Popüler Yayınlar

11 Nisan 2013 Perşembe

Statükoculuğun dayanılmaz hafifliği


11 Nisan 2013


Statüko, Latince 'süregelen durum' manasına gelir. 

Var olan durumu savunan, değişime ve yeniliğe kapalı manasında “statükocu” siyaset literatürünün değişmez tabirlerindendir.

İdeolojik statükoculuk ise stratejik şekilde kendi gücünü ve yetkisini korumak için gayret göstermektir. Bizim bahsetmeye çalışacağımız statüko, stratejik olmayan ve tamamen ihmal ve pasiflikten kaynaklanan farklı bir yorum. Olana razı olmak ve 'ne gelirse kabulümdür' eğilimine sahip olmak şeklinde özetlenebilir. Bu manada hepimiz az çok statükocuyuz, ama neden?

    Değişim zordur. Efor, irade/otokontrol, kararlılık ve zaman ister. Maliyetlidir. Değişimin sonuçları etkili ve önemli olsa dahi, bunun farkında olsak dahi bu eğilime karşı gelmek zordur. İhmal, pasiflik, otokontrol eksiklikleri değişimi zorlaştırır.

Uzun ve kısa dönemli fayda/zevk ve maliyetlerin farklı algısı da başka bir sebep ( Hiç şu şekilde plan yapan birisini biliyor musunuz? “Bu sene daha çok televizyon izleyeceğim, daha sağlıksız besleneceğim, daha geç kalkıp daha az egzersiz yapacağım” ). Statükonun (otorite tarafından) tavsiye edilen opsiyon olarak anlaşılabilmesi ve var olan opsiyonun en popüler seçim olduğunu düşünmemiz de statükoya bağlı kalmamızın diğer bazı sebepleri.

    Bahsettiğimiz statükoculuk (rasyonel insan varsayımının her zaman geçerli olmayabileceğini öngörerek insan davranışlarını anlamaya çalışan 'davranışsal iktisat'ın -iktisat ve psikoloji- incelediği konulardan sadece bir tanesi) tasarlayanlarının niyetine bağlı olarak faydalı ya da zararlı olabilecek bir yaklaşımdır. Simdi buna dair somutlaştırıcı birkaç örnek verelim (Daha fazla örneğe “Nudge” -Sunstein ve Thaler- isimli kitaptan ulaşılabilir):

    İnternetten bir örnek: Mesela bir şey araştıracağız. Çoğu zaman ne yapıyoruz? Web tarayıcısında otomatik olarak bulunan search alanına direkt yazıyor ve devam ediyoruz. Neden? Çünkü bir search sitesine gitmek için adresini girmeniz gerekir.

Onun yerine direkt hazır (statüko) search alanına yazmak çok daha kolay. Google'un 2002 yılında AOL'e kendisini web tarayıcısıyla gelen (statüko/default) search opsiyonu olarak koyması karşılığında 50 milyon dolar vermesi ya da web tarayıcılarından Mozilla-Firefox'a yine kendisini standart (statüko/default) olarak eklemesi için her sene ortalama 100 milyon dolar ödemesinin sebebi: statükonun gücü.

Kısa süre önce çok tartışılan Facebook'un kullanıcılarının kişisel bilgilerini kullanması ile ilgili gizlilik anlaşmalarını değiştireceği söylentilerini hatırlayalım. Statüko opsiyonunun (yani hangi bilgilerimizin paylaşılıp paylaşılmayacağına dair opsiyonlar) ne olduğunu kaçımız bilir?

Bu gizlilik ve kullanım sözleşmesi/anlaşmalarını hiç okudunuz mu? Herhangi bir programı ve uygulamayı indirdiğinizde bunların size reklam göndermeleri için sunulan opsiyonlarda var olan seçenek neden genelde evet? İnternet explorer niye çok uzun süre en çok kullanılan web tarayıcısı oldu? Liste uzar gider...

    Sosyal bir problem: organ bağışı. Ülkemizde organ nakli yetersizliğinden kaynaklanan tedavi masrafları, makine ithalatları, sarf malzemeleri, beslenme ve ilaç maliyeti, çalışma hayatında olamama yoluyla oluşan yıllık milli kayıp 3 milyar dolar civarında.

Nakil bekleyenlerin (ezici çoğunluğu böbrek) sayısı 20 bin civarında. Buna karşın 2011 yılında gerçekleşen organ bağışı sayısı ise sadece 320. Türkiye'de organ bağışı konusu ile ilk ve muhtemelen son olarak ehliyet alırken karşılaşırız.

Ehliyetin arkasında hangi organlarınızı bağışlayacağınızı belirtmeniz gerekir. Hiçbir şey yapmazsanız (statüko), hiçbir organınızı bağışlamamış olursunuz. Buna karşın Avusturya, Fransa ve Portekiz gibi daha birçok Avrupa ülkesinde organlarınızın bağışlanması için bir şey yapmanız gerekmiyor (presumed consent-statüko). Yani herkes otomatik olarak bir organ donörü. Bunun sonucunda her 100 kişiden yaklaşık 90'ı organlarını bağışlıyor.

    Daha ekonomik bir sorun: tasarruf. Amerika'da emeklilik sonrası için tasarruf yapmanın birçok yolu var ama en yaygınlarından bir tanesi 401(k) planı. Bizim de yeni yeni haberdar olduğumuz Bireysel Emeklilik Sistemi'ne (BES) benziyor.

Bu plana yatırılan tasarruflar vergiden muaf (ertelenmiş demek daha doğru). Para 59,5 yaşından önce çekildiğinde belli bir cezası var. Vergi avantajının üstüne birçok firma da katılımı yatırılan miktarın belli bir oranını kişinin hesabına -matching- ek olarak yatırmak suretiyle çalışanlarını teşvik ediyor.

Bu plan cazip olmasına rağmen 2006 yılına kadar işe yeni başlayan kişiler için statüko opsiyonu bu plana katılmamak şeklindeydi.

Yapılan çalışmalar gösteriyor ki, bu statüko otomatik olarak belli bir oranda ve belli bir yatırım enstrümanına bağlı olarak kişinin kayıtlı olması şeklinde değiştirildiğinde, plana dahil olma oranı % 35-40'lardan % 90'lara çıkıyor.

Ufak işlem maliyetleri kaldırıldığında ve işlem otomatik hale getirildiğinde kayıt çok büyük oranda artıyor. Bunun güzel tarafı, insanlar plandan memnunlar ve çıkmıyorlar. Ayrıca plandan çıkanların % 80'e yakını hâlâ bu uygulamanın çok yararlı olduğunu düşünüyor.

Şu anda birçok firma statükoyu otomatik kayıt şeklinde değiştirmiş durumda. (Tabii bu yeni statükonun iyi/optimal seçilmesi gerekiyor çünkü insanlar statüko yeterli/ideal olmasa dahi planda kalıyorlar). Tasarrufun artırılması ile ilgili yapılan bu çok küçük değişikliğin etkisi gerçekten dikkate değer.

Ülkemizde tasarrufların artırılmasını teşvik için önerilen, çekici devlet teşvikleriyle desteklenen (devlet teşviklerinin beklenen etkiyi yapmadığını gösteren de birçok çalışma var) fakat yetkililerin yeterli ilgiyi görmediğini sürekli vurguladığı BES için dikkatli tasarlanmış, hemen hemen maliyetsiz, benzer bir mekanizmanın önerilebileceğini söyleyebiliriz.

    Sadece üç alandan verdiğimiz örneklerden ilki statükoya bağlılığın insanları muhtemelen zarara uğratan, son ikisi de iyi tasarlandığında pozitife çevrilebilecek bir eğilim olduğunu ortaya koyuyor. Genel olarak bu eğilim farkındalıkla ve iyi tasarımlarla pozitif yöne kanalize edilebilir.

Politika yapıcıları ve düzenleyici kurumların öncelikle bu eğilimin farkında olması, firmaların tüketicileri aktif karara yönlendirmesine yönelik regüle edici hamleleri, statükoyu kendi belirlediği durumlarda dikkatli hareket etmesi ve faydalı davranışları teşvikte statükonun gücünü kullanması (BES örneğinde olabileceği gibi) potansiyel olarak faydalı olacaktır.

Tüketici olarak bizim açımızdan, sunulan her türlü statükoya karşı uyanık olarak ve olabildiğince ayrıntılı düşünüp karar vermek optimal strateji olacaktır. Birçok firma zaten bu eğilimin farkında ve bunu kullanıyor.

Eğer biz farkında değilsek muhtemel zararları önlemeye yönelik bir harekette de bulunamayız, çünkü çoğu zaman zarara uğradığımızın farkında bile olmayız (gizlilik ve kullanım hakları örneği). Ama eğer farkındalığımızı sürekli canlı tutabilirsek, bu durumu lehimize çevirmemiz mümkün.
    
*Doç. Dr., Altınkoza Üniversitesi

 http://www.zaman.com.tr/yorum_statukoculugun-dayanilmaz-hafifligi_2076640.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder