Popüler Yayınlar

12 Nisan 2013 Cuma

Şii Hilali’nin zayıf halkaları

Serkan Sağlam’ın dün Zaman’da yayımlanan Şeyh Ali Fadlallah röportaj-haberi bildiğimiz ama unutmaya meyilli olduğumuz bir gerçeği hatırlattı bize: birleşik bir Sünni bloku olmadığı gibi tek yumruk bir Şii bloku da yok.

Sağlam’ın tebriği hak eden çalışmasında Fadlallah, İran’ın Şiileri temsil etmediğini, aksine Şiileri kullandığını söylüyordu.

Lübnan ve Irak Şiileri içinde eskiden sık sık duyduğumuz, son dönemde ise sönükleşmeye başlamış sesler bunlar.

Geçen yıl ağustos ayında Lübnan’ın İran rejiminden bağımsız hareket etmeyi tercih eden merce-i taklitlerinden Seyyid Hasan el-Emin ve Seyyid Hani Fahs Suriye’deki halk hareketini desteklediklerini belirten bir bildiri yayınlamışlardı mesela.

O zaman da Türk basınına konuşan Ali Fadlallah, İran’ın bölgedeki rolünün yapıcı olmadığından yakınmış, Türkiye’nin tarafsızlığının Sünni-Şii çatışmasına engel olabilecek bir potansiyel taşıdığından bahsetmişti.

Türk basınının daha fazla tanıdığı Seyyid Hasan el-Emin de İran rejiminin bütün Şiiler adına konuşmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirmişti o zamanlar.

El-Emin’e göre biri İran, diğeri Suriye rejimleri tarafından desteklenen Hizbullah ve Emel partilerinin söylemlerinin Lübnan Şiilerinin tamamını temsil ettiği algısı da yanlıştı.

Lübnan Şiileri tarihsel şartlar sebebiyle seçimlerde bu iki partiyi destekliyor olabilirlerdi, ama din ve dünya görüşlerinin bu iki partinin teslimiyetçi görüşleriyle örtüştüğü söylenemezdi.

İran’dan bağımsız bir Lübnan Şiiliği taraftarı olan Şeyh Subhi et-Tufeyli de 2012 Nisan’ında Emel ve Hizbullah partilerinin Suriye rejimine verdiği desteği eleştirmiş ve zulümle abad olan Baas rejimini desteklemenin Şiiliğin temel dinamiklerinin altını oyduğunu söylemişti.

Et-Tufeyli, Hizbullah’ın ilk genel sekreteri olduğu için örgütün zaman içinde nasıl Lübnanlı bir hareket olmaktan çıkıp İran’ın kontrolüne girdiğini biliyordu.

Bu isimlerin tamamı İran’ın ümmet veya Şia birliği derdinin olmadığının altını çiziyorlardı. Hususen et-Tufeyli, İran’ın Ermenistan-Azerbaycan savaşı sırasında Ermenistan’ı desteklemiş olmasına kızgındı.

Ona göre bölgedeki bütün rejimlerin temel meselesi varlıklarını devam ettirmekti. Kimse samimiyetle ümmet-i Muhammed’in dertleriyle dertlenmiyor; kimse samimiyetle İsrail işgali altındaki Filistinlilere sahip çıkmıyordu.

Ortada bir İsrail düşmanlığı söylemi vardı ama bu, söylemden ibaretti. Rejimler kendi çıkarlarını halklarının çıkarlarının üstünde tutuyorlardı ve kendi çıkarları mezhep veya ümmet birlikteliğinin rağmına bir tavır almayı gerektirdiğinde bunu çekinmeden yapıyorlardı.

Lübnan Şia’sının İran’dan bağımsız davranma yandaşı olan önemli bir başka ismi Şeyh Ali Fadlallah’ın babası Muhammed Hüseyin Fadlallah’tı.

Martin Kramer gibi hemen her Müslüman’ı radikal gören araştırmacılar sebebiyle adı ‘Hizbullah’ın manevî lideri’ne çıkmıştı.

Elbette Hizbullah’ın kontrolündeki bir bölgede yaşıyordu ve bekleneceği üzere İsrail karşıtı vaazları Hizbullah’ın işine yarıyordu.

Ama Hizbullah’ın siyasi ve askeri lideri Nasrallah, onu değil, İran’ın manevi lideri Ayetullah Hamaney’i merce-i taklit olarak seçmişti.

Buna karşılık, kendi kendisini merce-i taklit ilan etmeden önce Fadlallah, Hamaney’i değil, Iraklı Ayetullah Sistani’yi merce-i taklit olarak benimsemiş ve Lübnan için velayet-i fakih müessesesinin bir anlam ifade etmediği fetvasını vermişti.

11 Eylül saldırılarını terör eylemi olarak kınadığından dolayı pek çok araştırmacı onu Şia’nın ılımlı sesi olarak kabul ediyordu.

İran, Emel ve Hizbullah, Lübnan Şia’sının tamamını temsil etmedikleri gibi, bu üç-dört örnek de Lübnan Şia’sını anlamak için ölçü değil elbette.

Musa el-Sadr’ın İran ve Amerika ile olan girift ilişkiler ağı içinde Lübnan Şia’sını nasıl örgütlü bir yapıya kavuşturduğunu, Emel örgütünün kuruluşunu, Hizbullah’ın ortaya çıkışını, ilk kurucu liderlerin hemen tamamının Hizbullah saflarından kovuluşunu çalışmadan Lübnan’ı da, Şia’nın yerel tezahürlerini de anlamak mümkün değil.

Şeyh Ali Fadlallah’ın sözlerini bu arka planla birlikte okuyunca Türkiye’nin bölgeye bakan bilgi eksikliği de, sorumluluğu da daha bir netleşiyor.

 http://www.zaman.com.tr/kerim-balci/sii-hilalinin-zayif-halkalari_2077224.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder