" İ'lem eyyühe'l-aziz! Sen
şecere-i hilkatin ya bir semeresi veya bir çekirdeğisin. Cismin
itibarıyla küçük, aciz, zayıf bir cüzsün. Lakin Sani-i Hakim lütfuyla,
latif san'atıyla seni cüzlükten külliliğe çıkartmıştır.
Evet
cismine verilen hayat sayesinde, geniş duygularınla alem-i şehadet
üzerinde cevelan etmekle filcümle cüz'iyet kaydından kurtulmuşsun. Ve
keza, insaniyet itasıyla bilkuvve "küll" hükmündesin. Ve keza, İmân ve
İslamiyet ihsanıyla bilkuvve "külli" olmuşsun. Ve keza, marifet ve
muhabbetin in'amıyla muhit bir nur olmuşsun.
Binaenaleyh,
dünyaya ve cismani lezaize meyledersen, aciz, zelil bir "cüz'i"
olursun. Eğer cihazatını insaniyet-i kübra denilen İslamiyet hesabına
sarf edersen, bir "külli" ve bir "küll" olursun." Mesnevi-i Nuriye | Onuncu Risale | 182
İ'lem eyyühe'l-aziz! : Bil ki ey aziz!
şecere-i hilkat : Yaratılış ağacı.
semere : Netice, kâr, meyve.
Sani-i Hakim : Herşeyi sanatla ve hikmetle yaratan Allah.
alem-i şehadet : Şehâdet âlemi, gözle görülen âlem, dünya, kâinât.
cevelan etmek : Gezmek, dolaşmak.
filcümle : Hepsi. bütünü.
keza : Böyle, böylece, bu dâhi böyle.
insaniyet itası : İnsanlık soyunun devam etmesi
bilkuvve : Daha fiiliyâta geçmemiş, potansiyel halinde; fiil mertebesine varmadan, niyet olarak.
marifet ve
muhabbetin in'amı : Bilgi, bilme, tanıma ve Sevgi, sevmek nîmetinin verilmesi, ihsan edilmesi.
muhit bir nur : Herşeyi kuşatan ve herşeyi içerisine alan nur.
Binaenaleyh : Bunun üzerine, bundan dolayı.
cismani lezaiz : Bedene ait, vücutla ilgili lezzetler
insaniyet-i kübra : En büyük insanlık. İslâmiyet.
CÜZ / KÜLL
Küll kelimesi bir şeyin bütününü ifade eder, cüz ise bütünün bir parçasıdır. Cüz, küllün ( bütünün ) tüm özelliklerinden sadece bir tanesini üzerinde barındırır.
Mesela, insan bir külldür, yani bütündür, parmak ise bu küllün bir parçasıdır. İnsan denilince bütün azalar ve özellikler akla gelirken, parmak denildiği zaman, sadece parmak ve parmağın kendine mahsus özelliği akla gelir.
Cüz - Küll ilişkisinde, parça-bütün ilişkisi hakimdir, parça ile bütün arasında ki irtibat nispeten zayıftır.
CÜZ'İ / KÜLLİ
Cüz'i, Küllinin küçültülmüş bir modelidir. Yani küllide ne varsa, hepsi sıkıştırılmış haliyle cüz'ide de vardır.
Cüz'i ile Külli, sahip oldukları özellikler bakımından aynı olmakla birlikte hacim ve boyutları itibarıyla aynı değildirler.
Küllide devesa olan meseleler, Cüz'ide de aynen: ama küçültülmüş ve mütevazı olarak vardır.
Cüz'iye bakarak Külli hakkında fikir edinilebilir. İnsanlıkta ne varsa aynısı fert fert her insanda vardır. İnsan ile insanlık arasında sadece sayı itibarıyla bir farklılık vardır.
KÜLL [küll] : Bütün, hep, her, tüm, parçalardan meydana gelen.
KÜLLÎ [külli] : Bütüne mensup parçalardan ve fertlerden meydana gelen, umumî, bütün.
KÜLL-İ A'ZAM [küll-i a’zam] : En büyük bütün. En büyük küll.
KÜLL-İ ÂLEM [küll-i alem] : Âlemin bütünü.
KÜLL-İ NURÂNÎ [küll-i nurani] : Nurlu bütün; nurânî tam bir vücud.
KÜLLİYÂT [külliyat] : Büyük ve bütün olan; bir yazarın eserlerinin bütünü; eserler kolleksiyonu.
KÜLLİYÂT-I HAKÂİK [külliyat-ı hakaik] : Hakikatler külliyatı, topluluğu.
KÜLLİYÂT-I İLMİYE [külliyat-ı ilmiye] : İlim külliyatı. İlmin tamamı.
KÜLLİYÂT-I UMÛR [külliyat-ı umur] : İşlerin bütünü.
KÜLLİYE [külliye] :
(Külliyet) Bütünlük, umumilik, genellik. * Bolluk, çokluk, ziyadelik. *
Tar: Osmanlı İmparatorluğu zamanında Arap vilâyetlerinde bazı
medreselere, üniversite karşılığı verilen ad.
KÜLLİYE (KÜLLİYET) [külliye (külliyet)] : Bütünlük, umumîlik, genellik; bolluk, çokluk, ziyâdelik.
KÜLLİYEN [külliyen] : Bütünüyle, tamamıyla.
KÜLLİYET-İ EF`ÂL [külliyet-i ef’al] : Fiillerin umumîliği ve çokluğu.
KÜLLİYETÜ`L-HUKUK KONGRESİ [külliyetü’l-hukuk kongresi] : Genel Hukuk Kongresi.
KÜLLÜ AMM [küllü amm] : Her sene, bütün sene.
KÜLLÜ DAİN [küllü dain] : Bütün hastalıklar. Bütün dertler.
__________________________________________________________________________
CÜZ [cüz] : Kısım, parça, kitabın forması; küllün karşılığı, Kur`ân`ın otuzda bir parçası.
CÜZ`Î [cüz’i] : Azdan olan, parçaya âit olan, pek az, kıymetsiz.
CÜZ`İYÂT [cüz’iyat] : Parçaya ait olan şeyler, ufak tefek şeyler.
CÜZ`İYÂT-I AHVÂL [cüz’iyat-ı ahval] : Hâllerin incelikleri, ayrıntıları.
CÜZ`İYÂT-I KESÎRE [cüz’iyat-ı kesire] : Pekçok parçacık, birçok bölüm.
CÜZ`İYET [cüz’iyet] : Küçüklük, azlık, basitlik.
CÜZ`Î-Yİ HAKİKÎ [cüz’i-yi hakiki] : Gerçek bir cüz`i, parçaya âit, azdan olan.
CÜZ`Î-Yİ MÜŞAHHAS [cüz’i-yi müşahhas] : Somut bir parça, müşahhas cüz`î.
CÜZ'İYYAT [cüz’iyyat]
: Cüz'î olan şeyler. Ufak tefek şeyler. Mânası düşünüldüğünde zihinde
ortaklık kabul etmeyen şeyler. Mânası başka şeylere şâmil olmayanlar.
CÜZ'İYYET [cüz’iyyet] : Azlık, cüz'î oluş.
CÜZAZ [cüzaz] : Kesilmiş ve parçalanmış olan şey.
CÜZAZE [cüzaze] : (C.: Cüzâzât) Pâre pâre etmek, ayırmak, kesmek. Ağaçtan yemiş düşürmek.
CÜZAZE [cüzaze] : Bez kırpıntısı.
CÜZ-İ ASGAR [cüz-i asgar] : En küçük cüz. En ufak parça.
CÜZ-İ İHTİYÂR [cüz-i ihtiyar] : Îcaddan mahrum, hak kazanmaktan başka hiçbir şeye gücü yetmeyen az bir arzu serbestliği, cüz`î irâde.
CÜZ-İ İHTİYÂRÎ [cüz-i ihtiyari] : Îcaddan mahrum, hak kazanmaktan başka hiçbir şeye gücü yetmeyen az bir arzu serbestliği, cüz`î irâde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder