye tam riayet etmiş Risale-i Nurların ifade ettiği bir Allah anlatılmalı demek istiyor. Bunun için de, Risalelerden okumalar olarak 700 sayfalık bir eser ortaya koymuş. Son, Londra’daki Risale-i Nur Sempozyumu ona çok heyecan vermiş; “Bütün şehirlerde bunu yapalım, herkese anlatalım, bütün üniversitelere gidelim, bütün İslâmî gruplarla görüşelim ve bunları anlatalım. Hatta müstakil bir Risale-i Nur enstitüsü kuralım. Seminerler verelim. Bu güzellikleri herkese tanıtalım.” diyor.


Yetiştirdiği akademisyenler de çok heyecanlı. Son Frankfurt buluşmamızda, bunları görüştük. Ayrıca Risale-i Nur’un insanlar üzerindeki tesirlerini anlatan hatıralarını dinledim. İnşaallah onları da ayrı birer yazı konusu yapmayı düşünüyorum...


 http://www.zaman.com.tr/abdullah-aymaz/marifetullah-basta-gelir_2060294.html  internet sayfasından alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder