Popüler Yayınlar

21 Nisan 2013 Pazar

ARAP KÜLTÜR DEVRİMİ İHTİYACI

20 Nisan 2013

Kültür, insan yaşamının temel bir öğesidir. 

Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da insanlar ayaklandıkça onların kültürlerinin çeşitliliği kurtuluş ve özgürlüklerinin aracı değil aynı zamanda nihai amacı. 

Emperyalizm temelde siyasi ve ekonomikti, ama aynı zamanda kültüreldi. 

Hâkim olduğu toplumlara pek de saygı duymayan kendi yaşam biçimini, alışkanlıklarını, algılarını ve değerlerini dayattı, zihinlerin kontrolünü ele geçirdi: insan aklının gerçekten sömürgeleştirilmesi.

Küreselleşme, kültürü de kapsar. Küresel Güney'deki toplumlarda kendi kendini yoksullaştırmaya sebep olmuştur.

Gerçek kurtuluş, onur ve demokrasiye doğru yürüyüş tüm popüler, sanatsal, entelektüel ve dini ifadeleriyle “kültürel bir ayaklanma” gerektirir.

Kültür ve sanatın yeniden kendine ait olanları almaktaki önemi çok büyüktür: düşünce ve geleneğin araçları insanların refahını sağlayabilecek yegâne öğe olan aidiyet duygusuna şekil ve içerik vermek için kullanılmalıdır.

Eğer din olmadan kültür olmazsa, kültürsüz din de olamaz ve nihayetinde kültür din de değildir. Bu konu araştırılmalıdır.

Değerler, anlamlar, ruhaniyet, gelenek ve sanatlar konularıyla doğrudan hesaplaşmalıyız. Bu konular tarihe, hafızaya, milletlere ve kimliklere şekillerini verirler, iyi olma hali ve özgürlük kazandırırlar ya da kazandıramazlar.

Arap ve Müslümanların çoğunlukta olduğu toplumlar onları bazen parçalamış olan dini ve kültürel gerilimlerle bölünmekteler.

Dini referansların rolü ve bu referans gelenek ve Arapçayla ve başka milli dillerle arasındaki ilişki sürekli bir tartışma konusudur.

Bu tecrübelerin yakından incelenmesi insanı tek bir sonuca götürüyor: çok karmaşık ve kökü derinde bir sorunla karşı karşıyayız.

Çok boyutlu bir sorun bu: kültürel, dini, dilbilimsel ve dolayısıyla daha ziyade kimliklerle ilişki boyutları var.

Tüm toplumsal kesimleri, sınıfları, laiklerden İslamcılara, ateistlerden ibadet etsin etmesin inananlara tüm düşünce eğilimlerini kesen bir sorun bu.

Batı'ya hem çekilme hem de ondan nefret etme kompleksi yeni değildir: sömürge döneminden önce bile vardı.

Bu kompleks tahayyüllerin hem şimdi küreselleşmiş olan Batı kültürüne hayran olduğu hem de aynı çekiciliğin analitik, kültürel ve ahlaki vicdanla reddedildiği, bir kendini mülksüzleştirme, sömürgeleştirme ve bazı anlarda kültürel tecavüz şiddeti olarak yaşanmıştır.

“Arap sorunu” hiçbir zaman basitçe, şiddet kullanan diktatörler sorunu olmadı. Her zaman yabancılaştıran, felç eden entelektüel sömürgeleşmenin devamı oldu.

Kendini geri kazanmak, anlamla uzlaşmaktır. Kültürler, onları şekillendiren ve besleyen dinlerle beraber, bir değerler sistemleridir, bir ya da birkaç dil etrafında şekillenen gelenekler ve alışkanlıklar setleridir ve anlam üretirler: kendileri için, şimdi ve burada olan için, cemaat için, yaşam için anlam üretirler.

Kültürler sadece entelektüel kurgular değillerdir. Ortak bir psikoloji ve duygular, ruhani ve sanatsal paylaşım yoluyla kolektif bir akıl ve hafızaya bürünürler.

Arap uyanışı bunları göz ardı edemez zira bunlar birey ve toplumların özgürlük ve kurtuluşlarının en temel boyutlarıdır.

İslami referans çok önemlidir ve tüm diğer dini referanslar gibi özel tarihsel şartlarda pozitif, özgürleştiren bir işlev kazanabilir.

Ya da gerici, dogmatik ve otoriter bir araç, zulmün aracı olabilir. Onu incelemeden önce antropoloji, kültürler ve dinlere sistematik bir referansla bir siyasi ve iktisadi analiz yapılmalıdır.

Kültürel kurtuluş zorunludur ve bütünselci bir yaklaşım gerektirecektir. Eğer dinin mesajı maneviyatla bağdaştırılacaksa, kültürel tatmin ancak herkesin din, hafıza ve miraslarına saygı ve onların kutlanmasıyla, azınlık etnik gruplarının ve diyalektlerinin pozitif bir şekilde bütünleştirilmesiyle olacaktır.

Batı'yla birlikte, Afrika, İslami Doğu ve Asya da küreselleşmenin olumsuz etkilerinin yarattığı tuzaklara düşmüştür.

Bunların arasında kültür ve kimliklere dair dışlayıcı ve mezhepçi iddialar da vardır. Bu iddialar Arap dünyasında da mevcuttur.

Sosyal politikalarla birlikte geliştirilmesi gereken ve milli aidiyet duygusuna şekil verecek ortak zemini yaratacak kültürel politikaların önemi buradadır.

Kültür, bir ufka anlam verir. Kültür ve gelenek mirasındaki her öğe kutlanmaya değerdir. Kültürel özgürleşmeye erişmek tüm paralel ve/veya ikincil yabancılaşma biçimleri sorgulamak demektir.

İktisadi yoksullaşma tahrip eder ama kültürel emperyalizm de tahrip eder. Kendi içinde anlam arayışı olan, bizi geri çağıracak bir nokta olarak düşünülen maneviyat bireysel ve kolektif olarak bir özgürleşme pratiğidir.

Ama aynı zamanda toplumun içinden gelen ve çoğulculuğa saygı duyan yapıcı ve açık bir girişimin parçası olmalıdır.

Kültür, hafıza ve kimlik ortaya koymak onların anlamlı olduğunu, bugünün sorunlarına söyleyecek sözleri olduğunu iddia etmektir.

İnsanın kendisini yeniden ortaya koyması, özne olması, kalbi, vücudu ve zihninin ve ayrıca etrafındakilerin, toplumunun ve doğanın tüm sorumluluğunu alması demektir.

Tutarlılık ilkesi dönüştürülemez bir ilkedir, özgürlüğün şartıdır. Batı toplumları bugün onlara musallat olmuş eksikliklerin, bir korku ve güvensizlik kültürüyle demokrasi ilkelerini zedeleyen sorunların çetelesini çıkartıyorlar.

Zihnin güvensizliği kalbin huzurunun negatif resmidir. Arap toplumları da benzer bir krizden geçiyorlar. Belki yolları farklı ama şiddeti aynı.

Arap toplumları tutarsızlık hastalığına yakalanmışlar, ne kadar reform yapılsa, siyasi özgürlük ortaya çıksa da Batı ve Doğu'nun temellerini oynatan huzursuzluk duygusunu ortadan kaldıramazlar.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da aşılacak engel eksikliği yok. Hem siyasi hem de ekonomik zorluklar iyi biliniyor. Halkların kültürel ve dini referanslarının gücü de biliniyor.

Manevi ve ahlaki bir açılım için potansiyel olduğu aşikâr. Geriye kalan bunların çok çeşitli ifade araçlarını bulmaktır.

Kendimize en derin İslami öğretilerde müminlerin gece namaza durmalarının sebebinin kendilerini bulup dünyayı unutmak olmadığını, aksine kendilerini bulup gündüz saatlerine anlamlı bir yatırım yapmak ve dünyayı reforme etmek olduğunu hatırlatmanın zamanı geldi.

Arap dünyası ve Müslümanların çoğunlukta olduğu toplumlar sorumluluk sahibi, illüzyonlardan arınmış, kendini eleştirebilen ve yaratıcılık ve hayal gücüne olan ihtiyacın farkında bir uyanışa ihtiyaç duymaktalar.

Kendinle uzlaşma, entelektüel ve kültürel sömürgecilikten özgürleşme ve “Arap öznenin” ortaya çıkışı ancak bizim anlam ve nihai amaçlarla uzlaşmamızla, tahayyül, sanat, edebiyat, resim ve müziğin geri alınmasıyla, bunlarla ilişkimize yeni bir hayat gelmesiyle olacaktır.

Bilim, bilgi ve kadın ve erkeklerin kendilerini, acılarını ve arzularını, yaslarını ve umutlarını ifade etme biçimleriyle beraber, geri kazanılmalıdır.

Arap dünyası bir başka krizin sancısını yaşamakta: zincirlenmiş bir tahayyül kaçmak için mücadele ediyor ve bu da onun halini etkiliyor.

Arap uyanışı sadece diktatörleri devirmekten daha fazlasını yapmalıdır. Bilim, bilgi, estetik, sanat ve güzellik alanlarının yıllarca kaçırılmasına sebep olan zincirlerden kurtulmalıdır.

*Gulf News'te (15 Nisan 2013) yayımlanan makale kısaltılarak tercüme edilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder