Dünya gibi Türkiye de müthiş bir dönüşüm yaşıyor. Hiç kuşkusuz bu dönüşümün temelinde daha önceki hiç bir kuşağa benzemeyen Y kuşağı var.
Elif Karaca
Sorgulayan, bilgiye aç, dayatmalara karşı duran, başına buyruk, korkusuz, aklına ve mantığına yatmayan hiçbir şeyi kabul etmeyen, bağlılık ile bağımlılık arasındaki farkı çok iyi bilen, ezberbozan...
Liste böyle uzayıp gidiyor. Bambaşka düşünen, bambaşka yaşayan bu gençleri anlamak ise çaba gerektiriyor.
Profesyonel Gelişim Danışmanı Elif Duru Gönen |
Z kuşağı henüz yeni yeni sahneye çıksa da şu anda 30’lu yaşları yaşamaya başlayan Y kuşağı bir süredir gündemde.
Apolitik olmakla eleştirilen bu kuşak, günlerdir Gezi Parkı’ndan bütün ülkeye yayılan eylemler ile hiç de düşündüğümüz kadar apolitik olmadıklarını ortaya koymuş durumda.
Mevcut politik konjonktürün dayandığı din, ırk, ekonomi eksenli ideolojileri tanımayıp, özgürlük ve dayanışma temelli yepyeni bir ideolojinin temellerini atıyorlar.
Siyasilerin eylem süresince yaptıkları açıklamalardan bu kuşağı henüz tanıyamadıkları açıkken, çalışanlarının büyük çoğunluğu Y kuşağı mensubu olan şirketler Y kuşağının şifrelerini çözmek için son yıllarda büyük çaba sarfediyor.
Pek çok şirket Y kuşağını tanımak, anlamak ve uyum içinde çalışmak konusunda danışmanlık alıyor, eğitimler düzenliyor.
Profesyonel Gelişim Danışmanı Elif Duru Gönen de şirketlere Y kuşağını anlamak konusunda danışmanlık veriyor.
Elif Duru Gönen ile kuşak tanımını, kuşakların farklarını, Y kuşağının imza attığı dönüşümü ve Gezi Parkı protestosundaki etkilerini konuştuk.
- Bir Y kuşağı muhabbetidir gidiyor, bilmeyenler için nedir bu kuşak konusu kısaca anlatır mısınız?
Kuşak konusu sosyolojik bir değerlendirmedir. Belli dönemde doğmuş kişilerin gelişim dönemlerinde (10-30 yaş aralığı) tecrübe ettikleri sosyal, kültürel, politik olaylar ve teknolojik gelişmeler onları diğer kuşaklardan farklılaştırır.
Diğer kuşaklardan tepkileri, kendilerini ifade etme tazlarının yanısıra hayalleri, istekleri, hedefleri ve motivasyon kaynakları ile farklılık gösterirler.
Şu anda kuşaklar doğum tarihlerine göre; Sessizler – Gelenekseller (1922 – 1945), “Ben”ler - Baby Boomers (1946 – 1964), “X”ler (1965 – 1980), “Y”ler (1981 – 1999), “Z”ler (2000 ve sonrası) şeklinde adlandırılıyorlar.
- İlk olarak ne zaman yapılmaya başlandı bu tanımlar? Neden ihtiyaç duyuldu böyle tanımlara?
MÖ’den beri yapılıyor diyebiliriz. “Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağır başlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar.
Çok duyarsız ve beklemeyi bilmiyorlar.” diyen ilk filozoflardan biri Hesiod ve bunu M.Ö. 800’de söylemiş. Bireylerin davranışları ve davranışlarının kaynağını görebilmek açısından önemli bir referans.
Ancak şu anda iş yaşamında ilk kez 4 kuşağın aynı anda yer alması ve kuşak farklarının giderek açılması bu konunun herkesin gündemine girmesine sebep oldu.
Tabi “gençlerde bir farklılık var” dediğimiz bugünlerde herkes bu konuyu konuşuyor. Ne mutlu bize.
- Kimileri insanları bu şekilde kuşaklara bölmeyi saçma buluyor, bunun yüzeysel bir genelleme olduğunu düşünüyor. Sizce bu ne kadar doğru bir yaklaşım?
Her türlü genelleme ve şablonun tehlikeleri de vardır tabii ki. Önemli olan tek şey gerçekler. Son derece geçerli bir değerlendirme.
Şu anda dünyanın neresinde gençlerle ilgili düşünceleri sorsanız benzer cevapları alıyorsunuz.
Ancak benim de odaklandığım nokta kuşakların da daha ötesinde değişen dünya ve çağdaş iletişim becerileri ve insan ilişkileri.
Dolayısı ile gayet doğru bir yaklaşım ancak sadece bir başlangıç noktası. Bölgesel ve kişisel farklılıklar da her zaman sözkonusu tabii ki.
Bu sebeple firmalarla veya kişilerle çalışırken profili çok daha yakından tanımamızı sağlayacak farklı araştırmalardan da destek alıyoruz.
- Y kuşağının önceki kuşaklardan farkı ne ki, aileler, okullar, şirketler bu kuşak hakkında bu kadar çok konuşuyor, düşünüyor?
Eskiden kuşaklar arasındaki farklılıklar daha yavaş oluşuyor ve sosyal yaşamda birbirlerini fazla etkilemiyorlardı.
Ancak şu anda özellikle teknolojide meydana gelen değişimlerin hızı, böylece iletişimin özgürleşmesi, sınırların kalkması, alışkanlıkların ciddi değişiklikler göstermesi konuyu onlarla beraber yaşayan herkesin gündemi haline getirdi.
Aslında gündemimiz gençler değil. Gündemimiz değişim, değişen dünya ve dolayısı ile değişen birey.
Bireyi konuşmak yerine değişen dünyayı ve yeni dünyanın gerçeklerini konuşmak daha önemli.
Aileler, okullar ve şirketlerin tamamı elbette ki bu konuyu konuşmuyor. Ancak konuşulmadığı yerlerdeki sıkıntıları ve çaresizlikleri de çok net görüyoruz.
- İnternet sitenizde “Y kuşağı böyleyse Z kuşağı nasıl olacak, korkmalı mıyız?” demişsiniz, sahiden korkmalı mıyız?
Hayır korkmamalıyız. En azından insana ve dünyaya diğer kuşaklardan (en azından X kuşağından) çok daha saygılı ve hümanist bir kuşaktan bahsediyoruz.
Y kuşağı bu değişimi ilk farkettiren kuşak olarak bir misyon üstlendi.
Biraz birbirimizi iletişim anlamında kırıp dökerek ama zamanla alışarak önemli bir kırılım noktasını aştığımızı düşünüyorum.
Dolayısı ile Z kuşağı ile sosyal yaşamda karşılaştığımızda artık alışık olduğumuz tepkiler ve motifler göreceğiz.
- Z kuşağından sonra doğanlar için yeni bir kuşak tanımlaması yapılacak mı sizce?
Strauss ve Howe’un jenerasyon teorisine göre yeni gelecek kuşağın ismi Alpha kuşağı. Krizlerin, terörün, açlığın, susuzluğun, ticari rekabetin ve tüketimin en üst düzeyde yaşanacağı bir atmosferde yaşayacakları öngörülüyor.
Geleceğe baktığınız zaman aslında bize neler olacağını en güzel anlatanlar 1970 yılında Alvin Toffler’in yazdığı “Future Shock”, 1982 yılında John Naisbitt’in yazdığı “Megatrends”.
Herkesin okumasını tavsiye ederim.
- Şirketlerde ast-üst çatışması diye algılanan pek çok problemin aslında üç neslin bir arada (BB, X, Y) çalışmasından kaynaklandığı yazılıp çiziliyor, bu ne kadar doğru?
Y kuşağı bu denkleme girmeden önce sorun yok muydu?
Evet tabii ki sorun vardı ama kabullenme daha kuvvetliydi. Dolayısı ile sorunun farkında değildi kimse.
X kuşağı da bunun bir sorun olduğunu düşünüyordu ama böyle gelmiş böyle gider bakış açısı daha hakimdi. Kendisini korumayı daha öncelikli düşünüyordu.
Y kuşağı tam manasıyla “kral çıplak” dedi. Ve hepimizi korkuttu.
- Şirketler Y kuşağı ile verimli bir şekilde çalışmak için neler yapıyorlar? Klasik yönetim anlayışı ile devam eden şirketleri ne gibi tehlikeler bekliyor?
Şirketlerin tepkileri birbirinden çok farklı. Bazıları ciddi insan kaynakları uygulamaları ile değişen dünyaya uyum sağlamaya çalışıyor. Çünkü burada amaç bir kuşağa veya gençlere uyum sağlamak değil.
Değişen dünyaya, değişen tüketiciye uyum sağlamak. Sadece şirketiçi uygulmalar değil, aynı zamanda yöneticiler, iş yapış şekilleri, kariyer planları ile farklılaşıyorlar.
Bir diğer grup sadece uzaktan bakarak yeni insan tipini anlamaya çalışıyor. Ama fazla dokunmadan, onunla konuşmadan.
Kendisi için bir tehdit olup olmayacağını, nasıl iletişim kurması gerektiğini anlamaya çalışıyor ama bir yandan da alışkanlıklarından vazgeçemiyor.
Diğer grup ise, merak etmeyin hayata karışınca düzelirler, geçer bu davranışlar diyenler.
Onlar olduğu gibi devam ediyorlar ve umarım duvara çarpmadan fark edip direksyonu kırabilirler.
Bu geleneksel yaklaşımlarla devam eden şirketler bir süre sonra firmalarını ileriye taşıyacak yetenekleri bulmakta çok zorlanacaklar. Verimlilikleri ve inovasyon becerilerini kaybedecekler.
- Şirketlerde yavaş yavaş yönetici pozisyonlarına doğru ilerleyen Y kuşağı yönetim anlayışında neler değiştirecek?
Şu anda halihazırda yönetici olmaya başladılar bile ve çok kolay bir atmosferde çalışmıyorlar. Çünkü yöneticileri çok yoğundu ve onları bugünlere yeterince hazırlamadı, mentorluk yapamadı.
Gençler de yöneticilerinin tecrübelerinden yeterince faydalanmadıkları için kendi becerileri ile durumu yönetmeye çalışıyorlar. Şu anda mentorlara ve koçlara ihtiyaçları var.
Bilgileri ve bilgiye ulaşımları çok kolay ama uygulama ve bilgilerini düzene sokma, muhakeme konusunda desteğe ihtiyaçları var. Onlarla beraber yönetimlerin daha demokrat ve cesur olacağı kesin.
Ancak iyi yöneticilik için bu özellikler olumlu olmakla beraber eksiktir. Yanında özellikle tecrübeye dayalı beceriler de gereklidir.
- İş dünyasında durum böyleyken aile hayatında da benzer sorunlar yok mu?
Aileler, Y kuşağı çocuklarının onlardan farklı olduğunun ne kadar bilincine vararak yetiştirdiler bu kuşağı?
Yetişme konusunda Z kuşağı için durum ne?
Y kuşağı yetişirken bazı ailelerdeki trend “benim çocuğumun en iyi arkadaşı benim” idi. Ve bunun ne kadar yanlış bir yaklaşım olduğu fark edildi.
Y kuşağı, ebeveynleri tarafından birçok demeye de tabi tutuldu.
Şu anda Z kuşağı ebeveynleri ve eğitimcileri biraz daha tecrübeli. Y kuşağı ve Z kuşağını çok zor bir dünyaya hazırladığımızın farkında olmamız gerekiyor. Eğer bize benzerlerse, zaten o dünyada var olabilmeleri mümkün değil.
Dolayısı ile artık hayatımıza giren koçluk kavramı ebeveynlerin ve eğitimcilerin tek gelişim aracı.
Benim bakış açım; geleceğin en başarılı gençleri gerçek hayatı yaşamayı başarabilmiş çocuklar olacak.
Yaşamdan kopuk ve soyutlanmış bireyler büyük zoruklarla karşılaşacaklar.
Birçok aile çocuğu için iyi zannettiği ortamların aslında ona nasıl zarar verdiğini ne yazık ki görecek.
- Evlilikte kuşak çatışması olur mu sormak isterim. Evlilikte çiftler arasında kuşak farkı varsa bu evliliğin devamına nasıl yansıyor?
Mesela erkek X, kadın Y kuşağı olan pek çok evli çift var etrafımda. Y kuşağına atfedilen sadakat yoksunluğu burada nasıl etkili?
Evlilikte kuşak ilginç bir konu. Üzerine düşünmemiştim. Ben Y kuşağının sadık olduğunu ancak bağımlı olmadığını düşünüyorum. “Sadakat nedir?” diye sormak gerekli.
Bence bunu kuşaklardan da bağımsız kişilerin değerlerine saygı göstermeleri ve özgürlüklerine izin vermelerinin önemi çerçevesinden değerlendirmek gerekli.
Bu arada boşanma oranlarını yükselten kuşak X kuşağıdır. Y kuşağı çok daha açık iletişim kurduğu için evlilikler konusunda daha umutluyum.
-Son günlerin gündemi malumunuz Gezi Parkı protestosu ile başlayan ve tüm ülkeye yayılan eylemler. Y kuşağının bu eylemlerdeki rolü nedir?
Öncelikle bizlerin anlatmak için uzun yıllardır emek verdiğimiz, önemine dikkat çektiğimiz Y kuşağını artık herkesin konuşuyor olması mutluluk verici.
Attıkları her adımla, onlarla ilgili önyargıların, klişlerin gerçek anlamını herkese yaşatarak öğrettiler.
İyi ki sabırsızlar, iyi ki saygı istiyorlar, iyi ki özgürce konuşuyorlar, iyi ki duyarlılar.
Siyasiler bu olanlardan mutlaka ders alacaklardır ancak benzer dersleri ailelerin, yöneticilerin ve kurumların da alması gereklidir.
Karşımızda düşünen, düşündüğünü ifade eden ve tepki gösterebilen bir gençlik var.
Bize “kral çıplak” denmeden önce hepimizin kendimizi değerlendirmemizde fayda var.
9 Haziran 2013
http://soylesigunlugu.blogspot.com
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=421778
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder