Popüler Yayınlar

21 Nisan 2013 Pazar

İlmin mertebeleri - 1

Abdullah Aymaz
Bediüzzaman Hazretleri’nin Lemaat Risalesi’nde bahsettiği ilmin beyindeki mertebeleri üzerine IRMAK TV’de bir-iki söz söyleyince bunlar üzerinde biraz daha durmam istendi.

Üstad Hazretleri diyor ki:

“İnsan beyninde ilmin mertebeleri muhteliftir. Bu farklı durumlar da birbirine karıştırılmaktadır.
“Beyinde mertebeler var; birbiri ile karıştırılıyor…

Hükümleri muhtelif. Evvel tahayyül olur, sonra tasavvur gelir. Sonra gelir taakkul (aklen idrak) sonra tasdik ediyor, sonra iz’an, oluyor (vicdanî derin kabul oluyor, sonra gelir iltizam taraftar olup yaşama), sonra itikad gelir…

“İtikad başkadır, iltizamın başkadır. Her birinden çıkar bir hâl: Salâbet (dine sağlam ve tam bağlılık) itikaddan gelir. Taassub, iltizamdan (taraftar olmaktan), imtisal (yaşama, tutma) iz’andan. Tasdikten iltizam. Taakkulde bîtaraf, bîbehre (nasipsiz) tasavvurda. Eğer mezcedilmezse, tahayyülde safsata hâsıl olur. Her zaman bâtıl şeyleri tasvir etmek sâfî (temiz ve saf) olan zihinleri yaralar ve yanlışlara, sapıklıklara sevk eder.”

İnsan bir şeyi anlamak, bir şey ortaya koymak istediğinde önce hayal eder, hayalinde canlandırır. Sonra daha belirgin hale getirip tasarlar. Yani tasavvur edip bir biçime sokar.

Bundan sonra aklen idrak safhasına yükselir. Aklen anlama derecesinde elde ettiği bilgiyi tasdik edebilir de, etmeyebilir de…

Yani mesela Hıristiyan İlâhiyatı üzerinde doktora çalışması yapan bir başka anlayış veya din mensubu insan, papazlardan fazla not alsa, iyi bilse bile, Hıristiyanlığı kabul etmeyebilir de edebilir de…

Yani tasdik bundan sonra geliyor. Netekim, bazı oryantalistler bir Müslüman’dan fazla İslamî bilgiye sahip olduğu halde İslamiyet’i tasdik etmeyip bilakis düşmanlık bile yapabiliyorlar.

Demek ki, tasdik (doğrulama, doğru kabul etme) raddesi taakkulden sonra geliyor ama her zaman tahakkuk etmiyor.

Eğer tasdik gerçekleşmişse, bundan sonra iz’an derecesi geliyor. Yani kalben ve vicdanın kesin kanaat hâsıl etme mertebesi… Buna derin tasdik ve kabul de diyebiliriz…

Böyle tahayyülden tasavvura, tasavvurdan taakkule, ondan tasdike, tasdikten iz’ana doğru dipten yukarıya yükselen bir derin kabul, kesin kanaat insanda iltizamı yani taraftarlığı oluşturur.

Yani izandaki, kesin kabul ve kanaat, onun benimsenip hayata geçirilmesine ve yaşayış halinde tabiat ve fıtratın bir yanı hâline getirilmesine vesile olur.

Böyle olunca da itikad dediğimiz, tam iman mertebesinde, bütünüyle, her şeyiyle Allah’a bağlanma tahakkuk eder…

Böyle aşağıdan yukarıya gelişen, bilerek bir olgunluğa erişmedeki iltizam ile yukarıdan aşağıya bir iltizam farklıdır.

Yani ilmî bir yolla değil de taklîdi bir kabulle taraftarlık ise taassubu doğurur… Bunların tahkikleri, araştırmaları, tefekkürle, taallukle yani akıl ve muhakeme yürüterek bir gerçeğe ulaşmaları söz konusu olmadığı için bir şeye körü körüne bağlanmaları, taraftar olmaları neticesinde taassuplar ortaya çıkar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder