Popüler Yayınlar

14 Nisan 2013 Pazar

SİYASET DIŞI ÇÖZÜMSÜZLÜK

Mümtaz'er Türköne


Siyasetle yatıp kalkanların düştükleri sistematik hata, herkesin kendileri gibi siyasetle yoğun olarak ilgilendiklerini zannetmeleridir. 
Halbuki toplumun kahir ekseriyeti için siyaset alt sıralarda yer alan bir meşgaledir. Kural olarak insanlar canları yandığı zaman siyasette çözüm ararlar. Sorun çoksa siyaset çoğalır.

Biri çözüm bulmuşsa can yakan sorunların da pek anlamı kalmaz. Anlamı kalmayınca asıl sorun dışında ne varsa ortaya dökülür. Biriken hesaplar görülür. Asıl sorundan boşalan yere sempatilere ve antipatilere dökülen duygular dolmaya başlar.

Türkiye, en temel sorununu çözerken manzara bu. Üç aydır şiddet yok. Tekrar başlayacağına dair bir endişe de kalmadı. Şiddet geri kalan sorunların tamamını baskı altında tuttu.

Biriken bütün hesaplar adeta elektrik süpürgesinin torbasının patlaması gibi ortalığa döküldü. Ama bu sadece bir başlangıç. Sular dalgalanmadan durulmaz.

Taşlar yerli yerine oturduğu zaman daha soğukkanlı iş görmeye başlayacağız. Kamuoyu araştırmaları çözüme desteğin yavaş yavaş arttığını gösteriyor.

Farklı araştırma şirketlerinin verdiği rakamlar ortak bir noktada buluşuyor. Bugün için % 58-60  civarında bir destek görünüyor.

Gündeme göre bu oranın dalgalı bir seyir izleyeceğini ve en nihaî noktada % 70 bandına yerleşeceğini düşünüyorum. O zaman geri kalan kemik % 30’a kafa yormamız lazım. Bu % 30 neden çözüme karşı direniyor?

Sorunun cevabı doğrudan meselenin kendi içinde değil.  % 70 - % 30 oranı, gündeme hangi konu girerse girsin değişmesi pek mümkün olmayan bir kutuplaşmayı yansıtıyor.

Türkiye’nin AB’ye girmesi gibi faydası tartışmadan hali bir referandum söz konusu olsa % 30’luk direnç devam eder. Terör sorununun çözümü için atılan adımlar, aynı direncin tahkimatını pekiştiriyor.

Karşı çıkanlarla konuşuyorum: Çok ateşli ve ısrarlı bir dirençleri var. Ama çözüme değil, hükümete ve aynı çerçevenin içine yerleştirdikleri başka konulara itiraz ediyorlar.

Çözümün gündeme gelmesi, bu toplu itirazların ifade edilmesi için bir vesileye dönüşmüş. Bu vesile ile eteklerindeki taşları döküyorlar.

Konuşulan, tartışılan şey Türkiye’nin yaşadıkları ve geldiği nokta değil. Geçmişin sağlam bir muhasebesi ve alternatifler bu tartışmalarda yer almıyor. Çözüm, şikâyetleri dile getirmenin bir aracına dönüşüyor.

Benim neslim gibi kimliğini ve kişiliğini sert siyasî kutuplaşmalar içinde edinenler, bu tutumu yakından bilirler. Siyasi gündemler sadece siyasî duruşa cephane oluşturmak içindir.

Siyasi tutumları belirleyen toplumun veya ülkenin genel yararı değil, siyasî safların sınırlarıdır. Sorunlar için rasyonel çözüm arayışları, ancak o sınırlar içinde mümkündür.

Bu alışkanlıktan bugün için ne çıkar? Sınırları değiştirmeden tutumlar değişmeyecektir. Siyasî tavırları belirleyen sınırlar safları tutmakta zorlanacak ve siyasi kimlikler yeniden şekillenecektir.

Her siyasî kanadın kendi mensubuna biçtiği elbisenin dar gelmeye başladığı bir aşamadır bu. Türkiye çözümü bulurken, siyasi kimlikleri de varoluşsal sorunlarla karşı karşıya bırakıyor.

Herkesin kendi kimliğini şu veya bu şekilde sorgulamak zorunda kalacağı bir aynanın önünde resmi geçit yapıyoruz. Tarihte bu tür değişimler bıçak sırtında ilerler.  % 70 - % 30 denklemi ise dönüşümün kaçınılmazlığını göstermek için yeterli.

Siyaset dışı çözümsüzlüğün üstesinden, siyaset dışı çarelerle gelmek mümkündür. Toplumdaki kutuplaşma çok sert değil. Üstelik çözüm doğal mecrasında kutuplaşmayı daha da yumuşatacak.

Sert çatışmalar safları sıklaştırır, mevzileri tahkim eder. Yumuşama ise özgürleşmeye, farklılaşmaya ve ortak paydaları çoğaltmaya hizmet eder.


Türkiye’nin yumuşamaya ihtiyacı var. Bu yumuşamanın en temel dinamiği ise çözümün kendisi. İlave destek ise, siyaset dışı kaynaklardan geliyor. Siyaset dışı çözümsüzlüğün çaresi her türlü siyaset dışı çözüm olmalı. 

m.turkone@zaman.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder