Hikmet, özdeyiş, aforizma, slogan, atasözü!
Bu kavramları doğru anlamlarıyla kullanıyor muyuz?
Galiba kullanmıyoruz.
Sözlüklerin de bu konuda yardımcı oldukları söylenemez. Sadece özdeyiş ile aforizmanın aynı anlama geldiklerini bildiriyor sözlükler.
Aforizma Grekçe, özdeyiş ise Fransızca ‘maxim’in öztürkçesi.
Osmanlıca karşılıkları vecize veya kelamıkibar! Atasözleri ise, anonim oluşları dolayısıyla ötekilerden ayrıldığını söyleyebiliyoruz; -ama hepsi o kadar!
Slogan, basit bir retorik araçtır. Bir fikrin kolay kavranması ve temellük edilebilmesinde kullanılır:
Mesela, 1950 genel seçimleri öncesinde Demokrat Parti’nin kullandığı ‘Yeter, Söz Milletindir’ tipik bir slogandır;
- yine 1950 ABD başkanlık seçimlerinde Dwight Eisenhower’in kampanyasında kullanılan ‘I like Ike’ sloganı gibi! ‘I Like Ike’, Jacobson’un da belirttiği gibi gösterenlerin yani sözcüklerin ya da işitsel işaretlerinin öne çıkmasını amaçlayan bir slogandı:
‘Ike’, Eisenhower’in kısaltılmışıydı ve bu slogan ‘Ay Layk Ayk’ diye okunuyordu...
Önce, bilineni, malumu ilam kabilinden söyleyeyim: Özdeyiş [Fr.: maxim; Osm.: vecize], olsun, aforizma olsun, bir düşüncenin özlü ve çarpıcı bir biçimde dilegetirilişidir.
Ve elbette, özdeyişin bir söyleyeni vardır. Batı’da bazı yazarlar sadece bu tür özdeyişleriyle ünlenmişlerdir:
Larochfoucault bunlardan biri:
‘Özdeyişler’i, Milli Eğitim Bakanlığı Klasikler dizisinden yayımlanmıştı 1940’lı yıllarda.
Vauvenargues de öyledir; -o da özdeyişleriyle bilinir...
Unutulmaması gereken biri daha var: Lichtenberg! ‘Aforizmalar’ı da yayımlandı dilimizde...
Bir de Larochfoucault, Vauvenargues ya da Lichtenberg gibi sadece özdeyişler ya da aforizmaları ile bilinenlerin dışında, yazdıkları metinlerde yer yer aforizma ya da özdeyiş özelliği taşıyan sözlere rastladığımız yazarlar var.
Mesela rahmetli Cemil Meriç Hoca’nın, metinlerinde sıklıkla özdeyiş özellikleri taşıyan cümlelere yer verdiğini biliyoruz.
[Bir hatıra: Bundan birkaç yıl önce İstanbul’da Pertevniyal Lisesi’nde Cemil Meriç üzerine düzenlenen bir panele Prof. Ümit Meriç Hanımefendi ile birlikte katılmıştık. Orada yaptığım konuşmada Ümit Hanımefendi’ye, ‘Cemil Hoca’nın kitaplarındaki aforizmaları seçip çıkararak ayrı bir ‘Cemil Meriç Aforizmalar Kitabı’ yapılmasını önermiştim. Gerçekten de rahmetli Hoca’nın üslubunun yıldırıcı retoriği, onu ister istemez, metinlerini aforizmalarla inşa etmeye zorlamış gibi görünmüştür bana...]
Aynı şeyi belki de, Wittgenstein’in ‘Tractatus’unun bazı maddeleri için de söylemek mümkündür. Tractatus’ta ‘Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır’ sözü, bu türden bir felsefi aforizma kabul edilebilir.
Burada kendimce önemli bulduğum bir meseleye değinmek istiyorum. Bu da aforizma ya da özdeyişin hikmetli sözlerden esaslı bir farkı olduğudur.
Özdeyişler, aforizmalar her ne kadar hikemiyyattan sayılıyor olsalar da, aslında öyle değillerdir. Hikmetli sözler, ancak kamil insanlara mahsustur.
Şathiyye geleneği gibi hikmetli sözler, Encyclopedia Islamica’nın deyişiyle söylersem: ‘theopatic utterances yani tanrısal dilegelişlerdir.
Mesela, gerçek bir insan-ı kamil olan Fatih türbedarı Ahmed Amiş Efendi Hazretleri’nin sözlerini, tasavvufi hayatla hiçbir ilişkisi olmayan birinin aforizmaları ile aynı epistemolojik düzeye koymak mümkün değildir.
Özdeyiş veya aforizma, bu Dünya hayatına veya Kesret alemine; hikmetli sözlerse, Vahdet alemine aittir.
Onun için mesela Ahmed Amiş Efendi Hazretleri’nin ‘Allah olmak kolay, Muhammed olmak zordur’ sözünü, bir aforizma veya özdeyiş sayamayız.
O bir akılyürütmenin değil, rabbani bir sezginin ifadesidir.
Retorik, Türk insanını cezbeder. O yüzden, bu ülkede asla layık olmadıkları halde nahak yere itibar kazanmış kimliklerin, bu konuma gelmelerinin sırrı buradadır.
Ne bir aforizma veya özdeyiş, ne de elbette hikmetli söz!
Sadece büyük ve boş lakırdı!
Analitik bir sorgulamaya tabi tutulduklarında hiçbir mana ve medlulü olmadığı kolayca anlaşılabilecek olan bu türden boş ama fiyakalı sözlerin,
bu ülkede hikmet yumurtlamış muamelesi görmesi, hazindir, - evet, çok hazin!