Popüler Yayınlar

9 Mayıs 2013 Perşembe

‘ORYANTALİZMİN 1001 YÜZÜ’ - Beşir Ayvazoğlu

Beşir Ayvazoğlu
b.ayvazoglu@zaman.com.tr
Sakıp Sabancı Müzesi’nde geçen ayın sonlarında çok önemli bir sergi açıldı: “Oryantalizmin 1001 Yüzü.”

Oryantalizmin çeşitli ilim dalları, mimari, arkeoloji, fotoğraf sanatı, hatta moda üzerindeki etkilerinin gösterildiği sergide,  XIX.  yüzyılda yapılan arkeolojik kazılarla ve dünya sergileriyle ilgili fotoğrafları, değerli kitapları, oryantalist mimarinin Osmanlı dünyasındaki uygulamalarını, oryantalist tarzda iç mekân tasarımlarını, sahne dekorlarını, stüdyo fotoğraflarını ve tabii oryantalist resim ve heykelleri görebilir, Doğu’ya seyahat merakının değişik merhaleleri hakkında da fikir edinebilirsiniz.

    Müze tarafından yapılan açıklamada, sergi hazırlanırken, Napolyon Bonapart’ın 1798’de çıktığı Mısır seferinden sonra başlayan döneme, yani oryantalizmin doruk noktasına ulaştığı XIX. yüzyıla çok yönlü bir bakış açısıyla yaklaşıldığı ve Edward Said’in Orientalism (1978) adlı kitabının yol açtığı tartışmaların da dikkate alındığı ifade edilmiş.

Ancak Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Nazan Ölçer, bu sergide sadece Said’in “küçümseyici” bakış açısını yansıtmadıklarını, Napolyon’un Mısır Seferi’yle bilim ve sanat alanlarında olumlu gelişmelere de yol açtığı kanaatini taşıdıkları için meselenin bütün yönleriyle tartışılmasını istediklerini, sergiyi bunun için açtıklarını söylüyor.

    Yine de, “Oryantalizmin 1001 Yüzü” sergisini gezmek isteyenler, önce, Türkçede iki farklı tercümesi bulunan Oryantalizm’i okumalıdırlar. Kim ne derse desin, Said, bu dev eserinde, Avrupa’nın Müslüman Doğu’ya bakışının tarihî, felsefî, siyasî, edebî ve kültürel köklerine inerek Oryantalizm’in ipliğini pazara çıkarmıştır.

    Oryantalizm’in Doğu’yla ilgili görüş ve tasavvurları, Said’e göre, “Doğu’nun dışında gelişmiş, ona karşı ve onunla ilgisiz varsayımlardır.” İlk bakışta, Avrupalıların Doğu hakkındaki masum hayal ve fantezileri gibi görünen bu faraziyelerin arkasında Avrupa’nın üstünlük iddiası ve hegemonya ihtirası yatar.
    
Oryantalizmin ne idüğünü Said’den önce sezenler yok değildi; fakat meseleyi sistematik bir şekilde ortaya koyma şerefi ona aittir. Mesela Tevfik Fikret, tipik oryantalist klişelerin kullanıldığı Aziyade romanında anlatılan aşk macerasının imkânsızlığını fark etmiş, Pierre Loti’yi Servet-i Fünun’da peş peşe yayımladığı iki yazıyla ağır bir biçimde eleştirmişti.

Ahmet Hâşim de onun “Kütahya tabakları ve kırık aşure çanaklarından yapılmış antikacı dükkânı şerefine müşabih sahte bir şarktan sükkân-ı arzı otuz senedir meşgul eden haşhaş dumanı lezzetinde bir şark edebiyatı vücuda getirdiğini” söyler.

Nâzım Hikmet’in de oryantalistlerin nasıl bir uydurma şark yarattıklarının farkında olduğu, “Pierre Loti” şiirindeki ifadelerinden anlaşılıyor: “Esrar!/ Tevekkül/ Kısmet!/ Kafes, han, kervan/şadırvan!/Gümüş tepsilerde rakseden sultan!/ Mihrace padişah,/ bin bir yaşında bir şah.”

    Burada bir parantez açarak önemli bir hususu kaydetmekte fayda görürüm: Tevfik Fikret ve Falih Rıfkı gibi Pierre Loti düşmanları, onun bizi anlatırken oryantalist klişeleri kullanmasından değil, Doğu’yu sevmesinden rahatsız olmuşlardır.

Yahya Kemal, Fikret’in Loti aleyhtarlığından söz ederken, “Alafranga edebiyatın pudra ve lâvantasından mütehassis olan yeni nesil, küflerimizi sevdiği için Loti’nin bizimle alay ettiğini zannediyor, kızıyordu” diyor.

    Oryantalizm, elbette Hâşim’in ve Nâzım’ın anladıklarının da ötesinde, “sömürgeciliğin keşif kolu” olarak kullanılmış bir araç, Avrupa ve Atlantik güçlerinin Doğu üzerindeki kuvvet denemeleriydi.

    XIX. yüzyılın ortalarından bugüne, üniversitelerle, akademilerle, ilmî ve edebî yayınlarla, kongrelerle vb. “bir hikmet nazariyesi” gibi yayılmaya çalışılan bu fikir sistemi, yani oryantalizm, korkunç olduğu kadar basit ve anlaşılması kolay bir yalan serisinden ibarettir.

Birkaç nesil tarafından ciddi bir mesai sarfedilerek ve büyük yatırımlar yapılarak meydana getirilen bu doktrinler ve uygulamalar paketi, aynı zamanda bir süzgeç vazifesi görmüştür:

    “Doğu, Batılının vicdanında yer tutabilmek için, Oryantalizm’in süzgecinden geçmek zorundadır.”

    Hâlâ öyle değil mi?

    Edward Said, bu ince süzgecin Doğu’yu nasıl çarpıttığını ve İslâm dünyasıyla ilgili haberlerin Batılı iletişim araçları tarafından nasıl manipüle edildiğini Haberlerin Ağında İslâm, Avrupa romanının emperyalizm ve dolayısıyla oryantalizmle bağlantısını da Kültür ve Emperyalizm adlı kitabında anlatmıştı.

    Aynı zamanda bir siyaset bilimci, seçkin bir müzik eleştirmeni ve piyanist olan Said’in bütün bunları kuşatan özelliği, kelimenin asıl mânâsında bir entelektüel oluşuydu.

Filistinli çocuklarla birlikte İsrail tanklarına taş atacak kadar aktif ve muhalif bir entelektüel olan Kudüslü Said’in Entelektüel’i de bütün Türk aydınlarınca okunması gereken bir eserdir.

    Ağustos’a kadar açık kalacak olan “Oryantalizmin 1001 Yüzü” sergisi bu meselelerin yeniden enine boyuna tartışılmasına vesile olursa, amacına ulaşmış olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder