Popüler Yayınlar

5 Mayıs 2013 Pazar

Bilmediğinle karşılaşmak: Neo Liberalizm


4 Mayıs 2013


Sak'ın yazısında yanlış olan nedir? Yazı, imar rantı üzerinden rant süreçleri ve maliyetlerine vurgu yaptıktan sonra, bu işe giren işadamının bir neoliberal olduğunu ve bu neoliberal işadamı üzerinden “neoliberalin ne olduğunu anlamayı” mümkün kıldığını söylüyor.
Yanlış olan şu ki, ne böyle bir işadamı neoliberal, ne de burada anlatılan imar rantı ve etkilerine ilişkin analiz, neoliberalin ne olduğunun göstergesi olamaz. 

Doğru analiz, neoliberalizmin ne olduğunu tanımlamaktan geçmektedir. Bunu yapmayan herhangi bir çalışmanın, neoliberalizmi menfi anlamda kullanması kabul edilebilir olmamalıdır. 

Aksine, bir çalışma, yanlış kullanımları açıklayarak, neoliberalizmi tanımlayabiliyorsa, kavramın menfi kullanımına ilişkin yazılanlar hükümsüz kalacaktır.

Neoliberalizm, 20. yüzyılın ikinci yarısına doğru klasik liberal politikalara ilişkin eleştirilerin artması sonucu gelişen, ama temelini yine klasik liberalizmden alan bugünün liberal akımının ismidir. 


Politik bir tavırdır, ama temeline iktisadi yaklaşım zemin teşkil eder. İktisadi yaklaşımdan kasıt, neo-klasik iktisat teorisidir. 

Buradaki neo-klasik iktisat da pek çoğunun sandığının aksine 1980'lerin ve hatta 1990'ların neo-klasik iktisat ders kitaplarının ötesinde, varsayımları daha fazla gerçek dünyayı anlamaya yaklaşan rasyonel kabuller içermektedir. 

Bu bağlamda düşünsel öncüleri, 18. ve 19. yy. filozof ve iktisatçıları değil de, bugünün modern iktisat okullarıdır. 

Bunlar arasında en belirgin ve baskın olanları, Kamu Tercihi ve Rant Arama Teorileri gibi yaklaşımları içeren Virginia Okulu, ekonomideki devlet kaynaklı piyasa dışı süreçlerle rant arama faaliyetleri arasındaki ilişkiyi keşif süreçleri üzerinden analiz eden Avusturyan İktisat Okulu ve örneğin imar rantı gibi durumlarda, ilgili devlet düzenlemelerine ilişkin süreçleri açıklayan Şikago Okulu gibi pür iktisadi yaklaşımlar, tam anlamıyla neoliberalizmin kuramsal temellerini oluşturmaktadırlar. 

Buna göre Sak'ın yazısında eleştirilen imar rantına ilişkin tüm sorunlar, neoliberalizmin unsuru olmak bir yana, doğrudan akımın kendisi tarafından da şiddetle eleştirilen devlet-piyasa ilişkisi sorunlarıdır. 

Başka bir deyişle, tüm bu okullar tarafından, devlet ve piyasa aktörleri arasındaki bu tür rant ilişkileri, ekonominin, önemli etkinsizlik kaynakları arasında gösterilerek, devletin fenalığı üzerine devasa bir literatür geliştirmişlerdir.

Örneğin Sak'ın yazısında yer alan, “İdari kararlarla emsali değiştirmeden, imar düzenlemeleri aynı kalarak, arsa işinden para kazanılmaz. 


Belediye ve bakanlık işin içine girmeden, rant olmaz.” ifadesi, doğrudan neoliberalizmin felsefi temelini teşkil eden Kamu Tercihi Teorisi ve Şikago Okulu'nun, devlet-piyasa etkileşimine ilişkin analizinin merkezinde yer almaktadır. 

Burada yazarın da dediği gibi rantın kaynağı, neoliberal işadamı değil, devletin kendisidir. Bu durum, tipik bir devlet başarısızlığıdır ve neoliberalizm, ısrarla devletin, suni rantların kaynağı olmaması gerektiğini, bu tür rantların iktisadi açıdan kabul edilemez olduğunu ve hatta, George Stigler gibi Nobel İktisat Ödüllü Şikago Okulu iktisatçılarının ampirik kanıtlarla gösterdiği gibi bu tür düzenlemelerin, gerçekten iktisadi olarak gerekli olduğu için değil de, politika yapıcıların, piyasadaki çıkar grupları tarafından manipüle edildiği için çıkarıldığını ileri sürmektedir. 

Bunun için “bakanlık işin içine girmeden rant olmaz” sözü, neoliberalizmin bu rant ilişkisi olduğunu değil, bu rant ilişkisine karşı olduğunu ve böyle bir rantiyerin de bir neoliberal değil, sadece bir müteşebbis olduğunu gösterir. 

Aynı şekilde Nobel İktisat Ödülü sahibi James Buchanan'ın öncülüğünü yaptığı Kamu Tercihi Teorisi, bu tür rantların, siyaset piyasasının ürettiği politik bir mal olduğunu ileri sürerek, ekonomide politik süreçlerde oluşan suni rantların yerini, piyasa süreçlerinde ortaya çıkan iktisadi rantların veya kârların alması gerektiğini savunmaktadır. 

Bu açıdan neoliberalizm olsa olsa böyle bir imar rantının, ancak piyasa süreçleri içinde ortaya çıkan mesela bir kıtlık rantı olması durumunda kabul edilebileceğini içerir.

Yine aynı yazıda “Arsa işi ya da petrol işi yaygınlaşırken herkes kısa yoldan köşeyi dönmek ister. Kimse öyle inovasyonla, girişimcilikle falan uğraşmak istemez.” ifadesi yer almaktadır. 


Bu tespit de, neoliberalizmin başlangıç teorisyenliğini temsil eden ve önemli ayaklarından biri olan Avusturyan İktisat Okulu'nun bakış açısıyla, piyasada düzenleme ve sonucunda oluşan suni rant süreçlerinin, inovasyon ve keşif süreçleri üzerindeki olumsuz etkisine ilişkin analizini yansıtmaktadır. 

Avusturyan İktisat Okulu, bu tür düzenlemelerin olduğu durumlarda ortaya çıkan suni rantların, piyasadaki girişimcilerin motivasyonlarını iktisadi kâr peşinde koşmak yerine, bu tür suni rantları elde etmek yönünde etkileyeceğini kabul etmektedir. 

Böylece girişimciler, iktisadi kâr elde etmelerini sağlayacak yeni keşifler ve inovasyonlar geliştirmek yerine, kaynak israfı anlamına gelebilecek politik girişimlerde bulunacaklardır. Bu tür sorunların varlığı, neoliberalizmin unsuru olmaktan ziyade, eleştirdiği sorunlardır. 

Bu ilişkiler, neoliberalizm değil, neoliberal felsefenin de eleştirdiği ve karşı çıktığı süreçlerdir. Ancak bu tür yazılarda maalesef, sözü edilen rantiyer işadamları ile devlet ilişkisi sorunları neoliberalizmin kendisi olarak anlatılmaktadır.

Sapla samanı ayırmak


Aksine devletin ekonomiye bu yollarla müdahale etmesi gerektiğini savunan görüş, neoliberalizmin karşı olduğu müdahaleci ve kamu yararını öne alan görüştür. 


Nitekim regülasyonun kamu yararı teorisi adı verilen ve devletin ekonomiye müdahalesini, kentsel dönüşüm gibi sosyal refahı artırmaya yönelik uygulamalarla savunan normatif iktisadi yaklaşımlar, suni ranta neden olsa bile devletin ekonomiye müdahalesini kamu yararı ve paternalizm gibi muğlak amaçlarla meşru görmektedirler. 

Bu yaklaşım tarzı, aslında iktisadi düşünce okulları içinde muğlak rasyonellerle devlet müdahalesini göreve çağıran ve yelpazenin sol kısmındaki akımlara özgüdür. 

O halde eğer devlet-piyasa ilişkilerinde bir sorun varsa, bunun kaynağını neoliberalizmde değil, devleti, kamu yararı ve sosyal refah gereği ekonomiye müdahaleye çağıran müdahaleci akımlarda aramak gerekir. 

Aksine, neoliberalizm, devletin ekonomiye bu tür amaçlarla müdahale etmesini kabul etmez.
 

Daha somutlaştırırsak, neoliberalizm, çilek, gömlek, konut ve CD piyasalarında, piyasa süreçlerinin etkinlik sağlayacağını, dolayısıyla bu alanlarda devletin müdahale etmemesi gerektiğini söyler. 

Çünkü normatif olarak, fiyat mekanizmasının, iktisadi aktörlere doğru sinyaller göndererek, bırakınız yapsınların, kaynakların etkin dağılımına neden olacağını iddia eder. 

Aksine bu endüstrilerde piyasa süreçlerinin yerine politik süreçler geçerse, girişimcilerin kâr arama güdüleri, devlet eliyle oluşturulan suni rant arama güdüsüne dönüşür ve rant arama süreçleri, topluma kaynak israfı gibi bir sosyal maliyet yükler. 

Bu kısmında bir sorun yoktur, zira bu tür piyasalar, uygulamada da teorik kabule uygun işler. 

Ancak aynı neoliberalizm, uzun yıllar devlet mülkiyeti altında dikey bütünleşik bir yapıyla faaliyet gösterilen elektrik, doğalgaz, telekomünikasyon, havayolu, demiryolu vb. gibi endüstrilerde devlet tekeli olarak çalışan KİT'lerin üretim, iletim ve dağıtım kısımlarının ayrıştırılarak, üretim ve dağıtım varlıklarının özelleştirme yoluyla deregüle edileceğini ve iletimin, devlet tekelinde kalabileceğini söylediği halde, genellikle özelleştirme süreçlerinde ortaya çıkan çıkar grupları-politikacı etkileşimlerinin neden olduğu politik sorunlar da neoliberalizme ihale edilir. 

Yanlışlık ve iyi anlaşılması gereken yer burasıdır. 

Evet, ilgili kamu varlıkları iktisat teorik olarak kesinlikle özelleştirilmelidir, bu varlıkları satın alan şirketlerin yerli veya yabancı olmasına bakılmamalıdır ve bu neoliberalizmdir, ama bu arada ortaya çıkması muhtemel rant süreçleri, neoliberalizm olmadığı gibi neoliberalizmin de kesinlikle reddettiği durumlardır. 

Aynı şekilde eğer kentsel dönüşüm sürecinde, devlet eliyle rantiyer işadamlarına bir suni rant ve servet transferi söz konusuysa, bu, neoliberalizm olmadığı gibi neoliberalizmin de olmaması gerektiğini savunduğu bir durumdur. 

Neoliberalizm, sadece politik süreçler yerine iktisadi süreçlerin geçtiği durumlarda eğer iktisadi etkinlik sağlanıyorsa, bırakınız yapsınlar demektedir. 

Böylelikle Türk Telekom özelleşince, rekabetle birlikte daha ucuza konuşmak, THY özelleştirilip, piyasa rekabete açıldığında İstanbul'dan Ankara'ya daha ucuza uçmak, elektrikte piyasa yeniden yapılandırılıp, rekabete açıldığında farklı birincil enerji kaynaklarından elektrik üretmek ve doğalgaza bağımlılığı azaltmak ve doğalgazda ithalatçı tekeline son vermek mümkün olabilmektedir. 

Neoliberalizm buna, liberalleşme ve rekabet yoluyla tüketici refahının artması ve gerçek kamu yararı maksimizasyonunun sağlanması demektedir.

* Yıldız Teknik Üniv., İktisat Bölümü Öğretim Üyesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder