Popüler Yayınlar

20 Ağustos 2013 Salı

Anayasa artık AK Parti’nin iç meselesidir

15 Ağustos 2013


Mevcut TBMM kompozisyonundan, “Uzlaşma Komisyonu'nda” görev alanların zihniyet dünyasından bir uzlaşma anayasasının çıkamayacağı yavaş yavaş netleşiyor; aslında bu kadar da beklemeye gerek yoktu, bu zihniyet karşıtlıklarından bir uzlaşma metni beklemek abesle iştigal idi.

Üstelik, uzlaşma sonucu çıkabilecek bir anayasa metninin de öyle sanıldığı gibi ideal bir metin olmayacağı açıktır, anayasalar temel hak ve özgürlükler ile devletin temel teşkilat yapısı metinleridir, bu konuların standartları bellidir, bu alanlarda, özellikle de temel hak ve özgürlükler konusunda uzlaşma demek standart kaybı, düşük bir temel hak ve özgürlük standardına uzlaşma uğruna mecburen mahkum olmak demektir.

Yeni anayasa partilerarası bir uzlaşma ile çıkamayacaktır; ancak, TBMM'de grubu olan partilerin evrensel standartlarda bir uzlaşma metni çıkarmalarının olanaksızlığı yeni bir anayasa üretir iken başka türlü tanımlanabilecek bir uzlaşmanın da gereksizliği anlamına gelmemektedir.

Yeni ve evrensel standartları haiz bir anayasanın üretilmesinde gündeme gelmesi çok daha gerekli, çok daha etkin uzlaşma yöntemi TBMM'nin en güçlü siyasal grubunun tek başına bir anayasa metnini önce TBMM'ye, sonra da muhtemelen referanduma götürmesidir ama bu metni hazırlarken de metnin buram buram bir siyasal partinin programı kokmamasıdır; yapılması gereken, hatta gerekenden de öte, artık elzem gibi duran çözüm AK Parti'nin evrensel standartlarda bir anayasa taslağını hemen tek başına oluşturup, gündeme getirmesidir.

AK Parti'nin TBMM'ye getirmesini önerdiğim metin CHP'nin içinden çok sayıda milletvekilinin hayır demeyi içlerine sindiremeyeceği, BDP'nin adeta blok olarak evet demesi gereken bir metin olmalıdır kanısındayım, MHP'nin bu katkı blokuna katılması sayısal olarak şart değildir, arzu edilebilir de olmayabilir zira muhtemelen Türkiye'nin en önemli sorunu olan Kürt meselesine kalıcı bir çözümün olmazı ise olmazları olacak anayasal maddelere MHP'nin destek vermesi beklenmemektedir; malum, mevcut Kenan Evren anayasası anayasa oylamalarında gizli oyu gerektirmekte ve grup kararını da engellemektedir, AK Parti bu anayasal düzenlemeye de dayanarak özellikle CHP içinden güçlü bir desteği, -ulusalcı grubu kastetmiyorum- sağlayacak bir metni üreterek gündeme getirmelidir, “başka tür bir uzlaşma” kavramından da muradım budur, bu da bir uzlaşmadır, gruplar arası gerçekleşecek bir uzlaşmadan da çok daha etkindir, daha sonuç alıcıdır.

Peki, bu tür bir uzlaşmayı yani taslak sonrası bir uzlaşmayı, yabancı dilde söylemek gerekir ise pre-draft değil, post-draft bir uzlaşmayı sağlayacak bir metin nasıl hazırlanmalıdır?

Bu soruya doğru bir cevap üretebilmek için anayasanın ne anlama geldiğini çok net bir biçimde tartışmak gerekebilir; bir anayasa metni en genelinde iki bölümden oluşacaktır, birinci bölümde temel hak ve özgürlükler, ikinci bölümde de bir devletin temel teşkilat yapısı belirlenir ve bu belirlenme de evrensel temel hak ve özgürlükler çizgisi ile yine evrensel bir devlet teşkilat yapısı doğrultusunda gerçekleşir.

AK Parti'nin, bu post-draft yani taslak sonrası uzlaşmayı gerektirecek anayasa metnini oluşturur iken dikkate alması gereken temel nokta da, partinin temel çizgilerinden büyük ödünler vermeden, temel hak ve özgürlükler bölümü ile devletin temel teşkilat yapısını düzenleyen bölümü evrensel standartlara bire bir uygun bir anlayışla kaleme almasıdır.

Bu amaca yönelik olarak yani post-draft, taslak sonrası destek isteyecek bir metin üretimi için de Türkiye'nin altında imzasının bulunduğu, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmaların aynen, esinlenerek değil, adeta bire bir tercüme ederek anayasa metnine aktarılması gerekmektedir;

temel hak ve özgürlüklere ilişkin TBMM Uzlaşma Komisyonu'nda neticeye varması çok güç görünen bir tartışma sürmektedir ve net bir sonuç ortaya çıkamamaktadır, oysa, uzlaşma burada değil, mesela Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ilgili maddelerinin, tüm devlet çekinceleri kaldırılarak anayasa metni oluşturulduktan yani taslak sonrası aranmalıdır ve bendenizin şahsi kanısı, bu uzlaşmanın daha kolay gerçekleşeceği istikametindedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin anayasal metnin temel hak ve özgürlükler bölümü olarak anayasaya aynen aktarılması muhtemelen en büyük uzlaşma tabanını oluşturacaktır ve bu metnin meşruiyet düzeyi, taslak öncesi (pre-draft) bir uzlaşmaya oranla çok daha yüksek olacaktır.

Aynı süreç anayasanın ikinci bölümü yani devletin temel teşkilat yapısı için de geçerli olmalıdır.

Örnek olarak şu konuyu verebiliriz:

Türkiye NATO üyesidir ve tüm NATO ülkelerinde genelkurmay başkanları ülkelerinin demokratik yöntemlerle seçilmiş Milli Savunma bakanlarına bağlıdırlar ama bu durumun yegane istisnası Türkiye'dir, bizim ülkemizde genelkurmay başkanları Milli Savunma bakanlarına bağlı değildirler, bu nedenden de NATO toplantılarında Milli Savunma bakanlarının arkasında oturmayı reddetmektedirler ve böylece de bir toplantıya Milli Savunma bakanının, bir toplantıya da genelkurmay başkanının gitmesi gibi komiklikler hâlâ yaşanmaktadır.

Bu gibi sorunların çözümü de idari yapının temel prensiplerinin, evrensel standartlara göre benimsenmesidir, yani Genelkurmay'ın Milli Savunma bakanına bağlanmasıdır, Milli Güvenlik Kurulu, çift başlı yargı, YÖK gibi “bize, daha doğrusu Kenan Paşa mantığına uygun” kurumların hemen tasfiyesidir.

AK Parti, TBMM Genel Kurulu'na, temel hak ve özgürlükler kısmı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin aynısı olan, MGK, YÖK, çift başlı yargı gibi saçmalıkları barındırmayan, Genelkurmay başkanının Milli Savunma bakanına bağlandığı, vatandaşın sıfatının çoğunluk etnik grubun sıfatının olmadığı bir anayasa metin taslağını getirsin, bakalım, CHP, BDP grupları nasıl tepki verecekler?

Yeni bir anayasa artık AK Parti'nin tek başına ama evrensel standartlara uygun bir metni TBMM'ye getirmesine bağlı hale gelmiştir, uzlaşma da taslak öncesi değil, taslak sonrası, evrensel kriterlerin meşruiyetine yaslanarak sağlanmalıdır.  

e.karakas@zaman.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder