Popüler Yayınlar

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Suriye krizi ve güçlü Türkiye - [Yorum - Ali Sarıhan]


2 Temmuz 2012


Son günlerin, şüphesiz, gündemi en çok meşgul eden konularından biri olan Türkiye'nin Suriye sorununu nasıl yönetebileceğinin stratejik ve taktik boyutlarını ele alıp, ileri bir adım olan önleyici ve engelleyici bir müdahalenin nasıl olabileceği üzerinde duracağım.
Türkiye'nin Suriye yaklaşımının nedeni Esed'in diktatör ve kural tanımaz yönetimi olsa da, sorunun çözülmesi Türkiye'nin izleyeceği stratejiye bağlı olacaktır. 

Çünkü meşruluğunu kaybetmiş bir liderden uluslararası hukuka ve insan haklarına saygı göstermesini ve buna göre davranmasını talep etmek beklentiden öteye geçmeyen bir durum olabilir. 

Güçlü ülkelerin temel özelliklerinden biri krize cevap verme yetisi kadar, kriz öncesi durumu da yönetip muhtemel bir krize yol vermeme otoritesine ve ferasetine sahip olabilmeleridir. 


Stratejik düzey olarak adlandırılan ilk aşamada krize neden olacak sorunları ortadan kaldırmak veya var olan sorunların çok daha büyük problemler oluşturacak seviyeye gelmelerini önlemek amaçlanmaktadır. 

Bu aşamada devletin izlediği politikanın temel amacı karşı tarafta başarısız olunacağı algısını hakim kılmak ve olası bir saldırının olmasını engellemek veya karşı tarafı planladığı muhtemel bir saldırıdan caydırmaktır. 

Bunun için güçlü ve etkin bir devlet izleniminin karşı tarafta oluşturulması en temel amaçlardan biridir. 

Diğer bir ifade ile devlet, kendisine yönelik bir eyleme kalkışacak olan aktör karşısında güçlü bir devlet olduğunun, böyle bir hareketi gerçekleştirebilme ihtimalinin de çok zor olduğunu göstermek durumundadır. 

Muhtemel bir saldırıyı planlama düzeyinde sonuçsuz bırakmak isteyen devlet, stratejik boyutun diğer bir kolu olan taktik alanında saldırının gerçekleşmesi durumunda bile bunun ile hedeflenen sonuçların elde edilemeyeceğini ortaya koymak zorundadır. 


Daha açık bir ifade ile devlet krize veya çatışmaya neden olacak bir aktörü karşılarken stratejik seviyede karşı tarafa eyleme kalkışmaması gerektiğini çünkü başarılı olamayacağını gösterirken, taktik düzeyde ise eylemin gerçekleşse bile hedeflenen amaçların elde edilemeyeceği düşüncesini yaymalıdır. 

Dikkat edilmesi gereken nokta şu ki; hem taktik ve hem de stratejik aşamada devlet düşman aktör ile herhangi bir çatışmaya girmeden kendisine yönelik planlanan bir eylemi boşa çıkarma amacı gütmektedir. 

Strateji ve taktik düzeyde devletin, meşru olmayan eylemleri karşılamasına örnek olarak devletlerin güç gösterisi haline getirdikleri geniş çaplı askerî tatbikatlar ile kendilerine rakip olarak gördükleri devletleri güçlerinin farkına vardırması ve olası bir saldırıya kalkışılmaması gerektiği izlenimini oluşturması verilebilir. 


Muhtemel bir İsrail saldırısına maruz kalma ihtimali olan İran'ın, Rusya ve Çin ile beraber gerçekleştireceği askerî tatbikat stratejik seviyede muhtemel bir saldırıyı engellemek için yapacağı bir güç gösterisi olarak gösterilebilir. 

Taktiksel boyuta örnek olarak ise İran'ın muhtemel bir saldırıyı bertaraf edecek güce sahip olduğunu ve kendilerini saldırılara karşı koruyacak güce sahip olduklarını sık sık tekrarlamasından bahsedilebilir. 

Bu taktikle İran, saldırı gerçekleşse bile bu saldırının kendilerini nükleer programdan geri döndüremeyeceğini karşı tarafa ileterek muhtemel bir saldırının faydasızlığını vurgulayarak onu engellemeyi amaçlamaktadır.
 

Engelleyici politika ile anlaşılması gereken şey rakip olarak addedilen taraf ciddi bir tehdit haline gelmeden önce müdahale edilip inkişaf etmesi muhtemel olan büyük bir tehdidin sonlandırılmasıdır. 

Devletin temel argümanı müdahale edilmediği takdirde karşı tarafın kendileri için ileride ciddi bir tehlike oluşturabileceği ve bunun bertaraf edilmesinin çok daha zor olabileceğidir. 

İsrail'in, İran'ın nükleer silahlar elde etmesini engellemek için İran'a karşı yapmak istediği askerî müdahale buna örnek olarak gösterilebilir. 

Çünkü İsrail nükleer bir İran'ın kendilerinin milli güvenlikleri için ciddi bir tehdit oluşturacağını, bunu engellemenin yolunun da İran'ın nükleer programlarının askerî bir müdahale ile ortadan kaldırılması olduğunu iddia etmektedir. 

Aksi takdirde nükleer silahlı bir İran'ın engellenemeyeceği ve bunun kendileri için ileride aşılamaz bir problem olabileceği öngörülmektedir.
 

Önleyici politikadan anlaşılması gereken şey ise karşı tarafın oluşturduğu potansiyel tehdit seviyesinin çok daha ileri düzeyde olduğu ve ilk olarak saldırıya geçilmemesi halinde karşı tarafın saldırısının kaçınılmaz olduğudur. 

Diğer bir ifade ile biz vurmazsak onlar vuracak argümanı ile ilk atak yapan taraf olarak avantajlı duruma geçmek ve karşı tarafın saldırısının önlenmesi amaçlanmaktadır. İsrail'in 1967'deki Mısır saldırısı buna örnek olarak gösterilebilir. 

İsrail, Mısır ve diğer Arap ülkeleri İsrail'e saldırmadan önce saldırıya geçmiş ve "6 Gün Savaşları" olarak adlandırılan bir savaş ile karşı tarafı kısa sürede mağlup etmiştir. 

Engelleyici müdahalenin önleyici müdahaleden farkı, tehdidin varlığının ve boyutunun daha düşük bir düzeyde olmasıdır. 

Suriye'nin yaptığı saldırının Türkiye tarafından nasıl karşılanması gerektiğinin taktik ve stratejik boyutunu ele alacak olursak Türkiye'nin gerek bölge düzeyinde gerek uluslararası arenada Türkiye'nin milli birlik ve güvenliğini tehdit edecek her türlü saldırıyı planlanlama ve eylem aşamasında engelleyebilme gücüne sahip olduğunu göstermesidir. 


Yukarıda değindiğim gibi stratejik ve taktik düzeyde devlet direkt bir askerî müdahale değil de muhtemel bir saldırı eyleminin doğuracağı yaptırım gücünün ve etkinliğinin var olduğunun saldırgan aktörler tarafından bilinmesini sağlamalıdır. 

Bu, uzun ve kararlı bir planlama sürecinin sonucu olarak ortaya çıkabilecek bir durumdur. 

Önleyici ve engelleyici müdahale yönleriyle olayın nasıl karşılanması gerektiğini ele alacak olursak Türkiye'nin engelleyici bir müdahale rolünü oynaması ve sorunun ileride çok daha kompleks hale gelmesinin engellenmesi amaçlanmalıdır. 


Esed yönetiminin devam etmesi halinde İran'ın ve Rusya'nın daha fazla sorunun içine empoze olup diktatör bir düzenin bitmesi ile çözülmesi muhtemel olan bir sorunun, çok boyutlu global bir çıkmaz haline gelmesi muhtemeldir. 


Önleyici yönüyle olayı ele alırsak, Türkiye'nin karşı taraftan ulusal güvenliğine yönelik hissedebileceği muhtemel bir saldırıya karşı hazırlıklı olması ve bu durumda karşı taraftan önce bir hamle yaparak muhtemel yeni bir saldırının önlenmesi gerekmektedir. 


Türkiye'deki Suriyeli mültecilere yönelik olarak yapılacak herhangi bir saldırının önceden karşılanması önleyici müdahalenin gereği olarak düşünülebilir. 

Askerî müdahalenin neden olacağı bir savaş, arzu edilen bir yol olmamakla birlikte yukarıda değindiğim gibi tehdidin kesin olarak hissedildiği veya müdahale edilmediği takdirde ileride daha büyük zararlara neden olacağına dair bir kanıt elde edilmesi durumunda askerî müdahale de kaçınılmaz olur. 

Askerî müdahalenin kaçınılmaz hale geldiği bir aşamada bunun Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında diğer üye ülkeler ile birlikte yapılmasının daha kısa sürede çok az zayiatla sonuç alınmasına neden olacağı ise aşikârdır. 

NATO'nun veya Türkiye'nin tek başına yapmak isteyeceği bir askerî müdahalenin doğunun üç atlısı Rusya-İran ve Çin'in Batı dünyası ile Suriye üzerinden kozlarını paylaşmak istemelerine ve sorunun daha da büyümesine neden olması muhtemeldir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder