Popüler Yayınlar

5 Nisan 2013 Cuma

OKTAY ASLANAPA VE TÜRK DEVRİ ARKEOLOJİSİ

Beşir Ayvazoğlu
b.ayvazoglu@zaman.com.tr
   Oktay Aslanapa hocamız da Hakk’a yürüdü. Binlerce talebe yetiştirmiş, onlarca kitaba, yüzlerce makaleye imza atmış büyük bir âlimdi.

    Benim neslimden Türk tarihine ve kültürüne ilgi duyup da onun Milli Eğitim Bakanlığı tarafından iki cilt halinde neşredilen Türk Sanatı adlı eserini okumayan, en azından kütüphanesinde bulundurmayan yoktur. Eksiksiz bir “Oktay Aslanapa Bibliyografyası”, ona neler borçlu olduğumuzu açıkça gösterecektir.

    Büyük ödüller verilirken nedense hiç hatırlanmayan aziz hocamızı sadece İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu unutmamış, büyük bir kadirşinaslık örneği göstererek, 18 Aralık 2011 tarihindeki konserinde, kurulduğu tarihten bu yana hemen hiçbir konserini kaçırmayan bu büyük insanın doğum gününü kutlamıştı.

PROF. DR. OKTAY ASLANAPA
Koro Müdürü Mehmet Güntekin’in konserden önce yaptığı konuşmada söylediklerini çok iyi hatırlıyorum:

    “Hayatı boyunca hiçbir âzâsını hayırsız bir işte kullanmayan adam diye tavsif olunan ve ülkemizin şeref ve gurur abidelerinden olan değerli âlimimiz Prof. Dr. Oktay Aslanapa’nın 98. yaşının ilk gününü sizlerle beraber tebrik etmenin, Allah’tan hayırlı ömürler dilemenin ve kendileriyle Hazret-i Mevlânâ ile Sultan III. Selim gibi kültürümüzün iki zirvesini buluşturan bir programda tekrar bir arada olmanın gururunu huzurlarınızda ifade etmekten onur duyuyoruz.”

    Evet, o gün 98. yaşının ilk gününü idrak eden Hoca, üç gün önce, yani 15 Aralık 2011’de bu köşede çıkan “Aslanapa Hoca 98 yaşında” başlıklı yazımı okuduğunu söylemiş ve teşekkür etmişti. Buruk bir sevinç içindeydi ve burukluğunun sebebini tahmin etmek hiç de zor değildi.

   Aslanapa Hoca, ayakta durabildiği sürece Devlet Korosu’nun konserlerine devam etti. Son yıllarda bu konserlerin ünlü müdavimlerinden bir o kalmıştı; kalça kırığı yüzünden yatağa düşünceye kadar... Yürümeyi çok severdi ve yakın zamanlara kadar yaşı doksanı çoktan aştığı halde sürekli yürürdü. “Ağaçlar ayakta ölür” sözü herhalde onun gibiler için söylenmiştir.

   Birkaç ay önce bir dostumdan bir huzurevine yerleştirildiğini öğrenince çok üzülmüş ve ziyaretine gitmek istemiştim. Fakat insanın basireti bağlanınca tam bağlanıyor.

    17 Aralık 1914 tarihinde Kütahya’da doğan Oktay Aslanapa, 1934 yılında Bursa Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra girdiği İ.Ü. Edebiyat Fakültesi’nden tarih, coğrafya ve felsefe lisanslarıyla mezun olmuş. Sanat tarihi doktorasını Viyana’da yapmış ve 1948 yılında “Osmanlılar Devrinde Kütahya Çinileri” isimli teziyle doçentliğe, 1960 yılında da profesörlüğe yükselmiş.

    Sanat Tarihi Kürsüsü Başkanlığı da yapan Hoca’nın çok önemli hizmetlerinden biri, 1963 yılında, İstanbul Üniversitesi’nde Türk ve İslâm Sanatları Kürsüsü’nü kurmuş ve Anadolu’da Türk devri arkeolojisinin öncülüğünü yapmış olmasıdır.

    Üniversitelerimizdeki Arkeoloji bölümleri daha çok Anadolu’daki antik medeniyetlerin kalıntılarına ilgi gösterirler. Türk devriyle ilgilenen arkeolog, parmakla sayılacak kadar azdır. Remzi Oğuz Arık ve Oktay Aslanapa gibi birkaç arkeolog ve sanat tarihçisi… O kadar!

    Konya Alâeddin Tepesi’ndeki kazıla­rı Remzi Oğuz Arık, Konya Müzesi Müdürü Zeki Oral tarafından keşfedilen Kubâdâbad Sarayı’nı ortaya çıkarmak için yapılan kazıları da Katherina Ottodorn yönetmişti.

   Türk devriyle ilgili ilk sistemli kazılar, Oktay Aslanapa ve ekibi tarafından Diyarbakır’da, İçkale’deki Artuklu Sarayı kazılarıdır. 1961-62 yılları arasında yapılan bu kazılarda sarayın ey­vanları, çinili havuzu, kanalları, hamamları ortaya çıkarılarak yerli, yabancı yayınlarda tanıtılmıştı.

    Aslanapa Hoca, aynı yıllarda İznik’te ve Alacahöyük yakınlarındaki Kalehisar’da da kazılar yaptı ve önemli sonuçlara ulaştı.

    Mesela Kalehisar kazıları, Slip tekniğindeki keramiklerin XIII. yüzyılda ilk defa Selçuklular tarafından uygulandığını; İznik’teki kazılar da bu tekniğin Osmanlılar tarafından İznik’te yeniden ele alındığını, onun üzerine diğer tekniklerin geliştirildiğini açıkça göstermişti.

    Ayrıca İznik’te bulunan malzemelerden, ilk defa Milet’te görüldüğü için “Milet Grubu” diye adlandırılan keramiklerin kaynağının da İznik oldu­ğu anlaşılmıştı. 

    Kalehisar, İznik ve daha sonra Kütahya’da yaptığı kazılarda özellikle Türk çini tarihinin karanlık noktalarını aydınlatan Aslanapa Hoca, Türk devri arkeolojisinin geç başlamasını, akademik çevrelerin ilgisizliğine bağlardı.

    Batılı arkeologların kendi tarihlerinin köklerine ilgi duymaları, dolayısıyla Yunan ve Roma kalıntılarını ortaya çıkarmaya çalışmaları tabiidir. Bizim arkeologlar, arkeolojiyi onlardan öğrendikleri için bu disiplinin ilgi alanının sadece antik medeniyetler olduğunu zannetmişlerdir.

    Başka alanlarda da önemli kazılar yapan Oktay Aslanapa’dan çok şey öğrendik ve hakkında hiç kimseden bugüne kadar tek olumsuz söz bile işitmedik. Allah ondan razı olsun ve rahmetini esirgemesin.
b.ayvazoglu@zaman.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder