ZEKERIYA BAŞKAL*
Ülkemiz daha fazla doktorla, daha fazla hukukçuyla daha güzel ülke
olabilir.
Ancak, idealist öğretmenlerle sorunlarını en aza indirmiş bir
ülke olacaktır.
Hatta yeteri kadar idealist öğretmen olmadığı için,
toplumda bu kadar hukukçuya, bu kadar doktora ihtiyaç olduğunu söylemek
de mümkündür.
Aşağıda okuyacağınız metin, Amerika’da okul yönetimleriyle genellikle bayanlardan oluşan ilkokul öğretmenleri arasında 1930’lu yıllara kadar kullanılmış sözleşmenin ilk sayfasının Türkçeye çevrilmiş halidir.
Önce onu okuyalım:
İşbu metin, Bayan Smith ile [George Washington] Okulu Mütevelli Heyeti arasındaki sözleşmedir. Buna göre Bayan Smith 1 Eylül 1923’ten başlayarak 8 ay ders verecektir. Karşılığında, Mütevelli Heyet, her ay Bayan Smith’e 75 dolar ödeyecektir.
Bayan Smith aşağıdaki kurallara uymayı taahhüt eder:
1- Evlenmemek. Eğer öğretmen evlenirse bu sözleşme derhal geçersiz olur.
2- Erkeklerle zaman geçirmemek.
3- Okul etkinliklerinin dışında, akşam 8 ve sabah 6 saatleri arasında evde olmak.
4- Şehir merkezindeki pastanelerde aylak aylak dolaşmamak.
5- Mütevelli heyetinin başkanının iznini almadan şehirden ayrılmamak.
6- Sigara içmemek. Eğer öğretmenin sigara içtiği öğrenilirse bu anlaşma geçersiz olur.
7- Bira, şarap ve viski içmemek. Eğer öğretmenin bira, şarap veya viski içtiği öğrenilirse bu anlaşma geçersiz olur.
8- Kardeşi veya babasının dışında herhangi bir adamla arabaya binmemek.
9- Parlak renkli elbiseler giymemek.
10- Saçını boyamamak.
11- En az iki pardösü giymek.
12- Aşık kemiklerinden iki santim yukarı çıkan elbiseler giymemek.
13- Sınıfları temiz tutmak için:
a- sınıfı günde en az bir kere süpürmek
b- sınıfın tabanını haftada en az bir kere sıcak su ve sabunla silmek
c- günde en az bir kez tahtayı temizlemek
d- çocuklar saat 8.00’de gelince sınıfın sıcak olması için sobayı saat 7.00’de yakmak
14- Yüz pudrası, rimel kullanmamak ve tırnaklarını boyamamak.
Bu metni, Amerika’daki üniversitelerde yapıldığı gibi kadınların 70 yılda elde ettikleri kazanımları göstermek ya da Amerikan eğitiminde dini rengin yoğunluğunu göstermek amacıyla yorumlamak mümkündür.
Ancak ben bu metni, sözleşmedeki disiplin anlayışını ve çalışma aşkını, kadınların fedakârlığını eğrisiyle doğrusuyla yüzyılımızın en büyük küresel gücü olan Amerikan mucizesinin arkasındaki isimsiz kahramanların yaptıklarını gösteren bir metin olarak yorumluyorum.
Amerikan başarısının arkasında, bakir topraklar ve Protestan ahlak anlayışı kadar, idealist insanların da katkısı vardır.
Amerikan şehirlerinde, herkesten bir kuruş alırsak kocaman bir hastane yaptırabiliriz diye yola çıkıp kızaklarla uzun yolları aşan kadın doktorların, 50 yıl bir davaya gönül vermiş ve başarmış erkeklerin sayısı hiç de az değildir.
Amerika’nın başarısını sadece kaba kuvvetle, işgalle, sömürüyle açıklayan bakış açısı tutarlı bir bakış açısı değildir. Kaldı ki sömürmek için bile muazzam bir organizasyon kabiliyetine ve pratiğine ihtiyaç vardır.
Şimdi biraz da bu sözleşmenin Türkiye için ne anlama gelebileceğini konuşalım:
Herhangi bir istatistiksel bilgiye dayanmadan ülkemizdeki üniversite ve meslek tercihleri hakkında şunları söylemek mümkündür:
Çevremdeki öğrencilerden gözlemleyebildiğim kadarıyla, puan türü ve seviyesi uygun olan öğrenciler tıp fakültesini ya da diş hekimliğini seçiyorlar. Sağlık sektörünü hukuk takip ediyor.
Ardından mühendislikler geliyor. Elbette mühendislikler arasında da bir hiyerarşi var. Mühendisliklerden sonra iyi üniversitelerin uluslararası ilişkiler, işletme ve iktisat bölümleri geliyor.
Daha sonra da öğretmenlikler geliyor. Öğretmenliklerde de en büyük kriter Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı atamalar. Yanı sıra bayanlar için uygun bir meslek olduğu, mesai kavramının nispeten rahat olduğu gibi algılar da var toplumumuzda.
Aslında bu süreç çok daha önce, öğrenci liseye başlarken şekilleniyor. Fen liselerine giren öğrencilerle Anadolu liselerine giren öğrencilerin tercih alanları büyük oranda liseye girdikleri gün başlıyor.
Meslek tercihlerinde genellemenin yapacağı yanlışları göze alarak şunları söylemek mümkün: Meslek tercihlerinde iki ögenin önemli olduğunu görüyoruz.
Bunlardan biri, meslek sahibinin elde ettiği maddi imkânlar, diğeri de bir mesleğin güçle olan ilişkisi. Burada güç kelimesiyle doğrudan, nüfuzu, emir vermeyi kastediyorum.
En yüksek puanları alan öğrencilerin tıp ve hukuk fakültelerine gitmesinin toplumda var olan daha kaliteli ve insani sağlık ve adalet arayışıyla da ilgisi olabilir.
Ancak asıl motivasyonun her iki mesleğe mensup olanların sahip olduğu maddi imkânlar ve erkle ilgili olduğunu iddia etmek mümkündür.
Bugünlerde, yüksek puanlar aldığı halde hâlâ öğretmen olmak isteyen idealist öğretmen adayları var mı bilmiyorum. Etraftaki insanlar üzerinde geçici bir nüfuz icra etmek ve bundan zevk almak yerine, toplumdaki tüm problemlerin ve çözümlerin kaynağı olan insana kendini adayan öğretmen adaylarının sayısının çok az olduğunu, ancak böyle öğretmenlerin son derece değerli olduğunu düşünüyorum.
1930’lu yıllarda Anadolu’nun ücra köylerine giden ve yıllarca oralarda çalışan Kemalist öğretmenleri, Köy Enstitülerinden mezun olup hayatını çocuklara adamış idealist öğretmenlerin idealizmini takdir etmemek mümkün mü?
Gönüllü bir sürgün gibi dünyanın dört bir yanına gidip yarınını düşünmeden, oralardaki Türk okullarında filiz veren öğretmenlere gıpta etmemek mümkün mü?
Ancak, nüfusu seksen milyona yaklaşan, öğrenci sayısı birçok Avrupa ülkesinin toplam nüfusundan fazla olan ülkemizde sorunların çözümü için daha fazla idealist öğretmene ihtiyacımız yok mu?
Adı sanı belli olmayan, para kazanmayı, otorite sahibi olmayı değil, insan yetiştirmeyi kendine amaç edinmiş idealist öğretmenlere…
Ülkemiz daha fazla doktorla, daha fazla hukukçuyla daha güzel bir ülke olabilir. Ancak, idealist öğretmenlerle sorunlarını en aza indirmiş bir ülke olacaktır. Hatta yeteri kadar idealist öğretmenimiz olmadığı için, toplumda bu kadar hukukçuya, bu kadar doktora ihtiyaç olduğunu söylemek de mümkündür.
*Doç. Dr. İpek Üniversitesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder