21 Ağustos 2009
ESER KARAKAŞ
2003, 2004, 2005 seneleri önce Türkiye, sonra da AK Parti için çok
parıltılı seneler oldu. AB sürecinde atılan adımlar, çıkarılan yasalar,
gerçekleştirilen hukuk reformları, kamu maliyesinde seneler sonra
sağlanan mali disiplin, yüksek iktisadi büyüme oranları, AB ile müzakere
sürecinin açılması Türkiye için gerçekten çok önemli idiler.
DEMOKRATİK AÇILIM, YASAL GİRİŞİMLERLE DESTEKLENMELİ
Sayıştay Kanunu da, bilebildiğim kadarıyla, 2005 senesinden günümüze TBMM komisyonlarında bekliyor; geçtiğimiz günlerde Hükümet Sözcüsü Sayın Cemil Çiçek bu yasa tasarısının adını bir kez daha andı ama sonra arkası nasıl gelecek doğrusu bilemiyorum.
1967 tarihli yürürlükteki Sayıştay Kanunu'nu değiştirmek Türkiye'nin demokratikleşmesi, daha etkin bir mali sistem, daha demokratik bir denetim mekanizması için gerçekten çok önemli; unutulmaması gereken temel gerçek Sayıştay'ın denetim mekanizmasını TBMM adına işleten bir yüksek yargı organı olduğu ama mevcut yasa çerçevesinde bu denetim işlevini AB standartlarında gerçekleştirememesi.
Temennimiz Sayıştay yasasının en kısa sürede yasalaşması ve böylece TBMM adına denetim yetkisini kullanan Sayıştay'ın kamunun her türlü harcamasını ve taşınmazlarını AB standartlarında denetleyebilmesi.
Gelelim bugün ele almak istediğimiz konuya yani kamunun "Kamu yönetimi temel reformu yasa tasarısı" adıyla bildiği yasa tasarısına. Yasa tasarısı 2003 senesinde hazırlanmış, olgunlaşmış bir tasarı; tasarının mimarı olarak da dönemin Başbakanlık Müsteşarı, günümüzün Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer biliniyor.
Yasa tasarısı 2004 senesinde yani AK Parti'nin büyük atılımlar gerçekleştirdiği bir dönemde TBMM'ye indiriliyor, komisyonlardan geçiyor ve Genel Kurul'da kabul ediliyor.
Anayasa'mız gereği yasa tasarısı TBMM'de kabul edildikten sonra Çankaya'ya gitti ve dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer önüne gelen tasarının 22 maddesini 2004 senesinin Ağustos ayının ilk günlerinde veto etti ve yasayı geri gönderdi.
Buraya kadar işler çok normal gözüküyor, AK Parti 2003, 2004 senelerinin o atılım döneminde gerçekten parlak bir yasa tasarısını TBMM'den geçiriyor; her türlü çağdaş atılıma takoz koymayı görev addeden, Türkiye'ye tarihinin yegane Nobel'ini getiren Orhan Pamuk'u tebrik etme görevini yapmayan, bu devlet nezaketini dahi gösteremeyen Sezer bu çağdaş yasayı da veto ediyor, hiç şaşırmıyorum.
Ancak, bundan sonraki gelişmeler yukarıdaki süreç kadar gözüme normal görünmüyor. Sezer'in veto ettiği yasa 2004-2005 yasama yılında ve daha sonraki yasama yıllarında bir daha nedense hiç gündeme gelemiyor ve bendeniz de bu sürece hiç akıl erdiremiyorum.
Kelimesine bile dokunulmadan tasarı tekrar TBMM'den geçirilip Çankaya'ya bir kez daha gönderilebilir ve böylece Sezer'in veto yetkisi aşılmış olurdu. Orijinal biçimiyle yasalaşabilecek "Kamu yönetimi temel reformu yasası"nın Sezer ya da CHP tarafından Anayasa Mahkemesi'ne taşınma ihtimali yüzde yüze yakın idi, buna kuşku yok ama Anayasa Mahkemesi'nin yasayı Anayasa'ya aykırı bulma ihtimalini düşünerek bu yolu denememeyi de anlamakta zorlanıyorum; zira her türlü yasanın, her demokratik atılımın Anayasa Mahkemesi'nden dönme ihtimali zaten mevcut.
367 meselesi, Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişikliğin Anayasa'nın değişmez maddelerine aykırı görülmesi Anayasa Mahkemesi'nin zaten bilinen tavrının ex-post kanıtları oldu ama bu nedenle de yasaları sümenaltına atmayı anlamak kolay değil. Kamu yönetimi yasa tasarısından tam beş senedir (Ağustos 2004-Ağustos 2009) haber yok.
Bu yazıyı bugün yazmamın nedeni ise siyasal iktidarın başlattığı "Kürt açılımı" ya da "demokratik açılım" çerçevesinde 2004 Ağustos ayından günümüze sümenaltında kalan "Kamu yönetimi temel ilkeleri ve yeniden yapılandırılması hakkında kanun"un taşıdığı büyük önem.
Doğrudur, süreç ABD'nin Irak'tan çekilmesi nedeniyle hızlanmıştır, kısa vadede taktik çalışmalar, mesela kampların boşaltılması, genel af gibi konular ön plana çıkabilir ama orta vadede "demokratik açılım" mutlaka anayasal, yasal girişimlerle desteklenmek zorundadır.
Anayasa'nın dibacesinin değiştirilmesi, 66. maddenin metinden tümüyle çıkarılması belki yapılması gereken ilk işler; ancak süreç mutlaka Türkiye'nin idari yapısının, merkezi karar alma süreçlerinin gözden geçirilmesi ile devam etmek zorundadır.
Ülkemizin idari yapısının temel karar alma mekanizmalarının ve kamu hizmeti üretim yöntemlerinin gözden geçirilmesinin, yeniden yapılandırılmasının "Kürt ya da demokrasi açılımı" ile ilişkisi de ancak çok dolaylıdır.
2010'lu, 2020'li senelerde Türkiye'nin fakirlik çemberini kırması, çok daha yüksek ve kalıcı büyüme oranlarını yakalaması idari tercihlerinde temel değişiklikler gerektirmektedir; bu değişikliklerin de merkeziyetçi karar alma yöntemlerinden daha adem-i merkeziyetçi karar alma yöntemlerine doğru evrilme olduğunu iktisatçılar, siyaset bilimciler çok iyi bilmektedirler.
AMERİKA'YI KEŞFE GEREK YOK, ELİMİZDE TASARI MEVCUT
Anayasa'nın 7. maddesinde yapılacak küçük bir değişiklikle başlayacak, yerel yönetim vergilerinin yasallığının il genel meclislerine bırakılacağı bir süreç muhtemelen daha etkin ve daha demokratik bir ekonomi ve mali yönetim için ilk adım olacaktır.
2004 senesinde TBMM'den geçen ama Sezer'in tutucu devlet anlayışına takılan "Kamu yönetimi temel ilkeleri ve yeniden yapılandırılması yasa tasarısı" ise sürecin devamının olmaz ise olmazı niteliğinde görünmektedir. Amerika'yı yeniden keşfe gerek yoktur, elimizde iyi hazırlanmış bir tasarı mevcuttur, Sezer de artık Çankaya'da değildir; Anayasa Mahkemesi'ni de bir engel olarak görmemek gerekebilir; zira bu konuda şimdilik yapacak bir şey de pek yoktur.
Eski Cumhurbaşkanı Sezer'e yönelik neden bu kadar eleştirel ifadeler kullandığımı merak edenlerin Sezer'in söz konusu yasayı veto gerekçelerine bakmaları yeterli olabilir kanısındayım. "Kürt ya da demokrasi açılımı" çerçevesinde söz konusu yasayı yeniden TBMM gündemine getirmenin tam zamanıdır.
e.karakas@zaman.com.tr