Popüler Yayınlar

2 Nisan 2013 Salı

'MİLLETİN BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜ'

Mümtaz'er Türköne


Ferhat Kentel'in, Meltem Ahıska ve Fırat Genç ile birlikte yaptığı ve TESEV'in "Algılar ve Zihniyet Yapıları" başlıklı serisinin son kitabı olarak yayımlanan "milliyetçilik" araştırması bu başlığı taşıyor. 

"Demokratikleşme Sürecinde Parçalanan Milliyetçilik(ler)" alt başlığı, bu önemli araştırmanın içeriğini daha iyi yansıtıyor. Araştırma, siyasî ilginin seçimlere odaklanması yüzünden biraz öksüz kaldı.

Toplumun derinlerinde işleyen ve zihinleri esir alan korkuları ve endişeleri anlayabilmek için mutlaka müracaat edilmesi gereken bir kaynak. Üstelik, toz duman içinde kalan siyasî rekabetin ve sonu gelmez rejim tartışmalarının cephaneliğinde güvenli ve mutlaka gerekli bir seyahate çıkıyorsunuz.
 
"Global dünyada milliyetçilikler, beton binaların içinde sıcak yuva kurma çabasını yansıtıyorlar." Yazarlar, acımasız bir dünya içinde bir korunak arayışını bu cümle ile ifade ediyorlar.

Her türlü milliyetçiliğin ideolojik tutkalı eridikçe; "Muhaliflerini 'insanaltı' bir konuma getiren, kendinde üstünlük gören seküler devlet ve onun kibirli seküler milliyetçiliğine olan inanç da kayboluyor."

Araştırma, bu ifadelerle önümüze bildiğimiz-tanıdığımız ve kanıksadığımız milliyetçiliklerden farklı bir varlığı koyuyor ve altını üstünü incelemeye girişiyor.

Milliyetçilik dalgası toplumu etkisi altına alıyor. Ama aynı zamanda toplumda çatışmacı bir kültür giderek egemenlik kazanıyor. "Neredeyse herkesin bir biçimde "milliyetçi" olmasına rağmen, herkesin birbiriyle çatıştığı bir kültür daha belirgin hale geliyor."

Araştırma, çok sayıda mülakatın verilerini kullanarak bu paradoksu çözmeyi ve "milliyetçilik ideolojisinin nasıl işlediğini" anlatmayı deniyor.

İdeolojiler dünyasının iddialı kavramlarını, milliyetçiliğin tarihini ve macerasını bugünü anlamak için seferber etmek yerine sıradan bir dünyaya müracaat ediyor.

"Gündelik hayat" kuramı ile bu ideolojinin bünyesindeki paradoksların, her biri olmasa bile çoğu yanlış yerde duran sembollerin çözümlemesine girişiyor. Gündelik hayat, öznelliğin nesnelliğini anlatıyor.

Milliyetçilik bir strateji, onunla bireylerin ve toplumların kurduğu ilişki ise "taktikler" olarak ele alınıyor. Stratejiler, basitleştiren ve isim koyan araçlar; taktikler ise bütün karmaşıklığıyla ve birikimiyle gündelik hayatın kendisi olarak karşımıza çıkıyor.

Aklınıza gelebilecek her siyasî eylem veya tavır milliyetçilik adıyla karşımıza çıktığı zaman, bu kavram hiçbir şeyi anlatmamaya başlar.

Bu yüzden yazarlar bize "Bir yanda bir arada olmanın keyfi, sosyalleşme, diğer yanda korku-çaresizlik-tepki arasında gidip gelen duygu hallerine başka bir ad, hatta başka adlar vermek gerekiyor." önerisinde bulunuyor.

Bu öneri son derece önemli. Batı'dan farklı olarak bizim toplumumuzda bütünüyle olumlu bir "ad" olarak kullanılan milliyetçilik, birçok anomaliyi saklamaya yarıyor. Mafya'nın, çetelerin, asayiş sorunlarının, toplumsal sorunların bu kavramın arkasında kendilerini takdim çabaları gibi.

Devlet içindeki iktidar mücadelesinin milliyetçilik üzerinden yürütülmesi de, aslında milliyetçiliğin bir şeyleri göstermesinden çok saklamasına hizmet eden özelliğine işaret ediyor.

Ben, uzun zamandır Türkiye'de yükselen şeyin "milliyetçilik" değil "devletçilik" olduğunu düşünüyorum. Ulusalcılık, bu devletçiliğin toplumla ilişki kurma projesi olarak yürütülen marjinal bir hareket.

Ulusalcılığın solcu karakteri, sosyalizmden ödünç aldığı "öncü savaşı" modeli ile, devlet içindeki silahlı seçkinlere bir meşruiyet sağlamayı amaçlıyor.

Anti emperyalist karakteri ise milliyetçiliğin ekmek ve su gibi ihtiyaç duyduğu düşmanı tarif ediyor. Ulusalcılık, sığ ve çelişik dünyası ile etki menzili düşük bir ideoloji. Ama onun arkasına verilen destek, diğer milliyetçilik tiplerine bir ivme kazandırıyor.

Araştırma, toplumun sinir uçlarından girerek derinlerine nüfuz ediyor. "Gündelik hayat" içinden devşirilen belirtiler, sebep sonuç ilişkileri sağlam kurulmuş modellerde ete kemiğe bürünüyor.

Komplo teorileri ile düşünüp, toplumu da emir-komuta içinde harekete zorlayanların ne kadar önemli şeyleri ıskaladıkları daha iyi anlaşılıyor.

Her yere dikilen bayrakların birliği ve bütünlüğü değil, parçalanmayı simgelediğini ifade eden bu araştırmayı anlayabilmek için çok zor bir şey gerekiyor: Önyargılardan sıyrılmak. Cephanelikte inceleme yapmak oldukça zor.

http://www.zaman.com.tr/mumtazer-turkone/milletin-bolunmez-butunlugu_555374.html
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder