Varsayalım
ki Türkiye devleti şu veya bu nedenle kendi geçmişiyle yüzleşmeyi
ertelemeye devam etti, hatta bu geçmişi tümüyle tarih dışı bırakacak
kadar özgüvenli hale geldi.
Çünkü kendi kimliğini bir başka öznenin iradesine bu denli bağımlı hale getiren bir siyasetin kendi özgür iradesini yitirmesi şaşırtıcı olmaz.
Böyle bir durumda Ermeniler ya gündelik hayatın çekiciliği içinde kendilerini avutacaklar, duyarsızlaşmaya, geçmişe yabancılaşmaya, köksüzleşmeye ve kültürel açıdan yoksullaşmaya meyledecekler; ya da sertleşme, yaşanan güne yabancılaşma, ruhsal canlılığı yitirme ve hastalanma eğilimi gösterecekler.
Akla doğal olarak Hrant'ın ‘zehirli kan' metaforu geliyor… Buradaki ‘zehir' kanın kendisi değil, o kanın bizim zihnimizde yeniden üretilmiş halidir. Bir başkasının kaderine olan bu bağlılık ancak bir kader birlikteliği de yaratılabilmiş ise sağlıklıdır, yaşanasıdır ve yapıcıdır.
Aksi halde ortada bir bağımlılık var demektir ve bunun sonuçları da manen öldürücüdür. Yüzyıl önce yığınlar halinde cismen ölen, ortadan kalkan, azalan bir kavmin, bu kez kendisini geçmişin failine bağımlı kılarak, onun yapısal duyarsızlığına mahkum olarak manen öldürmesi tek kelimeyle ‘yazık' bir durum…
Ermenilerin kendilerine normalliği hak görmesi gerekiyor. Bu tutum geçmişi unutmayı değil, ama farklı bir biçimde sahiplenmeyi ima etmekte.
Aynı şekilde bugünü elden kaçırmayan, geleceği ise bir başkasının iradesine terk etmeyen bir yaklaşıma ihtiyaç var. Bu bağlamda Ermenilerin yapması gerekenler üç farklı boyuta sahip:
Kendi geçmişine ve yasına yönelik yeni bir tavır, toplumsal ve zihinsel yapının serbestçe tartışmaya açılması ve yeni bir dünyanın ötekilerle birlikte kurulması çabasının parçası olunması.
Bugüne dek Ermenilerin kendi geçmişine ve yasına yönelik tavrı, başkalarının dikkatini çekmeyi hedefleyen bir mağduriyet dilinin geliştirilmesi şeklinde oldu.
Sadece siyasi söylem değil, neredeyse tüm sanat faaliyetleri tek bir konuya, 1915'e odaklandı. Öyle ki bu alanda sözü olmayan sanatçı ‘milli' olmaktan çıktı, kültürü temsil etmekten uzaklaştı.
Yaratıcılık tek bir noktada, ortak acının simgesi olan soykırımda yoğunlaştırıldı. Soykırım, Ermeni olmanın önkoşulu haline geldi…
Bugün artık yapılması gereken öncelikle acı ve yasın iç dünyaya doğru özgürce yol almasının sağlanması ve siyasetten bağımsız kılınmasıdır. Edebiyat ve sanatın son yüzyılın üretmiş olduğu ‘Ermeni' ile uğraşması, 1915'i bu ‘Ermeni'nin yoğrulmasına yaptığı dolaylı katkının içinden okuması gerekiyor.
Hayatın başkalarına siyasi mesaj vermeye adanmayacak kadar, derinlikli ve zengin Ermeni kültürünün ise bir ‘hesap sorma' ritüeline esir düşürülmeyecek kadar kıymetli olduğunun anlaşılması gerekiyor. Kısacası yitirilmiş olanı cümleleştirip klişeleştirmek değil, o yitirilene yeniden dokunmak gerekiyor…
İkinci boyut, Ermenilerin çoğul yapısının teslim edilmesine, sessizliğin sesinin duyulmasının sağlanmasına ilişkin… Milliyetçilik üzerinden ‘makbul' Ermeni üretme alışkanlığının zararları açık.
Bugün düğünlerde bile kahramanlık şarkıları söyleniyorsa, bunun bir dayanışmacı ruhu değil, bir kadim sahicilik olarak ‘ruhun' yitirilmiş olduğunu gösterdiğini idrak etmekte yarar var.
Toplumun kendi içinde farklılaşmasından korkmazken, zihniyetle de sahici bir yüzleşmeye hazır olmak lazım. Demokratlıktan ne denli uzak olduğumuzu, cemaatçi yapıdan ve gücün cazibesinden kurtulamadığımızı teslim etmek, en azından gelecek nesillerin yolunu açacak bir samimiyet kültürü üretmek gerek.
Nihayet üçüncü olarak, dışımızdaki dünyaya ve özellikle ‘Türklere' nesnel bir gözle bakmayı, değişeni görmeyi ve Türkiye toplumunu ideolojik kalıplara hapsetme kolaycılığından kurtulmayı öğrenmek durumundayız.
Bu topraklarda yaşanmakta olan devrimin anlamını Ermenilerin kavraması hiç de zor olmamalı. Türkiye kendi belleğini ararken, Ermenilerin o belleğe kapı açmamaları, Anadolu'yu bu ortak belleğin içinden tahayyül etmekten uzak durmaları düşünülemez. Geçmişi birlikte hatırlamak, geleceğin de birlikte inşa edilmesini mümkün kılar.
Bu süreçte kim soykırım demiş, kim dememiş önemini yitirir. Özgür ruhların diyarında gerçekler kendi dilini üretir ve herhalde bundan en az gocunacak olanlar da Ermenilerdir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder