15 Nisan 2013 / BÜŞRA ERDAL
Ergenekon
davasının görüldüğü Silivri’de Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri eşi
benzeri görülmemiş olaylara sahne oldu. Başını İşçi Partisi ve CHP’nin
çektiği gruplar, mahkeme salonunu bastı.
Ergenekon davasında esas hakkında
mütalaanın açıklanmasından sonra yeni bir süreç başladı. 5’inci yılına
giren dava, sanıkların son savunmasının da alınmasıyla karara
bağlanacak.
Önemli bir aşamayı kateden davaya ilişkin bu süreci sabote etmeye yönelik girişimler de zirveye ulaştı. İşçi Partisi’nin (İP) başlattığı ‘Silivri baskını’ eylemlerine CHP de milletvekilleriyle önderlik etti. Her duruşma mahkemeyi kilitleme taktiğine sahne oluyor.
Salonda hâkimleri tahrik etme, duruşmayı açtırtmama eylemleri yapılırken dışarıda binlerce kişi ile mahkemeyi basma girişimleri yaşanıyor. En son 8 Nisan 2013’teki duruşmada CHP’li vekiller salonda slogan atıp mahkemeye hakaretler yağdırdı.
Eylemciler, 150 metre ilerideki bariyerleri yıkıp 30 metreye kadar salona yaklaştı. Polis, su ve gaz sıkarak protestocuları durdurabildi. Bu girişimlerin, Ergenekon davasının hukuki bir şekilde bitmesini engellemeye yönelik olduğu anlaşılıyor.
Susurluk davası, mahkeme başkanı değiştirilip az ceza ile hemen karara bağlanmış ve Yargıtay tarafından onanarak kapatılmıştı. Ergenekon’da bu şekilde bir etki yapma imkânı bulamayanlar artık fiziki müdahalelere, kaba kuvvete başvuruyor.
Ergenekon süreci, başından beri birçok müdahaleye uğradı. Soruşturma aşamasında ve yargılamaya geçtikten sonra hem hâkim hem de savcılara yönelik çeşitli baskı, yönlendirme, görevden alma girişimleri oldu.
Soruşturma sürerken bazı Özel Yetkili Mahkeme (ÖYM) hâkimleri, şüphelileri toplu tahliye etti. Emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve emekli Albay Dursun Çiçek gibi şüpheliler özellikle bu hâkimlere görev verilmesiyle hep salıverildi.
İddianame hazırlandıktan sonra yargılamayı yapan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi bu sanıklar hakkında tekrar tutuklama kararları verdi. ÖYM’de görevli yargı mensuplarının soruşturmanın özüne yönelik bu müdahalelerinden sonra aynı şekilde dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un milleti hedef alan ‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’ için ‘kâğıt parçası’, Poyrazköy’de çıkan LAW silahları için de ‘boru’ demesi yargıyı etkileme hedefindeki açıklamalar olarak kayda geçti.
Daha sonra doğrudan anayasal bir kurum olan ve hâkim-savcıların atama ve özlük işlemlerini yapan dönemin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) devreye girdi. HSYK, 2009 yılının yaz aylarında, Ergenekon davasına bakan hâkim ve savcıları görevden almaya çalıştı. HSYK üyelerinin bu yönde korsan kararname hazırlaması ile çıkan kriz sebebiyle haziran ayında yayımlanması gereken adli yaz kararnamesi ağustosa kaldı.
Bu süreçte 12 Eylül 2010 Referandumu’na kadar her kararname döneminde Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün ismi başta olmak üzere o süreçte karar vermiş, görev almış tüm hâkim ve savcılar hedef alındı.
Sadece dışarıdan değil, mahkeme başkanı Köksal Şengün’ün bir kadın avukat aracılığıyla etki altına alınmaya çalışıldığı da zamanla ortaya çıktı. ‘Yargıyı etkileme’ isimli Ergenekon iddianamesine de giren bu olayda, Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün’ün sanıklar lehine kararlar alması amaçlanıyordu.
Bunun için de T. B. isimli bir kadın avukat kullanılmıştı. Bu kişi hâlen Ergenekon davasını etkileme girişimi davasında sanık olarak yargılanıyor. Davaya müdahale girişimleri 2012 sonlarında özellikle ÖYM’lerin kaldırılmasıyla arttı. Bu kapsamda, mütalaa hazırlandığı sırada sanık avukatları mahkemeye yüzlerce tanık getirip dinletmek istedi.
Ergenekon soruşturma ve davasını hukuki ve illegal yollardan etkileme
çalışmalarının yerini artık mahkeme basma, mahkemeyi etkisiz hâle
getirme amaçlı kaba kuvvet faaliyetleri aldı.
Esas hakkındaki mütalaanın 18 Mart 2013’te açıklanmasından sonra harekete geçen İP ve onu destekleyen CHP, vatandaşları Silivri’ye çağırdı. Günlerce yapılan propaganda ve CHP’li belediyelerin ulaşım desteğiyle 8 Nisan’daki duruşmaya binlerce kişi geldi.
Normal şartlarda Silivri’de cezaevi kampüsünün dışında geniş bir alan var. İP çadırının da olduğu bu mekânda eylem yapmak anayasal bir hak. Ama 13 Aralık 2012’den itibaren bu anayasal hak âdeta bir zorbalığa dönüştü. 13 Aralık’taki duruşmada, göstericiler mahkeme binasının dibine kadar alınmıştı.
Ancak orada bariyerleri yıkıp mahkemeyi basma girişiminin ilki yaşandı. Jandarma görevlileri yaralandı. Daha sonra mahkeme, bariyerleri 150 metre uzağa taşıtarak güvenlik önlemi aldı.
Bunun üzerine CHP’li milletvekilleri Mahmut Tanal, Ali Özgündüz, Muharrem İnce, Bülent Tezcan ve Umut Oran gibi isimler devreye girdi. Bu vekiller eylemcilerin önüne geçip bariyer yıkma talimatı verdi. Mahkeme salonunda ise mahkemeyi kilitlemeye dönük girişimlerde bulundular.
8 Nisan’da bu ikisi de gerçekleşti. İP’in gençlik örgütlenmesi Türkiye Gençlik Birliği Silivri’yi yıkacaklarını, mahkemeyi basacaklarını söylüyordu. Ve o gün sabah saatlerinden itibaren otobüslerle Silivri’ye gelenler oldu. Dolayısıyla İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi güvenlik önlemlerini artırma kararı aldı.
Mahkeme binasına 150 metre uzaklıkta eylemcilere izin verildi. Bariyerler artırıldı ve Jandarma’ya destek amacıyla çevik kuvvet ekipleri de geldi.
750 kişilik salona ise 200’e yakın seyirci, sanıkların müdafileri ve 40 civarında CHP’li milletvekili ile medya mensupları alındı. Aslında avukatlar için yapılmış ama boş kaldığı için gazetecilere ayrılan yere sonraları CHP milletvekilleri ve partinin ilçe teşkilatlarından isimler oturmaya başladı.
Mahkeme, bu bölümü gazetecilere verirken, sanıklarla temasa geçmemeleri konusunda uyardı. Ama CHP’liler ve sonradan gelen gazeteciler bu kurala uymadı.
İşte, mahkeme çok sayıda avukatın gelmesi üzerine bu bölümü tekrar avukatlara tahsis etti. 8 Nisan’daki duruşmada da, CHP’li vekiller Muharrem İnce, Bülent Tezcan, Umut Oran, Nur Serter, Ali Özgündüz ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atilla Sertel başta olmak üzere bir grup gazeteci mahkemenin bu kararını protesto etti.
Gazetecilerin izleyici bölümüne alınmasını eleştiren grup, basının iş göremediğini ileri sürdü. Yüksek sesle konuşan CHP Grup Başkan Vekili İnce izleyici bölümünde oturan gazetecilere de dönüp “Niye susuyorsunuz, bağırın!” diye talimat verdi.
Bazı gazeteciler bunun üzerine bağırıp, elleriyle sandalyelere, ayaklarıyla yere vurmaya başladı. Bu sırada avukatların kimliklerini belirtmek için her söz alışı milletvekillerinin bağırmasıyla kesildi. Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese’nin basın mensuplarının izleyici bölümünde duracağı yönünde açıklama yapması üzerine, CHP’li İnce ve beraberindekiler müdahaleyi artırdı.
Nur Serter, “Hadi Muharrem, slogan” deyince İnce, “Aç burayı” diye bağırdı, diğer CHP’liler de eşlik etti. İnce avukatlara ayrılan bölümü göstererek, yüksek sesle “Burası niye boş? Bunun cevabını versene!
40 milletvekilini ayakta tutamazsın!” dedi. Mahkeme Başkanı Özese, milletvekillerine davanın tarafı olmadıkları uyarısında bulunarak izleyici bölümünde yer olduğunu söyledi. CHP Ankara Milletvekili İzzet Çetin, mahkeme başkanına “Çiftliğin mi sandın burayı?
Evine mi götüreceksin masaları?” diye seslendi. Özese’nin Türkiye Cumhuriyeti mahkemesinde olduklarını hatırlatıp milletvekillerine sakin olmaları yönünde telkinde bulunması üzerine Çetin, “Tayyip’in mahkemesi burası!” karşılığını verdi.
Bu sırada İnce ve yanındakiler mahkemenin boş olan bölümünü basmak için harekete geçti. Jandarma personeli CHP’lileri güçlükle durdurabildi. Salonu basma girişimi başarısızlıkla sonuçlanan vekiller, alkış tutup slogan attı. Mahkeme başkanı, eyleme rağmen avukat yoklamasını almaya çalıştı.
Söz alan tutuklu sanık Sevgi Erenerol müdafii avukat Vural Ergül, basın mensuplarının eski yerlerine alınmasını istedikten sonra “Mahkemede bugün böyle yarın farklı uygulama olmaz. Siz yargılanırken de bu kuralları arayacaksınız.” diyerek heyeti tehdit etti. CHP’li vekiller susmayınca mahkeme başkanı duruşmaya ara verdi.
Bu baskın girişimi de çevik kuvvet ekibinin gaz ve su sıkması ile engellendi. Mahkeme heyeti, güvenlik sağlanamadığı için duruşmayı ertelemek zorunda kaldı.
Cumhuriyet yargı tarihi ilk kez milletin vekillerinin de alet olduğu, yol gösterdiği bir baskın girişimine sahne oldu. Mahkeme, iş göremez hâle getirildi.
Hükümeti iş göremez hâle getirme, kaos oluşturma eylem ve planlarından yargılananlara destek için gelenler benzeri bir darbe girişimini mahkemeye yönelik gerçekleştirdi.
Daha önce Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Erzincan Ergenekon davasına el koyup dava dosyası olmadan CD’ler üzerinden yaptığı inceleme ile sanıkları salıvermişti.
Davanın içi boşaltılmış, yerel mahkeme by-pass edilmişti. Belli ki, Ergenekon ana davasında bu tür girişimlerde başarılı olunmadığı için mahkemeyi basıp yargıyı iş göremez hâle getirip hâkimleri korkutarak davadan kurtulmak istiyorlar. Ama CHP’li milletvekillerin kanunlara göre suç işlediği kesin.
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-35312-bu-kez-de-yargiya-darbe-girisimi.html
Önemli bir aşamayı kateden davaya ilişkin bu süreci sabote etmeye yönelik girişimler de zirveye ulaştı. İşçi Partisi’nin (İP) başlattığı ‘Silivri baskını’ eylemlerine CHP de milletvekilleriyle önderlik etti. Her duruşma mahkemeyi kilitleme taktiğine sahne oluyor.
Salonda hâkimleri tahrik etme, duruşmayı açtırtmama eylemleri yapılırken dışarıda binlerce kişi ile mahkemeyi basma girişimleri yaşanıyor. En son 8 Nisan 2013’teki duruşmada CHP’li vekiller salonda slogan atıp mahkemeye hakaretler yağdırdı.
Eylemciler, 150 metre ilerideki bariyerleri yıkıp 30 metreye kadar salona yaklaştı. Polis, su ve gaz sıkarak protestocuları durdurabildi. Bu girişimlerin, Ergenekon davasının hukuki bir şekilde bitmesini engellemeye yönelik olduğu anlaşılıyor.
Susurluk davası, mahkeme başkanı değiştirilip az ceza ile hemen karara bağlanmış ve Yargıtay tarafından onanarak kapatılmıştı. Ergenekon’da bu şekilde bir etki yapma imkânı bulamayanlar artık fiziki müdahalelere, kaba kuvvete başvuruyor.
Ergenekon süreci, başından beri birçok müdahaleye uğradı. Soruşturma aşamasında ve yargılamaya geçtikten sonra hem hâkim hem de savcılara yönelik çeşitli baskı, yönlendirme, görevden alma girişimleri oldu.
Soruşturma sürerken bazı Özel Yetkili Mahkeme (ÖYM) hâkimleri, şüphelileri toplu tahliye etti. Emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve emekli Albay Dursun Çiçek gibi şüpheliler özellikle bu hâkimlere görev verilmesiyle hep salıverildi.
İddianame hazırlandıktan sonra yargılamayı yapan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi bu sanıklar hakkında tekrar tutuklama kararları verdi. ÖYM’de görevli yargı mensuplarının soruşturmanın özüne yönelik bu müdahalelerinden sonra aynı şekilde dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un milleti hedef alan ‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’ için ‘kâğıt parçası’, Poyrazköy’de çıkan LAW silahları için de ‘boru’ demesi yargıyı etkileme hedefindeki açıklamalar olarak kayda geçti.
Daha sonra doğrudan anayasal bir kurum olan ve hâkim-savcıların atama ve özlük işlemlerini yapan dönemin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) devreye girdi. HSYK, 2009 yılının yaz aylarında, Ergenekon davasına bakan hâkim ve savcıları görevden almaya çalıştı. HSYK üyelerinin bu yönde korsan kararname hazırlaması ile çıkan kriz sebebiyle haziran ayında yayımlanması gereken adli yaz kararnamesi ağustosa kaldı.
Bu süreçte 12 Eylül 2010 Referandumu’na kadar her kararname döneminde Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün ismi başta olmak üzere o süreçte karar vermiş, görev almış tüm hâkim ve savcılar hedef alındı.
Sadece dışarıdan değil, mahkeme başkanı Köksal Şengün’ün bir kadın avukat aracılığıyla etki altına alınmaya çalışıldığı da zamanla ortaya çıktı. ‘Yargıyı etkileme’ isimli Ergenekon iddianamesine de giren bu olayda, Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün’ün sanıklar lehine kararlar alması amaçlanıyordu.
Bunun için de T. B. isimli bir kadın avukat kullanılmıştı. Bu kişi hâlen Ergenekon davasını etkileme girişimi davasında sanık olarak yargılanıyor. Davaya müdahale girişimleri 2012 sonlarında özellikle ÖYM’lerin kaldırılmasıyla arttı. Bu kapsamda, mütalaa hazırlandığı sırada sanık avukatları mahkemeye yüzlerce tanık getirip dinletmek istedi.
Cumhuriyet tarihinde bir ilk
Ergenekon soruşturma ve davasını hukuki ve illegal yollardan etkileme
çalışmalarının yerini artık mahkeme basma, mahkemeyi etkisiz hâle
getirme amaçlı kaba kuvvet faaliyetleri aldı.Esas hakkındaki mütalaanın 18 Mart 2013’te açıklanmasından sonra harekete geçen İP ve onu destekleyen CHP, vatandaşları Silivri’ye çağırdı. Günlerce yapılan propaganda ve CHP’li belediyelerin ulaşım desteğiyle 8 Nisan’daki duruşmaya binlerce kişi geldi.
Normal şartlarda Silivri’de cezaevi kampüsünün dışında geniş bir alan var. İP çadırının da olduğu bu mekânda eylem yapmak anayasal bir hak. Ama 13 Aralık 2012’den itibaren bu anayasal hak âdeta bir zorbalığa dönüştü. 13 Aralık’taki duruşmada, göstericiler mahkeme binasının dibine kadar alınmıştı.
Ancak orada bariyerleri yıkıp mahkemeyi basma girişiminin ilki yaşandı. Jandarma görevlileri yaralandı. Daha sonra mahkeme, bariyerleri 150 metre uzağa taşıtarak güvenlik önlemi aldı.
Bunun üzerine CHP’li milletvekilleri Mahmut Tanal, Ali Özgündüz, Muharrem İnce, Bülent Tezcan ve Umut Oran gibi isimler devreye girdi. Bu vekiller eylemcilerin önüne geçip bariyer yıkma talimatı verdi. Mahkeme salonunda ise mahkemeyi kilitlemeye dönük girişimlerde bulundular.
8 Nisan’da bu ikisi de gerçekleşti. İP’in gençlik örgütlenmesi Türkiye Gençlik Birliği Silivri’yi yıkacaklarını, mahkemeyi basacaklarını söylüyordu. Ve o gün sabah saatlerinden itibaren otobüslerle Silivri’ye gelenler oldu. Dolayısıyla İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi güvenlik önlemlerini artırma kararı aldı.
Mahkeme binasına 150 metre uzaklıkta eylemcilere izin verildi. Bariyerler artırıldı ve Jandarma’ya destek amacıyla çevik kuvvet ekipleri de geldi.
750 kişilik salona ise 200’e yakın seyirci, sanıkların müdafileri ve 40 civarında CHP’li milletvekili ile medya mensupları alındı. Aslında avukatlar için yapılmış ama boş kaldığı için gazetecilere ayrılan yere sonraları CHP milletvekilleri ve partinin ilçe teşkilatlarından isimler oturmaya başladı.
Mahkeme, bu bölümü gazetecilere verirken, sanıklarla temasa geçmemeleri konusunda uyardı. Ama CHP’liler ve sonradan gelen gazeteciler bu kurala uymadı.
İşte, mahkeme çok sayıda avukatın gelmesi üzerine bu bölümü tekrar avukatlara tahsis etti. 8 Nisan’daki duruşmada da, CHP’li vekiller Muharrem İnce, Bülent Tezcan, Umut Oran, Nur Serter, Ali Özgündüz ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atilla Sertel başta olmak üzere bir grup gazeteci mahkemenin bu kararını protesto etti.
Gazetecilerin izleyici bölümüne alınmasını eleştiren grup, basının iş göremediğini ileri sürdü. Yüksek sesle konuşan CHP Grup Başkan Vekili İnce izleyici bölümünde oturan gazetecilere de dönüp “Niye susuyorsunuz, bağırın!” diye talimat verdi.
Bazı gazeteciler bunun üzerine bağırıp, elleriyle sandalyelere, ayaklarıyla yere vurmaya başladı. Bu sırada avukatların kimliklerini belirtmek için her söz alışı milletvekillerinin bağırmasıyla kesildi. Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese’nin basın mensuplarının izleyici bölümünde duracağı yönünde açıklama yapması üzerine, CHP’li İnce ve beraberindekiler müdahaleyi artırdı.
Nur Serter, “Hadi Muharrem, slogan” deyince İnce, “Aç burayı” diye bağırdı, diğer CHP’liler de eşlik etti. İnce avukatlara ayrılan bölümü göstererek, yüksek sesle “Burası niye boş? Bunun cevabını versene!
40 milletvekilini ayakta tutamazsın!” dedi. Mahkeme Başkanı Özese, milletvekillerine davanın tarafı olmadıkları uyarısında bulunarak izleyici bölümünde yer olduğunu söyledi. CHP Ankara Milletvekili İzzet Çetin, mahkeme başkanına “Çiftliğin mi sandın burayı?
Evine mi götüreceksin masaları?” diye seslendi. Özese’nin Türkiye Cumhuriyeti mahkemesinde olduklarını hatırlatıp milletvekillerine sakin olmaları yönünde telkinde bulunması üzerine Çetin, “Tayyip’in mahkemesi burası!” karşılığını verdi.
Bu sırada İnce ve yanındakiler mahkemenin boş olan bölümünü basmak için harekete geçti. Jandarma personeli CHP’lileri güçlükle durdurabildi. Salonu basma girişimi başarısızlıkla sonuçlanan vekiller, alkış tutup slogan attı. Mahkeme başkanı, eyleme rağmen avukat yoklamasını almaya çalıştı.
Söz alan tutuklu sanık Sevgi Erenerol müdafii avukat Vural Ergül, basın mensuplarının eski yerlerine alınmasını istedikten sonra “Mahkemede bugün böyle yarın farklı uygulama olmaz. Siz yargılanırken de bu kuralları arayacaksınız.” diyerek heyeti tehdit etti. CHP’li vekiller susmayınca mahkeme başkanı duruşmaya ara verdi.
Mahkeme etkilenmeyince...
Salon dışında yine eylemciler bariyerleri yıkıp mahkeme binasına 30 metreye yaklaştı. Dışarı çıkan CHP’li vekil eski savcı Ali Özgündüz, mahkeme binasının karşısındaki bariyerleri göstererek, “Burası zayıf, buradan yüklenin!” diye eylemcilere yol gösterdi.Bu baskın girişimi de çevik kuvvet ekibinin gaz ve su sıkması ile engellendi. Mahkeme heyeti, güvenlik sağlanamadığı için duruşmayı ertelemek zorunda kaldı.
Cumhuriyet yargı tarihi ilk kez milletin vekillerinin de alet olduğu, yol gösterdiği bir baskın girişimine sahne oldu. Mahkeme, iş göremez hâle getirildi.
Hükümeti iş göremez hâle getirme, kaos oluşturma eylem ve planlarından yargılananlara destek için gelenler benzeri bir darbe girişimini mahkemeye yönelik gerçekleştirdi.
Daha önce Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Erzincan Ergenekon davasına el koyup dava dosyası olmadan CD’ler üzerinden yaptığı inceleme ile sanıkları salıvermişti.
Davanın içi boşaltılmış, yerel mahkeme by-pass edilmişti. Belli ki, Ergenekon ana davasında bu tür girişimlerde başarılı olunmadığı için mahkemeyi basıp yargıyı iş göremez hâle getirip hâkimleri korkutarak davadan kurtulmak istiyorlar. Ama CHP’li milletvekillerin kanunlara göre suç işlediği kesin.
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-35312-bu-kez-de-yargiya-darbe-girisimi.html