Popüler Yayınlar

BÜTÇE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BÜTÇE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mart 2013 Pazar

SEÇTİKLERİNİZ PARANIZLA NE YAPIYORLAR?

Demokrasi çok kapsamlı bir alan ama bu alanı daha iyi değerlendirebilmek için konuyu muhtemelen en özüne, tarihsel özüne, devlet-vergi-kamu hizmeti eksenine indirgemek gerekli olabilir; ve bu indirgeme meselesini de çok dikkatli, somut verilere dayalı olarak yapmanız gerekebilir.

Yorum yazımın başlığında kullandığım ifadeye, “Seçtikleriniz paranızla ne yapıyorlar?” ifadesine bir yabancı derginin kapağında rastladım; bu kapağı gördüğümde ilk aklıma gelen soru benzer bir başlığın ülkemizde herhangi bir gazetenin, derginin kapağında yer alıp alamayacağı oldu.

Aklıma gelen ilk cevap da, maalesef, çok olumlu bir cevap olamadı; ülkemiz Türkiye'de, aşağıdaki satırlarda çok özetle açıklayacağım nedenlerden, seçtiğimiz, Parlamento'ya, TBMM'ye gönderdiğimiz milletvekillerimizin paramızı, ödediğimiz vergiyi nasıl kullandıklarına ilişkin bir soruyu pek soramıyoruz, aramızdan birileri sormaya kalktığı zaman da soru havada kalabiliyor.

Türkiye demokrasi meselesini son on senedir çok yoğun bir biçimde tartışıyor ve iyi ki de tartışıyor; son on sene zarfında da alınan azımsanamayacak mesafeler var, gelinen nokta eskiye oranla çok daha olumlu.

Türkiye demokrasi konusuna, ağırlıklı olarak, son on sene zarfında, biraz da küresel trendlere paralel olarak, kimlikler üzerinden yaklaşıyor; bu yaklaşıma bir itirazımız yok ama yeterli, daha doğrusu temelli bir yaklaşım olup olmadığı tartışılabilir; bu ifademde “temelli” kelimesini biraz da zaman açısından kullanıyorum, kimlik siyasetlerinin başka temel konular çözüldükten sonra gündeme gelmesinin daha sağlıklı olabileceğini kastediyorum.

Biliyorum, demokrasi meselesinde sorunlara öncelik vermenin, tanımanın çok ama çok büyük sakıncaları olabilir, bir sorunu çözmek, ne zaman çözdüğünüzden çok daha önemlidir ama vergi kavramı üzerinden vatandaş-devlet ilişkisi demokratik bir düzeye gel(e)meden başka konularda yakalanabilecek çözümlerin “temelsiz” ve geçici olabileceğine ilişkin de ciddi tereddütlerim var.

1215 İngiltere'sinden günümüze demokrasinin alfabesi bütçe hakkından geçiyor; bütçe hakkı kavramı ise çok da konuyu detaylandırmadan, seçtiğiniz, TBMM'ye gönderdiğiniz temsilcilerinizin ödediğiniz vergileri nasıl kullandığı ile, aynı seçilmişlerin bu vergilerin hükümetler, bürokrasi tarafından kullanımının denetlenmesi ile ilgili bir kavram.

En genel hatlarıyla tanımlamaya çalıştığım bütçe hakkının gelişmiş demokrasiler düzeyinde kullanılamadığı bir ülkede daha ileri demokratik taleplerin gerçekleşmesine biraz mütereddit bakışımı okurların hoşgörüyle karşılayacağını umuyorum.

Türkiye bugünlerde çok yoğun bir biçimde Kürt meselesinin çözümünü tartışıyor, umarım, dilerim bu konu en kısa sürede tarihe karışır, akan kan durur, durdurulur ve sonra da, biraz da anakronik bir biçimde, bütçe hakkı meselesinin çağdaş düzeylerde çözümünü konuşuruz, tartışırız.

Ancak bütçe hakkı meselesi, vergi tabanının genişletilmesi, aktif nüfusun tümünün beyanname veren vergi mükellefi yapılması meselesi siyaseten galiba Kürt meselesini de, sivil-asker meselesini çözmekten de çok zor; tüm aktif nüfusun beyanname veren vergi mükellefi yapılması demek herkesin, işsizin, engellinin, öğrencinin de vergi vermesi demek değil, hatta bir anlama tam tersi, beyannamesinde belirli bir gelir düzeyinin altında kalan kesimin negatif gelir vergisi ödemesi yani devletten destek alması, belirli bir düzeyin üzerinde gelir elde edenlerin de pozitif gelir vergisi ödemesi anlamına geliyor.

İlaveten, vergi tabanı yani pozitif ve negatif vergi ödeyecek mükelleflerin toplamı aktif nüfusa yaklaştıkça, başka bir ifadeyle kayıt dışılık sıfıra doğru yöneldikçe, devletin gelir elde etme sorunu hafifleyecek, Gelir Vergisi tarifesi muhtemelen müterakkiyetini, artan oranlılığını kaybedecek, hatta belki tek oranlı Gelir Vergisi konusu bile tartışılabilecek, vergi büyümenin önünde bir engel olmaktan çıkacak.

Türkiye'nin en önemli meselesi bütçe hakkı meselesi derken ne demek istediğimi sayısal olarak da göstermek zorundayım; okuru fazla sayı ile boğmak istemiyorum ama yine de kaçınılmaz olarak bir miktar sayısal büyüklük vermek zorundayım.

2013 Türkiye'sinde, büyüklükleri yuvarlak olarak sunmak durumundayım, nüfusumuz 75, aktif nüfus elli milyon, çalışan nüfus ise 25 milyon dolayında ve ülkemizde 2013 senesinde 320 milyar TL dolayında vergi geliri elde edileceği tahmin ediliyor; merkezi bütçe gelirleri bu büyüklüğün üzerinde ama ben sadece vergi gelirini temel olarak almak istiyorum.

2013 Şubat ayı itibarıyla Gelir Vergisi faal mükellef sayısı, Gelir İdaresi Başkanlığı'nın sitesinde sadece 1 milyon 763 bin olarak gözüküyor; işin ilginç tarafı 2013 Şubat'ında 1 milyon 763 bin olarak gözüken Gelir Vergisi faal mükellef sayısı 2001 senesinde yani krizin en yoğun olduğu, kişi başına gelirin bugüne oranla çok daha düşük olduğu bir senede 1 milyon 768 bin, yani 2013 Şubat'a oranla bile bir ölçüde fazla, bu durumun maliye teorisi, siyaset bilimi ya da sosyoloji açısından nasıl açıklanabileceği çok ciddi bir araştırma konusu.

Elli milyon aktif nüfus, yirmi beş milyon çalışanın olduğu bir ülkede Gelir Vergisi faal mükellef (beyannameli) sayısının 1 milyon 763 bin kişi olması büyük bir sorun ama daha da büyük bir sorun Gelir Vergisi faal mükelleflerinin ödedikleri verginin toplam vergi gelirlerinin yüzde biri dolayında oluşu.

Gelir Vergisi mükellefleri arasında basit usulde Gelir Vergisi ödeyenler de var, kira geliri üzerinden Gelir Vergisi ödeyenler de var, nüfusun yaklaşık tümü dolaylı vergi ödüyor ama iktisatçılar, maliyeciler etkin vergi mükellefi olarak beyanname vererek gerçek usulde Gelir Vergisi ödeyen mükellefleri dikkate alma eğilimindeler zira ancak bu mükellef kategorisi etkin bir vergi bilinci oluşturuyor ve bütçe hakkının kullanımında yine ancak bu mükellefler evrensel şemaya uygun düşüyorlar.

Türkiye, geçtiğimiz on sene zarfında kamu maliyesi alanında büyük mesafeler kaydetti, milli gelirin yüzde onunu aşan bütçe açıkları yüzde ikiye indi, milli gelirin yüzde yirmisine yaklaşan faiz ödemeleri milli gelirin yüzde beşinin altına indi, bu gelişmeler çok büyük başarılar ama bir iktisatçı, bir maliyeci olarak, beyanname veren mükellef oranları çağdaş düzeylere çekilmeden kamu maliyesi sorununun kalıcı ve etkin bir biçimde çözüldüğünü iddia etmek çok zor, hatta imkânsız.

Elli milyon aktif nüfus içinde sadece bir milyon 760 bin kişi beyannameli Gelir Vergisi mükellefi ise üstelik bu mükelleflerin ödedikleri vergi, toplam vergi gelirleri içinde çok düşük bir orana tekabül ediyorsa, vatandaşın ve temsilcisinin ödenen verginin nasıl kullanıldığını denetlemesi çok anlamlı bir talep olarak karşımıza çıkamıyor.

Türkiye bütçe hakkı ve mükellef sayısı meselesini sağlıklı bir biçimde konuşmaya başladığında muhtemelen gerçek bir demokrasiye geçmeye başlayacağız ve diğer demokrasi konularını daha sağlıklı bir zemine taşıyacağız.

e.karakas@zaman.com.tr

 http://www.zaman.com.tr/yorum_sectikleriniz-paranizla-ne-yapiyorlar_2064883.html   internet sayfasından alınmıştır.