Popüler Yayınlar

22 Nisan 2013 Pazartesi

FITRAT VE MODERN TIP

İnsanlar üzerinde veya bir din, sistem ya da ideoloji adına gerçek ve kalıcı hakimiyet, zihinlere ve kalblere hakim olmaktan geçer.

Bugün dünya üzerinde hakim bulunan ve Abdülkadir ed-Derkavî’nin yerinde tesbitiyle, dünyanın her tarafında aynı eğitim tarzını empoze eden sistem de, gerçek ve kalıcı gücünü silahlardan, politikadan ve istihbarat servislerinden değil, zihinlerde bilgi ve bilgiyle ürettiği devasa teknolojinin sersemletici hakimiyetinden almaktadır.

Modern bilgi veya bilimin teknoloji desteğinde sağladığı gücün en etkili yanı da, onun bilime yüklediği ve hakikati tekeline alan misyonu, yani, pek çok mü’minin zihnini dahi üniversite tahsili ve akademisyenlik cenderesinde yoğurup yönlendirebilen bilimselliktir.

    Söz konusu bilim anlayışı ve bilimselliğe göre hakikat, bilimin tesbit ve ispat ettiğidir. Bilimin, öyleyse hakikatin sahası, âlem-i şehadet dediğimiz maddî âlemdir.

Dolayısıyla, ancak beş duyunun algı sahasına giren ve laboratuvarda test ve tesbit edilebilen olgular, hakikattir. Bunun dışında kalan, meselâ Allah, gayb, vahiy, âhiret, melekler gibi bütün konular, ancak aklî birer spekülasyon mevzuu olabilir ve felsefenin sahasıdır.

Din ise, bir hakikat ifade etmesi gerekmeyen, doğruluğu ve yanlışlığı bir önem taşımayan subjektif inançlar, dogmalar mecmuasıdır ve tamamen kişilere hastır.

İşte, hakikati tekeline alan ve tersine çeviren bilimsellik, bu mahiyetiyle pek çok mü’min zihinleri dahi teslim almış bulunmaktadır.

    Kanaat-i acizanemce Müslümanların bugün ve yarın en büyük ve ana meselesi, insanın yeryüzünde hilâfet misyonunun temelini teşkil eden ilme gerçek mahiyetini kazandırmak ve onu gerçek yörüngesine oturtmaktır.

Bu meselede herkese yol gösterebilecek en objektif delil ve saha, fıtrat dediğimiz, Cenab-ı Allah’ın icraat çizgisinin hakim bulunduğu kâinat gerçekleridir.

Konuya sadece bir misal teşkil etmesi açısından modern tıp temelinde yaklaştığımızda karşımıza çok önemli şu gerçek çıkmaktadır.

    Tıbbın ana gayesi, hayata, hayatın sağlıklı idamesine hizmet etmektir. Bu da, öncelikle hastalıkları tedavi etmeyi değil, hastalıkları önlemeyi, yani koruyucu hekimliği gerekli kılar.

Tedavi, arızayı gidermek demektir. Marifet, arızayı gidermekte değil, arızaya yol açmamaktadır. Bu ise, sadece tıbbın sağlayacağı bir şey olmayıp, insan hayatını tanzim eden bütün bir medeniyet meselesidir.

Modern medeniyetin ürünü olan modern tıp, hastalıkları önlemekten çok tedavi etme üzerinde durmaktadır ve bu da devasa bir tıp ve ilaç teknolojisini doğurmuş, tıbbı silah sanayiinden sonra sahiplerine en çok kazandıran bir endüstriye dönüştürmüş, Alexis Carrel’in de çok yerinde tesbitiyle, en ucuz ve herkesin en rahat ulaşabilmesi gereken sağlık, insan için en pahalı hale gelmiştir.

    Evet, sağlık, en büyük değer olan hayatın fıtrî halidir ve insan için en ucuz olmalıdır. Çünkü Cenab-ı Allah (c.c.), insan hayatı için en gerekli olan şeyleri en bol ve “bedava” verir.

İnsan için olmazsa olmaz olan en hayatî ihtiyaç, havadır; Allah, onu bedava verir ve vücudumuz da onu irademiz dışında otomatik olarak teneffüs eder.

İkinci hayatî ihtiyaç, sudur; Cenab-ı Allah, onu da bedava verir. Üçüncü hayatî ihtiyaç ekmektir; o da, en düşük fiyata elde edilebilmektedir. Cenab-ı Allah, su ve ekmek ihtiyacımızı gidermeyi irademize bırakmış, fakat bizi acıktırıp susatarak bu hususlarda da irademizi cebir altına almıştır.

    İşte, tıp adına fıtrî gerçek budur ve bu gerçek, modern tıbbın, modern bilimin, bilimselliğin, medeniyetin nasıl insan ve fıtrat karşıtı olduğunu ortaya koymaya kâfidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder