Popüler Yayınlar

5 Nisan 2013 Cuma

NECATİ CUMALI, MODA DIŞI!



Selim İleri
“Necati Cumalı’dan okudunuz mu?”
 
“Hayır.”

“Tanıyor musunuz Necati Cumalı’yı?”

“Eski bir şair değil mi?”

On gün kadar önceydi; yirmilerinde, edebiyat tutkunu bir gence sordum. “Eski bir şair”den okumamıştı. Önce bu ‘eski’ canımı sıktı; gerçi şimdi hep öyle söyleniyor. Sonra, günün modaları, şişirmeleri arasında bu genç, Necati Cumalı’yı neden okusun ki diye düşündüm. İçim karardı.

Yıllardan 1961 filan, Beyoğlu’ndaki Kitap Sarayı’nda, raflardan birinde o kitap: Tütün Zamanı. Param mı el vermiyor, gidiyorum geliyorum, Tütün Zamanı’nı bir türlü edinemiyorum. Tütün Zamanı, Necati Cumalı’nın ilk romanlarından.

Necati Cumalı’dan bende derin izler var. Önce bir öykü: “Yalnız Kadın”. Bizim kuşakta, Metin Erksan’ın ödüllü filmi dolayısıyla herkes “Susuz Yaz”ı bilir ama, “Yalnız Kadın” bambaşkadır. Benim için, Türk edebiyatının en güzel öykülerinden biridir.

Ne anlatır? Hiçbir şey ve her şey. Taşra; uzak bir akşamda yalnız bir kadın ve genç adam. Bir yemek sonrası. Bölük pörçük, kırık dökük konuşmalar. Park. Yalnız kadının çok kalabalık, çok serüvenli anlattığı hayatı, o, ‘yapayalnız’ hayatı. Genç adamın bunların hepsini biliyor oluşu…

Yıllarca bu öyküyle yaşadım. Yeniden yeniden okudum bu öyküyü. “Eski bir şair” yazmıştı gerçi, yine de hiç mi hiç eskimemiştir “Yalnız Kadın”.

Sonra bir şiir, unutulmayacak bir şiir: “Bir Ana”. Taksim’den Tünel’e, yan yana yürüyen ana-oğul. Ana, yoksul bir Yahudi kadın, çocuk “küçük, çilli, dik kızıl saçlı”. İstanbul’un yarım yüzyıl öncesinde şiirsel bir an. “Hayat ağır ağır akıyordu / Bulanık, kirli nehirler gibi / Büyük, karanlık binalar arasında.”

İstanbul değişti değişmesine, ne acıdır ki o yoksulluk, o içe kapanış değişmedi. Büyük, karanlık binalar gökdelen şimdi. Birçok ana-oğulun sessizliği, suskunluğu aynı. Yalnız, böylesi şiirler yazılmıyor…

Sonra Mine. Şehir Tiyatrosu’nda hangi mevsim seyrettiğimizi şimdi çıkaramadığım eşsiz oyun. Daha dekorunu anlatan cümlelerde Necati Cumalı’nın gönül yakıcı taşra dünyası:

“Küçük Gölköy İstasyonu’nun arka cephesi. Sağda istasyon parkı, bir sıra, akasyalar, dutlar, elektrik direkleri.”

Şair, romancı, hikâyeci, oyun yazarı Necati Cumalı. Mine niye yeniden sahnelenmez?

Necati Cumalı çağdaş edebiyatımızın verimli, güçlü bir yazarıydı. Denemeler de kaleme getirdi. Genç kuşağın onu tanımıyor oluşuna yerinmemek elde değil. Radyoculuğu da var, İstanbul Radyosu’nda 1959-1963 arası redaktörlük yapmış. Şiirindeki “kalın, aydınlık bir Cumalı çizgisi”nden Necatigil övgüyle söz açıyor. Yalın ve aydınlık da bugün belki moda dışı.

Yaşadığı dönemde bir ‘satış yazarı’ da oldu Necati Cumalı: Ay Büyürken Uyuyamam bugünün berbat söyleyişiyle “iyi sattı”. Kimi oyunları, sözgelimi Nalınlar, pek çok seyirciye ulaştı. Mine sinemada büyük ilgi devşirdi. Dilâ Hanım da.

Derken hatırlanmayış başlıyor. Hatırlanmayış, bilinmeyişe evriliyor. Buna sebep, ölüm mü? Sanmıyorum. Edebiyatın artık edebiyat olmayanla tüketildiği bir ortamda bu soy unutuluşlar bence geçici. Edebiyat gerçek anlamına kavuşunca, bugün bilinmeyen birçok yazar, şair yeniden gündem kazanacak.

‘Defineci’ kimliğine bürünmeden, çağdaş edebiyatımızın uçsuz bucaksız zenginliğini kavramak enikonu zor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder