Popüler Yayınlar

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Peygamberlere saygı yoksa çağ sıfır


19 Eylül 2012


Yıllar önce bir akşam New York'ta otel odasında televizyon seyrederken bir eğlence programına denk gelmiştim.

Hz. İsa'yı diline dolayan bir komedyen çarmıha gerilmesini anlatıyor, Çile Yolu'nda yürürken düştüğü her ana kaba bir espriyle yorum getiriyordu.
En sonunda arkası bize dönük siyah saçlı beyaz gömlekli temsilî İsa çarmıhıyla yukarı doğru çekilirken pantolonu düştü, elbette gülme efekti eşliğinde.

Gece vakti ekran başında öyle kalakaldığımı, canımın feci halde yandığını, telefon edecek bir merci aramak üzere resepsiyonu aradığımı hatırlıyorum. 

Sonra bu gibi davranışlara ve yayınlara karşı mücadele veren sayısız örgütlerin ve Hıristiyan gönüllülerin olduğunu öğrenmiştim. 

İncil'i yere fırlatarak asıl İncil'de İsa'nın zenci olduğunun bildirildiğini söyleyen Afro Amerikalıların gösterilerine de şahit olmuştum, İsa'ya küfreden yazı basılmış tişört giyenlere de. 


Anlaşılan bütün bunlar düşünce ve ifade özgürlüğü adına müsamaha görüyor ve Avrupa'daki gibi net biçimde "nefret suçları" tanımı ABD'de bulunmuyor. Fakat nefret suçu da duruma göre değişiyor. 

Independent'taki (13 Eylül 2012) yazısına göre Robert Fisk'e Yeni Zelandalı bir editör Danimarka'da yayımlanan, Peygamberimiz'i sarığının içinde bomba taşır vaziyette resmeden karikatürü yenilerde kendi gazetelerinde bir kez daha bastıklarını övünerek anlatıyor. 

Fisk'in 'peki aynı karikatür bir İsrail din adamı için yapılmış olsaydı basar mıydınız?' sorusunu ise 'o zaman antisemitizm olurdu' diye yanıtlayabiliyor. 

Peygamberimiz'e yönelik hakaretler içeren Müslümanların Masumiyeti filmini yüreğim kaldırmayacağı için ve YouTube'a bir müşteri daha kazandırmamak adına izlemedim. 


Her izleyen özellikle de Hillary Clinton bile 'tek kelimeyle iğrenç' dediğine göre mesele belli. Adım adım gidecek olursak ortada bir film bile yok. 

Bir skeç var ve planlı şekilde 11 Eylül'de gösterime konularak tahmin edilen sonuçları ile işgallerin zemini tahkim edilecek. 

Clinton'ın 'nasıl olur da özgürleştirdiğimiz Libya elçimizi öldürür' ya da 'anladık ki Ortadoğu'da görevimiz daha bitmemiş' cümlelerini kurabilmesi için sanki bütün mizansen. 

AVRUPA HÂLÂ MEDENİYETİN ADRESİ Mİ? 


Düşündürücü olan, kalpleri bombalayan eylemin ardından İslam dünyasındaki infiale bakıp sağduyunun ve medeniyetin adresi olarak hâlâ Avrupa'nın gösterilebilmesi. 


Avrupa'da milyonlarca insan yabancıların özellikle de Müslümanların haklarının ellerinden alınması fikrine oy veriyor. 

Sayısız insan sadece Müslüman olduğu için yollarda saldırıya uğrayıp öldürüldü. Almanya'da Türkler yakıldı. Hâlâ Avrupa referans noktası olarak görülebiliyor. 

Film protestolarında Libya'da ABD büyükelçisinin öldürülmesini milyonlarca Müslüman kınadı, kaldı ki Fethullah Gülen Hocaefendi elçinin birtakım servislerce öldürülmüş olabileceğini, bunları Müslümanlar yapıyorsa Müslümanlıktan haberleri bile olmadığını söyledi. 

Libyalılar yaptıysa bile aslolan öncü insanların ne söylediğidir, yüzlerce alimin üye olduğu merkezi Kuveyt'te olan En Nursa el Alemiyye teşkilatı elçileri öldürmenin Peygamberimiz tarafından yasaklandığını açıkladı zaten. 

Değerlere yönelik hakaretlerin fitne çıkarmayı amaçladığını ve bunlara şiddetle cevap vermenin de bu bayağı insanlara teslim olmaktan başka bir şey olmadığını anlattılar bir bildiriyle. 

Türkiye'de sivil örgütler Peygamberlere Saygı Platformu oluşturup meşalelerle Taksim'de bir yürüyüş gerçekleştirdiler. 

Müslümanların Ortaçağı diye başlık atılırken gelişmiş Batı'nın 'önleyici saldırı' konseptini icat ederek yüz binlerce masum insanı öldürdüğü, cinayetlerine her gün hâlâ devam ettiği unutuldu. 


Daha dün Afganistan'da maalesef bizim de içinde olduğumuz NATO sekiz kadını ve onlarca erkeği öldürdü, siviller de payını alacak elbet kaçınılmaz bir şey bu açıklaması eşliğinde. 

Müslümanlar çabuk manipüle edilebiliyor evet, bu çok kötü ve bir şeyler yapılmalı. Fakat Batılılar daha itidalli değil. 


Hayat tarzımıza saldırılıyor cümlesi üzerine, yalan raporların ardına takılıp Irak'ta beş milyon yetim çocuk kalmasına sebep olan barbarlığa coşkuyla onay verenler nasıl aklı iz'anı medeniliği temsil edebilir? 

Susan Sontag gibi kıymetli insanlar gerçeklerin onlardan saklandığı hakikati bilmedikleri gerekçesiyle Avrupa ve Amerika halklarının suçlu görülmemesini istiyorlardı. 

Elbette genellemeler insanlığın en büyük düşmanı. Fakat sormadan da edemiyorduk: Gerçeği görmek bilmek istiyorlar mı bunun getireceği kimi yoksunluklara katlanacaklar mı? 

Ne de olsa işgaller öldürme ve yıkma masraflarının yanı sıra büyük de bir zenginlik mesela ucuz petrol ve refah getiriyordu işgalci halklara. 

Müslüman ortaçağından söz edilirken haçlı savaşları için yola çıktıklarını açıklayan G. W. Bush ve Tony Blair'e gösterilen akıl almaz destek de unutuluyor. 

Özellikle Amerika'da yüzlerce camiye saldırılmış, yakılmış ve başörtülü kadınlar şiddete uğramıştı. 

Başörtülü olmayan kız kardeşimin evden çıkamayan kadınlara ekmek alıp dağıttığını hatırlıyorum. 

Artık insanlığı Doğu-Batı hiyerarşisi içinde algılamak sona eriyor. Dünyanın hiç kimseyi dışarıda bırakmayacak bir adalet ortaklaşmasına ihtiyacı var. 

Batı düşüncesi için açılan parantezler, evrensellik duygusunun çökmesiyle birlikte kapanıyor. Yepyeni bir pencere açılıyor önümüzde. Şimdi küresel erdemliler zamanı. 

Virginia başpiskoposunun mesela, çirkin skeçin yapımcısı Nakoula Basseley'in (Sam Bacile) ve bütün bu işe karışanların özür dilememesi halinde aforoz edileceklerini duyurması önemli. Her dilden, her inançtan ve renkten insanın Filistin halkı için defalarca ve dört bir yandan yola çıkması. 


Mısır'da Tahrir Meydanı'nın en coşkulu anında Müslüman Kardeşler'e yönelik inisiyatifi ele al! çağrılarına liderlerin, burada dayanışma olacak bu devrimi gerçekleştiren bütün eğilimlerle birlikte hareket edeceğiz diye cevap vermeleri. Bu ruh genişliğini çoğaltmamız lazım.
 

ABD'de çalışan yaşayan dinler üzerine araştırmaları olan Prof. Caner Dağlı kendi blogundaki (muslimcomment.com) yazısında önemli ayrıntılara dikkat çekiyor. Buna göre iddia ettiği gibi bu kötücül filmin yapımcısı sabıkalı Basseley bir Yahudi değil. 

Her konuda yalan söylüyor. 'Arkamda Yahudiler var, yüz işadamı ve kurum bana para verdi, bu filmi İsrail için yaptım' gibi cümleleri sıralayarak bir antisemitizm dalgası da planlamış destekçileriyle kabaca. Bu iddialara İsrail'in sessiz kalması da manidar. İslam dünyası bunlara aldırmadı bile. 

Zulmün en şiddetli olduğu zamanlarda bile Filistinliler Yahudilerle eski komşuluk günlerini yâd ediyor ve İsrail'in yıkıcı politikalarına karşı mücadele ettiklerini açıklıyorlar her fırsatta. Beklenen antisemitizm dalgası mümkün görünmüyor.
 

Hz. Muhammed'e hiçbir insan zarar veremez. Öncelikle bunun bilinmesi lazım. Diğer peygamberlere de. Hakaretlere kitlesel anlamda yaratıcı entelektüel zeminde derinlikli ve soylu tepkiler verilmesi mümkün. 

Mesela filmi kaldırmayı reddeden YouTube'u asla açmayarak çökertmek bir yaptırım olabilir. Toplu dualar yapılabilir. 

Milyonlarca insan, 'bakalım neymiş' diye filmi izlemeye koşarken sokaktaki protestoların anlamı kalmaz. Peygamberimiz 'Gökler ve yerler ancak adaletle ayakta durabilir.' der ve bize düşen her koşulda bu yolu izlemek. 

Sanat elbette verili olan her şeyi sorgulayacak ama pervasızca hakaretin ve bayağılığın sanatın düşüncenin soyluluğuyla hiçbir ilgisi yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder