Avrupa’da 17. yüzyılın ikinci yarısıyla,
19. yüzyılın ilk çeyreğini kapsayan ve önde gelen birtakım filozofların aklı
insan yaşamındaki mutlak yönetici ve yol gösterici yapma ve insan zihniyle bireyin bilincini,
bilginin ışığıyla aydınlatma yönündeki çabalarıyla seçkinleşen kültürel dönem, bilimsel keşif ve
felsefi eleştiri çağı, felsefi ve toplumsal hareket.
Aydınlanma hareketi
içinde yer alan düşünürler, düşünce ve ifade özgürlüğü, dini eleştiri, akıl ve bilimin değerine
duyulan inanç, sosyal ilerlemeyle bireyciliğe önem verme başta olmak üzere, bir dizi
ilerici fikrin gelişimine katkıda bulunmuşlardır.
Öyle ki söz konusu temel ve
laik fikirlerin modern
toplumların ortaya çıkışında büyük bir rolü olmuştur.
Genel olarak değerlendirildiğinde,
Aydınlanmayı belirleyen birtakım tavır ya da eğilimden söz edilebilir.
Bunlar sırasıyla
hümanizm, deizm veya ateizm, akılcılık, ilerlemecilik, iyimserlik ve
evrenselciliktir.
Bunlardan hümanizm, Aydınlanmada, her şeyden önce dünyanın, sınırları doğa tarafından değil de,
ulusal sınırlar tarafından çizilen, insani bir dünya olduğu, anlamına gelir.
Dünya Tanrı tarafından
yaratılmıştır, fakat o artık insanların elindedir. Buna göre, dünya, insanın değerleri, tutkuları,
umut ve korkularıyla belirlenen insani bir evrede bulunmaktadır.
( Yine o çok güvendikleri akılları bir yaratıcıyı da inkar edemiyor, Tanrı var ama işini yaptı, evreni yarattı ama şimdi bir kenara çekilmeli ve işimize karışmamalı, biz insanlar aklımızı ( bu aklı da kim nasıl elde ettiyse! ) kullanıp bu evreni keşfedecek, insanlığın gelişimi için terbiye edeceğiz. ayg )
Bu evrede, insanın evrensel
olan doğasına büyük bir inanç beslenmiştir. Temel duyguların, fikirlerin her yerde aynı olup,
ulusal, kültürel ve ırk bakımından olan farklılıkların yapay olduğu savunulur.
Aydınlanma boyunca,
bir yandan farklılıklara hoşgörüyle bakılırken, bir yandan da insanın
doğası ve gerçek
anlamı gün ışığına çıkartılmaya çalışılır.
‘İnsani olan hiçbir şey bana yabancı değildir’ sözü, Aydınlanmanın
en önde gelen sloganlarından biridir.
Aydınlanmada hümanizmi
tamamlayan tavır ise ateizm veya deizmdir. Başka bir deyişle,
Aydınlanmanın hemen
tüm düşünürleri çoğunluk ateist ya da deist idiler.
( Hümanizm den bizim anladığımız "yaradandan ötürü, yaradılanı sevmek" iken, bu kavramın asıl anlamı sahip olduğu akıl ile adeta tanrılaştırılmış, yüceltilmiş varlık; insan dır. ayg )
( Hümanizm den bizim anladığımız "yaradandan ötürü, yaradılanı sevmek" iken, bu kavramın asıl anlamı sahip olduğu akıl ile adeta tanrılaştırılmış, yüceltilmiş varlık; insan dır. ayg )
Hıristiyanlıktan nefret eden bu düşünürler,
batıl inançlarla, bağnazlık ve dini insanlığın ilerlemesi önündeki en büyük engel olarak görmüşlerdir.
( Aydınlanma çağı yozlaşmış kiliseye karşı insanlığın başkaldırışıdır. Kiliseyi terbiye edeceğim derken, insanlık gerçek, mutlak, tek dayanak noktası olan ilahi sistemi kaybedince bu çağ ile birlikte insanlık kurtuluşa erme adına başını duvardan duvara vurmaktadır. Türk-İslam medeniyeti ile dünya tarihinde yer alan Osmanlı İslam ile var olurken, ihlasını kaybeden Osmanlı Entelijansıyası batı dan etkilenerek gerilemenin suçunu yine İslam a atmıştır. ayg )
İnanç ve dine karşı çıkarken akıl ve bilime sarılan Aydınlanma düşüncesi, Tanrı’nın
evrene müdahalesine kesinlikle karşı çıkmış ve bilimin gerektirdiği kendi içinde kapalı ve düzenli
bir sistem olarak evren görüşünü benimserken, Tanrı’yı en iyi durumda bir seyirci durumuna
indirgemiştir.
Akılcılık ise, Aydınlanmada
insanın rasyonelliğine, doğuştan getirdiği aklına inançla belirlenir.
Buna göre, akıl
insana matematiğin en soyut, en karmaşık doğrularını anlama ve öğrendiği bu doğruları evrene
uygulama olanağı vermiştir.
Aklı yine insana, iyi planlanmış gözlem ve deneylere dayanarak,
doğayla ilgili sorular sorup yanıtlama imkanı sağlamıştır.
Bununla birlikte, akla ve insanın
rasyonelliğine duyulan inanç, doğa bilimleri ve matematik alanındaki başarılarla sınırlanmış değildir.
Bu çerçeve içinde, bütün bir toplumun, insan doğasına ve hümanizmin değerlerine göre,
aklın ışığında yeniden düzenlenmesi gerektiği inancı, Aydınlanmanın en önemli inançlarından
bir başkasıdır.
Bu dönemde din bile, aklın süzgecinden geçirilir ve dinin kendisinden çok, akıl
yoluyla temellendirilemeyen batıl inançlara saldırılır.
Aydınlanmanın akılcılığını
tamamlayan şey, sınırsız iyimserlik olmuştur. Bu iyimserliğin
temelinde ise,
evrenin tüm yönleri ve her ayrıntısıyla rasyonel olduğu inancı bulunmaktadır.
Fiziki evren
rasyonel olduğuna göre, onda bir düzen vardır ve bu düzeni belirleyen şey de,
belli sayıdaki rasyonel
ilkelerdir.
İnsan varlığı akıllı bir varlık olduğundan, ya da insan zihninin
kendiside rasyonel olduğundan,
o bu ilkeleri keşfetme ve evrendeki düzeni anlayabilme kapasitesine
sahip bir varlıktır.
Öte yandan, insan iradesini belirleyen öğe de akıl olduğu için, insan evrenin yapısına ve düzenine
ilişkin bilgisine dayanarak eylemek durumundadır.
Bundan dolayı, insan varlığı yalnızca
kendisini değil, içinde yaşadığı toplumsal düzeni de geliştirip yetkinleştirebilir.
Bu bağlamda, Aydınlanmaya
damgasını vuran bir diğer özellik, insan doğasının evrenselliğine duyulan inançtan başka
bir şey değildir.
Buna göre, herkes aynı akla sahip olduğundan, herkes aynı rasyonelliği
sergilediğinden, uygun bir eğitim sürecinden geçmiş olan herkes aynı doğru sonuçlara ulaşmak durumundadır.
Aydınlanmanın
sonuncu ve en belirleyici yönü, ilerlemeciliktir. Aydınlanma hareketi içinde
yer alan düşünürlere göre,
Avrupa, bütün bir Ortaçağ boyunca süren bir batıl itikatlar ve bağnazlık dönemini geride bırakmıştır.
Bu bağnazlığın yıkılışında, din karşısında kesin bir zafer kazanan bilimin etkisi büyük
olmuştur.
Modern bilim, evrenin tüm farklı görünüşlere rağmen, temelde çok büyük, fakat oldukça
basit ve düzenli bir mekanizma olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Bu düzenli evrenin bir parçası
olan insanın olup, insanla içinde yaşadığı toplum bu bilgi ışığında sonsuzca geliştirebilir. İnsanın
refahı açısından büyük bir ilerleme kaydedilmiş olduğuna göre sınırsız ve sürekli bir
ilerlemeyi engelleyecek hiçbir şey yoktur.
GENEL ÖZELLİKLERİ
Akla duyulan güven
nedeniyle sadece dinsel değil, siyasi otoritelere de başkaldırılmıştır.
Laik bir dünya düzeni
benimsenmiştir.
Düşünce özgürlüğü ve
hoşgörü fikri ortaya çıkmıştır.
Sistemci
felsefelerin yerini ; dil, kültür, toplum, sosyal düzen konusundaki düşünceler
almıştır.
Filozofun
yerini aydın, düşünür, yazar almıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder