Popüler Yayınlar

29 Nisan 2013 Pazartesi

Atatürk’ü kullanarak soy babam soy!

 
25 Şubat 2013 / İDRİS GÜRSOY
28 Şubat döneminde sürece en büyük desteği veren gruplardan Sabah ve ATV’nin genel koordinatörü olan Ömer Dinçer, “Soruşturmada postmodern darbenin sivil ve medya ayağı olmazsa çok eksik kalır.” diyor.
 
‘Ellerimiz kirli. Mal varlıklarımızdan başlayarak 28 Şubat’ta yapılan yayınlar incelensin, çok şeyler çıkar.” Bu sözler, Sabah-ATV grubunun 28 Şubat sürecinde iki numarası Ömer Dinçer’e ait.

28 Şubat soruşturmasında önce Batı Çalışma Grubu’nda (BÇG) görev yapan emekli veya muvazzaf subaylar, sonra da kuvvet komutanları gözaltına alındı. Dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı sorgulandı, tutuksuz yargılanıyor.

Herkesin merak ettiği soru şu: ‘Postmodern darbe’ olarak nitelenen 28 Şubat, sivilleri de kapsayacak mı? Bir kısım gazeteciler, endişelerini ‘cadı avı olmasın’ diye dile getirirken, süreçte Doğan Grubu ile birlikte yer alan ATV-Sabah Grubu’nun o dönemdeki genel koordinatörü Ömer Dinçer, soruşturmanın askerlerle sınırlı tutulmasını yeterli görmüyor:

“28 Şubat’ın sivil ve medya ayağı olmazsa çok eksik kalır.”

28 Şubat 1997’de Refah-Yol hükümetinin düşürülmesinden sonra bankaların içi boşaltılmış ve Cumhuriyet döneminin en büyük soygunlarından biri gerçekleştirilmişti.

Ergenekon soruşturmaları, Balyoz, internet andıcı, 12 Eylül derken 28 Şubat da dava konusu oldu. Soruşturmada topluma yönelik psikolojik harekat ve fişlemeler konusunda savcıların elinde önemli deliller bulunuyor.

Ayrıca tanıklar da bilgiler veriyor. Sürecin sivil aktörlerinin hâlâ siyasi, ekonomik ve toplumsal hayatta etkin olmaları, soruşturmanın önemini bir kat daha artırıyor.
 
Ömer Dinçer, 28 Şubat süreci içindeydi. ATV-Sabah’ın el değiştirmesinden sonra İzmir’e yerleşti, Yenigün adında bir gazete çıkarıyor. Alsancak’taki gazete merkezinde, 28 Şubat ile ilgili sorularımızı cevaplandırdı.

-28 Şubat sürecinde, en etkili medya grubunda yetkili bir pozisyondaydınız. 28 Şubat’ta neden silahlar yerine medya kullanıldı?

Tank, tüfek olmasına gerek yoktu, asker çok güçlüydü. Gazetelere karşı büyük bir baskı uyguluyordu. Hükümetler de asker yanlısı görünüyordu.

-Nasıl bir baskı uygulanıyordu?

Bir gazetecisiniz, köşe yazarısınız, bazı şeyleri yazınca bedel ödetiliyordu. En azından çalıştığınız kurumdan size bir baskı geliyordu. Asker için bir manşet attınız, iyi düşünmeniz gerekiyordu, işinizden olabiliyordunuz.

Veya grubunuz yaptırımlarla karşı karşıya kalabiliyordu. Baskı rejimi vardı. Hür davranamıyordunuz. Bırakın askeri yargılamayı, eleştiriyi bile yazamayacak durumdaydı basın.

-Sabah Grubu, Hürriyet Grubu ile birlikte andıçları yayımladı. Operasyonun hedefi neden siz oldunuz?

Sabah’ın başına ne geldi ise birkaç askerle takışmasından geldi. Dinç Bilgin, Zafer Mutlu ve ekibine çok inandı. Manşetler, haberler o ekibin elinden çıkıyordu. Birkaç haberden sonra Mesut Yılmaz askerden baskı yedi, bedelini de Sabah ödedi.

TMSF geldi, gazetenin içine girdi, 6 bin 800 çalışanı olan grup gazeteyi basamaz hâle geldi. Mesut Yılmaz, Dinç Bey’in ipini çekti. Ancak Zafer Mutlu, yönetim kurulu üyesiydi, yargılanmadı. 28 Şubat’tan sonra kurulan hükümetten destek geldi. Abim Mustafa Dinçer yönetim kurulu üyesiydi, yargılandı.

Dinç Bey içeri girdi. Kurtlar sarmıştı. Sabah’taki bütün hisselerimiz gitti, beş kuruşsuz kaldık. Koca dev, benzin alamayacak duruma düşürüldü.

-ATV-Sabah Grubu’ndaki ekipte kimler vardı?

Ali Kırca, Ayşenur Arslan… İsim yapmış, zirveye çıkmış insanlardı bunlar. Çok güçlüydüler ama basın içinde de bir alev topu vardı. Ülkeye zarar verdik.

-Nasıl?

Bu ülkedeki olumsuz olaylarda yüzde 50 vebal medyadadır. Gerçek bu. 1960’tan bugüne kadar yalan yazdık, yanlış yaptık, insanları karaladık, lekeledik. Bunları kabul etmeliyiz. Kendi özeleştirimizi yapmamız lazım.

-Siz özeleştiri yapıyorsunuz ama bazıları hâlâ yapmıyor.

Yapamıyorlar. Çünkü çok yanlışları var.

-Ne tür yanlışlar?

Türkiye Cumhuriyeti’nin en veballi kurumu basındır. Hep kaypak kuypak davrandık, geri planda her şeyi yaptık ama ön plana çıkmadık. 28 Şubat’ta bir felaket tablosu vardı. 7 sülalemde 75 asker vardır ama doğrular bir.

-ATV-Sabah’ta neler yaşandı?

Bir insan geliyor, ATV’de 250 bin dolar maaş alıyor. 3,5 trilyona villa alıyor. Çok anlatılacak şey var ama…

-Bazı gazeteciler ve Ertuğrul Özkök 28 Şubat’ı hâlâ savunuyor.

Neden savunduklarını açıklasınlar. Ertuğrul Özkök’ü büyük bir eleştiri yağmuruna tutmak gerekiyor. Vatan millet elden gidiyor, takkeciler tükkeciler diye kandırdık insanları.

Oysa herkes istediği gibi yaşıyor. Hangi meyhane kapanmış? Kimin yaşamına nasıl müdahale edilmiş? Hâlâ “Alkol yasaklandı” diye manşetler atılıyor.

Nerede yasaklandı? Adam parklarda içiyor, ailene laf atıyor, buna tedbir gerekmiyor mu? Toplumlar yasaların öngördüğü gibi yaşar. Her darbe öncesi bu tür yayınlar yapıldı.

27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat ülkeye büyük zararlar verdi. 50 yıl geriye gitti Türkiye. Sebep bizdik, bizdik sebep. Ne senaryolar ürettik, ne manşetler attık, gerçeği araştırmadan, ‘Türkiye elden gediyor’ diye. Bunlar tezgâhlanmış planlardı.

-O gün bu manşetler inanarak mı atılıyordu?

Nasıl pembe diziler var ülkede? Dizinin senaryosunu yazanlar belliydi: BÇG. İşte ortada her şey. O yazıyor, senaryo oynanıyor. Cumhuriyet gazetesi bombalandı. Ya kime hikâye okuyorsunuz? Ne bombası? Yapmayın! Her türlü karalamayı yapan bir toplum olduk, acı ama gerçek.

-Cumhuriyet tehlikede değil miydi?

Biz Amerika standartlarında bir ülke olabilir, dünya liderliğine oynayabilirdik. İç çekişme, iç savaş, kardeşi kardeşe vurdurma, her türlü oyunu oynadık. 75 sene Atatürk’ten nemalandık.

Arkasına bir Atatürk posteri alan, koca bir Türk bayrağı asan imtiyazlı saydı kendini. Bu Atatürk sevgisinden falan değil ha! Atatürk’ü kullanarak vur Allah vur, soy Allah soy!

Böyle bir toplum olduk. Bunun içine basın da girdi. ‘Hayır, böyle olmadı’ diyenler kendini kandırır. İhtilaller, soygunlar, kasaların boşaltılması, Merkez Bankası’nın boşaltılması, çok acı olaylar bunlar.

Ayrıca tüm sektörlerde ve gençlerde bozulma oldu, bunda basının da büyük sorumluluğu var; beyin yıkıyorsun, tiyatrolar oynuyorsun, menfaat için insanları birbirine kırdırıyorsun.

Basın insanlara hiçbir şey vermediği gibi insanlardan çok şey aldı. O günkü şakşakçılar o düzeydeki yaşamlarına devam edebilmek için düzenleri bozulmasın diye toplumu infiale getirdiler.

Doğruları anlatmak gerekir, bana çok kızacaklardır ama bu böyle. Ağır bir faturanın bedeli ödeniyor şimdi. Medyaya düşen, her şeyi olduğu gibi görmek ve yansıtmaktır.

-28 Şubat soruşturmasında sıra medyaya gelir mi?

Gerekirse sıçrasın. Bana anlatsınlar, döviz bir günde üç misline nasıl ulaştı? İç savaş yaşamadık. İzah etsinler bunu! BÇG ile sınırlı kalırsa bu soruşturma çok eksik olur.

Herkesten hesap sorulsun. 75 milyonun hakkı için Ömer Dinçer’den de sorulsun. Kendi menfaatleri için, kendi yaşam tarzları için bir grup oluşturmuşlar, ‘Bizden sonrası yok olsun’ diyorlar! Bunu yenmemiz gerekiyor.

-Gazetecilere ne sorulmalı?

O dönemde darbeye çanak tutanların yüzde 90’ı BÇG gibi yapılarla el ele insanlardı. Onların savunmaları hazır: ‘Basınız, görüşlerimizi yazdık.’

Ama araştırılır, gerekli belge ve bilgi bulunursa bu Ömer Dinçer de olsa yargılansın. Mal beyanlarına ulaşılabilirse inanamazsınız, pek çok şey ortaya çıkar, aklınızın alamayacağı kadar şey çıkar, tepedeki bir gazetecinin 50-100 milyon doları çıkar, yatı katı, her şeyi çıkar.

-28 Şubat soruşturması neden önemli?

Türkiye askerî rejimlerle bir daha muhatap olmamalı. 27 Mayıs’lar, 28 Şubat’lar yaşanmamalı. Askerleri seviyoruz ama onlar da devletin memurları.

Dünyada nasılsa öyle olmalı. Siz hükümeti yöneteceksiniz, ülkeyi yöneteceksiniz ama asker bir adım sizden önde olacak, böyle bir şey kabul edilemez.

 http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-34931-ataturku-kullanarak-soy-babam-soy.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder