Popüler Yayınlar

5 Nisan 2013 Cuma

SIFIR ÇEKMEK - EĞİTİM

M.Nedim Hazar


Konunun uzmanı değilim ve meseleye sadece ‘veli' sıfatıyla katkıda bulunabilirim.

Geçtiğimiz gün açıklanan sınav sonuçları ve ‘sıfır çekenler'in durumunun başta ilgili sektör sorumluları ve kamu tarafından yeterince ele alınıp tahlil edilmediğini düşünüyorum.

İlkokula giden bir kızım var ve yazısı gün geçtikçe kötüleşiyor. Ve ben bunun en önemli nedeninin okulundaki sınav sisteminden kaynaklandığını yeni yeni fark ediyorum.

Akıllı tahta denen bir uygulama var ve konuyla ilgili bakanlık eğitim sistemini daha da dijitalleştirebilmek için yoğun bir çaba içinde, bundan da haberdarım.

Ancak çocuklara verilen ödevlerin büyük kısmı artık dijital olarak hazırlanıyor. Bir araştırma konusu veriliyor, internetten arama yapılıp ‘kes/yapıştır' ile bir dijital dokümana konuluyor, isim ve soyisim eklenip ödev diye yine dijital ortamda okula götürülüyor.

Elbette şimdilik çok büyük bir felaket gibi görünmüyor ama çocukların kalem ve kâğıtla ilişkisinin azaldığını ve bu oranın her geçen gün büyüdüğünü düşünüyorum.

İlk etapta çok tutucu ve gelişimi, teknolojiyi dışlayan bir duruş gibi gelebilir ama öyle değil. Dahası, yıllar süren öğretimin tek sınavla ölçülmesinin de insaf ve hakkaniyetli bir yöntem olmadığında da ısrarcıyım.

Hele hele lisenin son yıllarında –çok klişe ifade ama- çocukların bir yarış atı gibi, aldıkları derslerin ve o güne kadar yapılan sınav yönteminin çok dışında bir yönteme adapte olabilmek adına adeta koşturulmasının gelecek nesillerin psikolojisinde de derin ve belki ilk etapta fark edilmeyen yaralar açtığına olan inancım da gittikçe pekişiyor.

Elbette sadece eğitim sistemi değil sorun olan, bizzat ailelerin de bu süreçte maalesef çocuklarını sınava motive etme adına çok zalimleşebildiğini konuyla ilgililerin görmemesi garip geliyor bana.

Şu durum başlı başına sorunlu zaten; “Falancanın kızı var ya, bilmem kaç yüz puan almış… Filancanın oğlu kesin tıp kazanır diyorlar…”

Başarının birkaç saatlik bir test sonucuna göre belirlenmesi, başarısızlığın ise sebeplerini araştırmayı bırakıp sadece mizah malzemesi yapılması çok vicdanlı bir alışkanlık değil.

Ama maalesef öyle… Sınav sonuçları açıklandıktan sonra TV ekranlarına bakarsanız ne demek istediğim çok daha iyi anlaşılır sanırım.

Bütün televizyon kanallarında dershane-okul tişörtü giymiş çocuklar, sınava nasıl hazırlandıklarını, nasıl sistemli ve disiplinli günler geçirdiklerini haykırıyorlar ülkeye.

Yanlarında velileri haklı bir gururla tüm kamuoyuna örnek mesajlar veriyorlar. Oysa bir de başarısızlar var. ‘Sıfır puan' çeken binlerce çocuk…

Ben daha bir tane habercinin böyle bir çocuğu bulup sebeplerini sorgulamaya giriştiğini, başarısızlığın nedenlerine dair kafa patlattığını görmedim.

Herkeste oluşturulan ortak tek algı; "vay geri zekâlılar, sıfır puan almışlar, insan hiç olmazsa bir soru bilir yahu!”

Şöyle bir soru sormak kimsenin aklına gelmez mi: Madem bu çocuklar bu kadar başarısız, tek bir soru bile doğru bilmiyorlarsa, bu duruma nasıl geldiler? Sınıflarını nasıl geçtiler, bu sınava girmeden önce durumları belli değil miydi?

Meşhur Hababam Sınıfı filminde Mahmut Hoca, zayıflarla dolu karneleri velilere dağıtırken, ‘Bu karneler aslında sizin.' diyordu.

Eksik… O karneler aynı zamanda öğretmenlerin ve koca eğitim sisteminindir. ÖSYM sonuçları açıkladıktan sonra medyada yer alan mutluluk tabloları kadar mutsuzluk tabloları da olsa, en azından sınav sisteminin tek faydası olurdu; bir işe yaramadığının!

Kim yapar, nasıl yapar, ne zaman yapar bilmiyorum ama sınav sistemlerimiz hakkında çok ciddi ve rasyonel çalışmalar yapılması ve acilen çözüm yollarının bulunup pratize edilmesi gerekiyor.

Aksi halde biz her sınav sonrasında ekranlarda çok çalışkan, mutlu çocuklar ile kim olduklarını asla bilemediğimiz sıfır alan bahtsız çocuklar görmeye devam edeceğiz. Sıfırı sadece çocuklar almadı, veliler ve eğitim sistemi de almıştır!

 n.hazar@zaman.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder