Popüler Yayınlar

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Politik bir mal olarak enerji


11 Nisan 2012


Geçtiğimiz günlerde açıklanan elektrik ve doğalgaz zamları, nedenleri, etkileri ve sonuçları itibarıyla ana gündem maddesini oluşturmayı başardı.
Türkiye'de bu denli yüksek zamların uzun yıllardır olmaması ve görece istikrarlı bir ekonomik yapı, beraberinde normalleşmeyi ve nihayet, tersine popülist bir politikanın sonucunda uygulanan yüksek zamlar, bir başka normalleşme göstergesi olarak yüksek telden tepkileri tetikledi. 

Bu tepkinin nedenlerine bakacak olursak, ilk gerekçe ilgili malların etki alanlarında yatıyor. 

Elektrik ve doğalgaz, post-modern toplumlar için neredeyse zorunlu mallar olarak tanımlanmakta ve daha ileri yorumlara göre, ilgili mallara erişim, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilmektedir. 

Buna ilave olarak ilgili piyasalardaki sermaye varlıklarına yapılacak olan yatırım, çok yüksek maliyetler gerektirmekte ve ülkenin ekonomik büyüme ve kalkınması için önemli birer altyapı hizmeti olarak düşünülmektedir. 

Dolayısıyla bugünün algısıyla elektrik ve doğalgaz, tüm insanların ihtiyaç duyduğu evrensel hizmetler kapsamında yer almaktadır. Ancak aynı insanlar, aynı zamanda yüksek oy potansiyeli anlamına da gelmektedirler. 

O halde söz konusu piyasaların etki alanı tüm ülke insanını kapsarken, tüketiciler de siyasi arenanın dizaynına yön veren en temel unsur olmaktadırlar. 

Bu durum, elektrik ve doğalgazın, politik manipülasyona açık hale gelmesine neden olmaktadır. 

Açıkça tüm bu özelliklerinden dolayı ilgili ürünlerin piyasalarında gelişmeler, iktisadi değişkenlerden ziyade politik süreçlerin belirleyiciliğinde şekilleniyor. 

Elektrik ve doğalgaz için normal bir ürün piyasasının yerini genellikle siyaset piyasası alıyor. 

Dolayısıyla ilgili piyasaların etki alanı, ilk sonucu da beraberinde getiriyor. Bu kadar geniş kitlelerin yüksek oy potansiyeli gücünü barındırması, Türkiye'de de olduğu gibi bu ürünlere zam konusunda politikacıları dara sokmaktadır. 


Gelişmiş ülkelerde ağırlıklı olarak, zam olması gerektiğinde buna politikacı değil, piyasa koşulları karar vermekte ve zam olmaktadır. 

Bunun dışında gelişmekte olan ülkelerde bu ürünlerin etki alanı ve olası sonuçları hesaba katıldığında genellikle zam konusu, iktisadi göstergelerden ziyade, popülizme bağımlı hale gelebiliyor. 

Türkiye son 10 yıldır neredeyse tam da bu durumu yaşıyor. 

Defalarca küçük oranlarda yapılması gereken zam, ertelenerek, bugün yüksek oranlı olarak gerçekleşmiştir. 

Buna piyasanın intikamı denebilir. Zira enerji fiyatlarına politikacılar değil, piyasalar karar verir ve buna uzun süre direnilemez. 

Eğer piyasa süreçlerinin yerine siyasi süreçler geçerse sonuç, tersine popülizmin patlak vermesi anlamında, yüksek zamlardır. 

Kaçınılmaz gerçek budur. Gerisi sadece uygun zamanlama ve konjonktür meselesidir. 

POLİTİK MANİPÜLASYON ENERJİ FİYATLARINI ETKİLİYOR 


Diğer pek çok piyasada olduğu gibi enerji piyasalarında da fiyatın ne olması gerektiğine ağırlıklı olarak piyasa karar verir. 


Burada piyasadan kasıt, tam rekabet piyasa mekanizması içinde çok sayıda alıcı ve satıcının karşılaşmasıyla gerçekleşen piyasa fiyatı değil, enerjide dışa bağımlılığımız ve bunun getirdiği kaçınılmaz fiyat artışlarıdır. 

Türkiye, kendi doğalgaz ihtiyacının sadece yüzde 2'sini üretebilmektedir. Buna mukabil geri kalanı ithal etmek zorunda olduğu gibi çok kısıtlı bir depolama kapasitesine sahiptir. 

Yani tedarikçilerin, doğalgaz ver(e)miyoruz dediği zor zamanlarda Türkiye'nin kullanabileceği çok fazla gaz bulunmamaktadır. 

Türkiye açısından dışa bağımlılık konusunda en vahim sorun, jeo-stratejik olarak tam bir kaynak çeşitliliği cenneti arasında yer almasına karşın, ithalatçı açısından kaynak çeşitliliğini henüz tam olarak sağlayabilmiş olmamasıdır. 

Hâlâ doğalgaz ithalatında, yaklaşık yüzde 50'lik payla Rusya'ya bağımlılık devam ediyor. Rusya'yı, yüzde 20 ile İran takip ediyor. Zaten sorun da bu iki tedarikçi ülke ile yaşanmaktadır. 

Her iki ülkeyle yapılan doğalgaz alım sözleşmeleri, uzun yıllar önce gerçekleştirilmiş olup, yüksek fiyatlı gaz satışını içermektedir. 

Hükümet, petrol fiyatlarındaki artış ve döviz kurlarında tırmanışa paralel olarak zam yapmak yerine, özellikle Rusya'yla son 10 yılda defalarca gaz fiyatlarını revize etmek üzere müzakereler gerçekleştirmiştir. 

En son 2011'in son aylarındaki müzakerelerde, Güney Akım projesine onay vererek, Nabucco'dan vazgeçme pahasına, Rusya, fiyatlarda indirim yapmaya ikna edilmiştir. Ancak yine de yeterli olmamış görünmektedir. 

Zira bu indirim sadece BOTAŞ'ın görev zararlarını bile kapatmaya yetmemektedir. 

Bunun dışında İran, henüz fiyat indirimine yanaşmamış ve bu nedenle Türkiye, uluslararası tahkime gitmiştir. 

Burada asıl sorun, Türkiye'nin ithalatı içinde enerjinin payının yüzde 22 ile ilk sırada olmasıdır. Türkiye, açık bir şekilde enerjide dışa bağımlıdır. 


Yüksek oranda enerji ithal etmektedir ve enerji fiyatları 2 temel piyasa göstergesine bağımlıdır. Petrol fiyatları ve döviz kurları. Her ikisi de tedarikçi ülke olarak Türkiye'nin aleyhine işlemektedir. 

Diğer yandan doğalgaza bağımlılık ve yüksek fiyat artışı, Türkiye için kaçınılmaz olarak elektriğe zam anlamına gelmektedir. 

Zira Türkiye, elektrik üretiminde yaklaşık yüzde 60 oranında doğalgaza bağımlıdır. Başka bir deyişle ithal ettiği doğalgazın yüzde 51'ini elektrik üretimi için kullanmaktadır. 

Bu, doğalgaz fiyatlarında bir değişmenin elektrik fiyatlarını doğrudan etkileyeceği anlamına gelmektedir. 

Nitekim doğalgazdaki yüzde 18'lik fiyat artışının, elektrik fiyatlarına ortalama yüzde 9 olarak yansımasının temel nedeni budur. 

Türkiye, son 10 yılda hem doğalgazda hem de elektrik üretiminde birincil enerji kaynakları açısından kaynak çeşitliliği için oldukça çaba sarf etmiş olmasına karşın, henüz bunu gerçekleştiremedi. 


Sonuç olarak, elektrik ve doğalgazdaki karşılıklı bağımlılıklar, kaçınılmaz olarak fiyat artışlarını tetikledi. 

Ancak hem Rusya ve İran'la yapılan yüksek fiyatlı ve uzun dönemli satın alma sözleşmelerinin varlığı hem de yükselen petrol fiyatları ve döviz kurları nedeniyle karşılıklı bağımlılıkların etkisiyle doğalgazın ve elektriğin fiyatları, yıllardır yükseldiği halde, siyasi iktidar, doğalgaza ve elektriğe, bu oranlarda zam yapmamak için direndi. 

Yapılan tercih, diğerkâm ve iyi niyetli bir politika gibi görünmesine karşın, tersine bir popülizmdi. 

Sonuç, daralan siyasi konjonktür dönemlerinde oyunu piyasa koşullarına göre oynamamanın sonucu olarak, genişleme dönemlerinde maliyetin topluma kaçınılmaz olarak yüklenmiş olmasıdır. 


Tek fark, bu kez zammın can yakıcı ve muhtemelen daha geniş etkilerle gerçekleşmesi ve geride kalanın acı bir popülizm olmasıdır. 

Bunun yerine zamlar gerektiği ölçüde, ama zamanında yapılmalı ve eğer gaz satın alma sözleşmelerinde bir revizyon olur ve fiyatlar aşağıya giderse, o zaman nihai fiyatlar bu oranda indirilmeliydi. 

Gelinen nokta itibarıyla elektrik ve doğalgaz zamları, bu malların, ticari mallar olmak yerine, politik birer mal olduğunu açıkça göstermektedir. 

Türkiye'de henüz daha enerji fiyatları, olması gerektiği gibi piyasa süreçlerine göre değil, politik manipülasyona göre belirlenmektedir. 

Zammın politik ekonomisi, bu sorunlardan kaçınmanın, ilgili piyasalarda rekabeti bir an önce tesis edip yerleşik hale getirmekten geçtiğine işaret etmektedir. 

*Doç. Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi, İktisat Bölümü Öğretim Üyesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder