Popüler Yayınlar

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Çok bilinmeyenli denklem: Irak - [Yorum - Hakan Aydın]


8 Aralık 2011


2003 müdahalesinden sonra bugün Ortadoğu'da yaşanan hareketlenmelerin etkilerine maruz kalan ve bölgesel denklemde hatırı sayılır bir ülke olan Irak'ta önemli değişikliklerin arifesindeyiz.
PKK'nın, Türkiye'nin Kuzey Irak'a sınır ötesi harekât yapmasına neden olan kanlı eylemleri, ABD'nin 2011'in sonunda Irak'tan çekilecek olması, mevcut şartlarda Irak Merkezî Yönetimi ve Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'nin hem Türkiye ile hem de diğer bölge devletleri ile ilişkilerinin nasıl şekilleneceğini merak konusu haline getiri. 

Türkiye'nin Kuzey Irak'taki PKK kamplarına yönelik başlattığı sınır ötesi harekâtı, geçmişteki benzerlerinden ayıran noktalar mevcuttur. 


Yakın zamanda bölgesel yönetimin PKK'nın varlığından duyduğu rahatsızlığı belirtmesi, merkezî yönetimin gerekirse Kuzey Irak'a yönelik operasyon yapacağı konusundaki tavrı, Türkiye'nin hükümeti, Meclis'i, ordusu ve kamuoyuyla birlikte "eskiye nazaran" daha bütünleşmiş gözükmesi, merkezî yönetimin yakın ilişkileri olan İran'a, merkezî yönetimin son dönemde ekonomik ve sosyolojik bağlar kurduğu Türkiye'ye yakınlaşacak olması ve ABD'nin çekilmesi sonrası Irak'ta doğacak olası iktidar boşluğu, operasyonun niteliğini diğerlerinden farklı kılmaktadır. 

Ayrıca harekât sonucunda, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta tampon bölge kuracağı ve PKK kamplarını kontrol altında tutmasına yönelik ihtimallerin masada olması, hem merkezî yönetimi hem de bölgesel yönetimi, atacakları adımlar konusunda daha dikkatli olmaya sevk etmektedir. 


Zira Türkiye'nin Irak ile 1946 yılında imzaladığı güvenlik anlaşmasına göre; güvenliğini tehlike altında hissettiğinde sınırı 75 km boyunca kullanabilme ve Irak yönetiminden maddi tazminat alma hakları saklı bulunduğu gerçeği unutulmamalıdır. 

Ek olarak, merkezî yönetim, askerî ve siyasi etkinliği ile PKK'nın varlığından bir devlet olarak rahatsız olduğu gibi, bölgesel yönetim de Batı'ya çıkış kapısı olan ve ekonomisinin yüzde 60'lık kısmını canlı tutan Türkiye ile ilişkilerini geriletmek istememektedir.
 

Harekât konusunda Türkiye'nin yanındaki tutumunun, bölgesel yönetim için, halkının ve PKK yapısının Kürt oluşunun kendi kamuoyu nezdinde zıtlıklar yaratabilme ihtimali var olsa bile, bu süreci Türkiye'den gelen diplomatik baskının varlığı ile meşruiyete dökebilecektir. 

Önemli bir nokta da, ABD'nin Irak'tan çekilmesi sonrası Türkiye'nin, bölgesel yönetimin altındaki Kürtleri, Arapların ve yakın ilişkileri olan İran'ın etkilerinden koruyabilecek saygın ve nüfuzlu bir devlet oluşudur. 

Türkiye'nin Kuzey Irak'taki PKK kamplarına yönelik harekâtı, bölgesel yönetimin ve Irak'ın, ülke bütünlüğünü koruyacak niteliklere sahip olamadığını ya da PKK ile gizli işbirliği içinde oldukları ihtimallerini akıllara getirebilir. 


Bir diğer husus da, Türkiye, Kuzey Irak'ta kalıcı olur ve bu harekât uzun sürerse, bölgesel yönetimin ve merkezî yönetimin Türkiye ile ilişkileri bozulabilir. 

Bu durumda, merkezî yönetim ile yakın ilişkileri olan İran, Irak'ta Türkiye'ye alternatif olarak etkinliğini daha da artırabilir. 

Bu süreçte, bölgesel yönetimden Türkiye'yle daha koordineli ilişkiler kurması ve çözüm niteliğini taşıyan somut adımlar atması beklenmektedir. 

IRAK'ın bütünlüğü meselesi 


ABD'nin, Irak'taki 39 bin askerini yıl sonuna kadar çekme kararı alması, Irak'ın güvenlik konusunda sorunlarla tek başına mücadele edeceği anlamını taşıyor. 


Böylelikle Barack Obama, seçim vaatlerinden biri olarak gösterdiği askerî birliklerin Irak'tan tamamen çekileceği sözünü yerine getirmiş olacak. 

Bu adım, Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra yapıldığı gibi bölgede Amerikan imajını düzeltme faaliyeti olarak değerlendirilebilecektir. 

Zira, Amerikan ekonomisinin kötüye gidişi ve Irak'ta savaşın getirdiği faturanın daha da kabaracağı gerçeği, Obama yönetimini bu yönde karar almaya ittiği gerçeği gözden kaçmamalıdır. 

Buna matuf olarak, Obama çekilmeyi 2012'deki başkanlık seçimlerinde politik bir söylem olarak kullanabilecek ve dış politikadan sıyrılıp daha çok seçimlere odaklanabilme fırsatı yakalayabilecektir. 

Ayrıca her hafta ülkenin muhtelif yerlerinde başta yönetimi hedef alıcı olmak üzere bombalı saldırıların gerçekleştirilmesi, zaten iç güvenlik zaafına sahip olan Irak'ın bu alanda daha aciz duruma düşmesine de neden olabilir. 


Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, Amerikan askerleri 2009 Haziran'ından beri devriye görevlerini bırakmışlardı, bu doğrultuda fiili çekilme düşüncesinden ziyade, çekilmenin psikolojik etkilerinin düşünülmesi daha kayda değer bir nitelik taşıyacaktır.

Irak konusunda uluslararası kamuoyunda, iç güvenliğini sağlamayan devlet imajı yerleşecek ve bu durumu, Irak'ın hem halklar hem de devlet düzeyindeki ilişkilerini olumsuz etkileyecektir. 


Bölge devletlerinin de, kâğıt üzerinde ABD'yle olan bağlarını koparmış görüntüsü veren Irak ile geliştireceği ilişkilerin boyutu yeni dönemde önem kazanacaktır. 

Başta Irak olmak üzere bölge devletleri açısından da düşünüldüğünde, ABD'nin çekilmesinin askerî bir nitelik taşımasının yanı sıra bu durum politik bir anlam da ifade etmektedir. 


Irak'taki politik boşluğun, merkezî yönetimin Şii eksenine daha fazla yaklaşacağı düşüncesiyle, İran ile doldurulacağının belirtileri de ortaya çıkmaktadır. 

Bölgesel yönetimin nasıl bir tavır alacağı şu aşamada belirsizliğini korumakla birlikte, İran ve Suriye ekseninde olmayacağı kuvvetle muhtemeldir. 

Ancak ABD'nin çekilmesinin en büyük etkisinin Türkiye'ye olacağı görülebilmektedir. 


Çünkü toprak bütünlüğünü muhafaza edemeyip, parçalanma ihtimali bulunan Irak'ın Türkiye tarafından hoş karşılanmayacağı bilinmektedir. 

Bir devletin politik hedeflerinin ekonomik gücüyle gerçekleştirebileceği düşüncesinden hareketle, ekonomik olarak önemli yol kat eden bölgesel yönetimin bağımsızlığını kazanması senaryosu da akılların bir köşesinde durmalıdır. 

Her ne olursa olsun, ABD'nin çekilmesiyle birlikte, Türkiye'nin Irak'ta daha aktif bir dış politika benimsemesi gerektiği gerçeğiyle de yüz yüzeyiz. 

ABD'nin çekilmesinin ardından Kürtler, Şii blok karşısında ABD'nin en büyük kozu olabilir. 


Bu bağlamdaki değerlendirme, bölgesel yönetimin Türkiye'yle yakınlaşması ABD'nin işine gelebilecektir. 

Barzani'nin de PKK ile arasına mesafe koymak istemesi ve Türkiye ziyareti, kararlı bir tutuma sahip olduğunun göstergesi olarak algılanabilir. 

Karayılan'ı yakaladığı ve PJAK'ın eylemlerine son verdireceğine dair sözü aldıktan sonra, Türkiye'ye teslim etmek yerine, İran'ın Karayılan'ı serbest bıraktığı söylentileri de düşünüldüğünde, Türkiye açısından İran'a tam manasıyla güvenilemeyeceği ortadadır. 


Bu minvalde, İran ve Suriye ekseninde bir yol izleyen PKK'nın da Barzani yönetimi tarafından hoş karşılanmayacağından hareket edilebilir.

PKK'nın bu yöndeki tavrı devam ettiği sürece de, bölgesel yönetimle yaşanacak sorunlar kapıdadır.
İsrail'in PKK'ya "örtülü" de olsa destek verdiği geniş bir kesim tarafından dillendirilmektedir. 


Bölgesel yönetimle de iyi ilişkilere sahip olan İsrail, PKK konusundaki tavrı kötü ilişkiler içerisinde olduğu Türkiye'yle olan ilişkilerini daha gerilimli bir atmosfere taşıyacaktır. 

Bu durumda, Türkiye'nin PKK'ya İsrail üzerinden gelebilecek lojistik desteği kesmesi elzem bir nitelik taşıyacaktır.
 

Türkiye'nin Barzani'ye yol haritası sunduğu, Barzani'nin de bu doğrultuda somut adımlar atacağı biliniyor. 

Türkiye'nin Barzani'den istekleri arasında havaalanlarından PKK'lıların geçişlerinin önüne geçilmesi, sınır karakollarının inşa edilmesi, PKK'dan ayrılıp bölgede yaşayanların listesinin oluşturulmasının yanı sıra Soran bölgesi ile Bahdinan bölgesi koridorunda yer alan Harir ve Halifan ilçeleri arasındaki stratejik bir noktadaki askerî karargâh ve helikopter pistinin Türk güvenlik güçlerince kullanılmasının talep edildiği basına yansıdı. 

Söz konusu askerî üssün, örgütün Kandil-Bahdinan bağlantısını keseceği düşünülebilir. 

Türkiye'nin muhatap olarak sadece Barzani'nin alındığı izlenimini vermemesi ve merkezî hükümeti de bu sürece dâhil edici politika izlemesi daha yekpare bir Irak politikası oluşturabilmesi açısından önemli. 


Bir diğer husus da, Türkmenlerin bu süreçteki durumlarının Türk karar vericiler tarafından göz önünde bulundurulması gerektiğidir. 

Zira, Kerkük sorunu çözüm bekleyen, Irak'ın geleceğini oldukça etkileyecek bir sorun olarak muhatapların karşısında durmaktadır. 

Sonuç olarak, çok bilinmeyenli bir denklem örneği teşkil eden Irak'ın 'bilinmeyenlerinin' ileriki süreçte alacağı hâl, Irak siyasetinin anlaşılmasını (çözümünü) olanaklı veya olanaksız kılacaktır. 

* Ekopolitik araştırmacısı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder