Popüler Yayınlar

5 Nisan 2013 Cuma

HOMO ECONOMICUS olmayalım lütfen!

Ahmet Kurucan
a.kurucan@zaman.com.tr

Batılı ekonomistlerin piyasa fiyat belirlenmesinde etkili olan faktörlerden biri olan ve Adam Smith’in “invisible hand; görünmez el” metaforu ile ele aldığı husus, Efendimiz’in (sas) narh koyma teklifine: “Hayır! Fiyatları belirleyen Allah’tır. Rızkı veren, artırıp eksilten O’dur.” (Ebu Davud, Buyu, 51) hadisi ile anlatılan noktaya hangi ölçüde tetabuk eder tam kestirememekle beraber, kâr sınırının piyasa şartlarına bırakılmış olması açısından oldukça önemlidir. 

Zira narh koyma, teşebbüs ruhunu öldüren, son tahlilde devletin müdahalesine kapı açan bir uygulamanın hem sebebi hem de sonucudur. Nitekim Osmanlıların son asırlarında hem de çok katı ve sert biçimde uygulanan narh sistemi, onun yıkılışında rol oynayan temel unsurlardan biri olarak anlatılır uzmanları tarafından. Lonca sınıfının kâr sınırının belirlenmesinde menfi bir rol oynadığını da buraya ilave etmek lazım.

Tamam; kâr sınırlaması yok; yok ama kâr oranı belirlenirken üretimden son tüketiciye mal ulaşıncaya kadar hiçbir safhada zulüm etmeme, aldatmama, kul hakkını çiğnememe temel prensibinden de taviz vermemek esas olmalıdır.

Son günlerde bu mesele üzerinde o kadar e-posta aldım ki; insana “Ne oluyor; sistematik ve kurumsal bir zulüm mü var?” sorusunu sorduruyor.

Allah’a hamdolsun; teşebbüs ruhu, iş bilirlik, bugünü iyi okuyup yarını bugünden görüp değerlendirme, ticari manada dünya ile entegre olup küçük ve büyük çaplı ortaklıklar geliştirme vb. gözümüzü aydın edecek öylesine gelişmeler var ki son dönemlerde ülkemizde, bu gelişmeler karşısında sevinmemek elde değil.

Fakat aldığım e-postalarda gözüken o ki, bir taraftan bu gelişmeler olurken, diğer taraftan sahne gerisinde işçi-memur-mühendis olarak bu sürece katkı sağlayan insanların hak ve hukukları hiçe sayılıyor. Aşırı kâr elde etme düşüncesi önce hırsa, sonra inanca dönmüş durumda.

Ne ahlâki ne de moral hiçbir değer tanınmıyor. Bir karikatürist bunu resmetse, sanırım alabildiğine açgözlü, dünyayı yese doymayan bir insan tiplemesi ile bunu anlatır. Böyle olunca materyalizm ile özdeşleştirilen bir kapitalizm karşımıza çıkıyor.

Dini inancı hayatından çıkartmış, hiçbir dine, dini ve ahlâki değere inanmayan, evrensel manada etik ve moral olgulardan yoksun insanlar/patronlar, kanuna karşı hilelerin rüzgârını arkasına alarak bunları yapsa bir derece izahı yapılabilir.

Fakat söz konusu kervana beş vakit namazında, imanı-Kur’an’ı, namazı-niyazı, cenneti-cehennemi dilinden düşürmeyen Müslümanlar yapınca nasıl izah edeceksiniz ki? Tamam; bir lokma bir hırka anlayışını terk edelim; küçük-büyük sermayelerle istihdamı da içinde barındıran üretim faaliyetlerine imza atalım; ekonomik kalkınmada inkârı kabil olmayacak roller oynayalım.

Bütün bunlara amenna; ama bunları yaparken aşırı kâr elde etme pahasına dini değerlerimizden taviz vermeyelim. Vicdanımızın sesini dinlemekten dûr olmayalım. “Abdestli kapitalist” söylemlerine malzeme verecek uygulamalardan uzak duralım.

Aksi halde materyalizmi merkeze alan kişilerden ne farkımız kalır ki?

Dünyevî ve uhrevi sorumluluğu nazara veren nice ayet ve hadisler bizim rehberimizdir. “İşçinin emeğinin karşılığını alnının teri kurumadan veriniz”den tutun, ahirette ilk sorulacak sorulardan birinin malını nasıl kazandın ve nasıl harcadın –ki siz bunu nereden kazandın ve nereye harcadın şeklinde de okuyabilirsiniz- hadisine kadar, helal kazancı merkeze koyan ilke ve prensipleri nazara alalım.

Yazının başlığına “Homo economicus olmayalım” dedim. Tarihi bilgilerimize göre “Homo economicus”, Vatikan kontrolünün devre dışı kalmasıyla ahlâki değerlerden yoksun ve sadece kendi çıkarını düşünen tüccar için kullanılan bir kavram. Biz de o duruma düşmeyelim.

Ne diyordu Hz. Mevlânâ: “Nasihat istersen ölüm yeter.”
a.kurucan@zaman.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder