Popüler Yayınlar

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Barışa giden yol


9 Şubat 2013


İmralı görüşmeleriyle başlayan barış sürecinin hedefine ulaşmasının Türkiye'ye pek çok alanda sağlayacağı muazzam kazançlara burada tekrar işaret etmeye herhalde gerek yok.
Hedef, PKK merkezli cephenin silahlı mücadeleye son vermesi, silahlara veda etmesi ve kalıcı barışın tesis edilmesi. Toplum içinde de bu sürece çok sıcak bir destek var. 

Bununla beraber, barış sürecinin hedefine ulaşmasını kolaylaştıracak iki önemli hususa işaret edilebilir: 

Kapsamlı bir reform paketinin yürürlüğe konulması ve Suriye krizinin çözüme kavuşması. Son yıllarda Kürt sorununa dönük pek çok olumlu ve güven artırıcı adım atıldı. 

Şimdi geriye kalan konuları, özellikle anayasada ve diğer hukuki mevzuatta yapılacak değişiklikleri, yerel yönetimlerin güçlendirilmesini ve dil konusunda yeni düzenlemeleri kapsayan yeni bir yol haritasının (reform paketinin) yürürlüğe konulması, mevcut sürecin başarı şansını artıracak. 

Hiç şüphesiz böyle bir paketin asıl amacı, mevcut süreci etkilemek değil, hak ve özgürlükler alanında sahip olmamız gereken demokratik olgunluk düzeyine ulaşmak olmalı. 

O nedenle böyle bir paket İmralı sürecinden bağımsız olmalı, yani o süreçte yavaşlamalar veya aksamalar olsa dahi, uygulamaya ara verilmemeli. Esasen terör, hak ve özgürlüklerin dar tutulması için bir gerekçe değil.

Ancak böyle bir reform paketinin, kayda değer bir güven ortamı yaratacağı ve mevcut süreci olumlu yönde etkileyeceği de muhakkak. 


Hep ifade edilen provokasyon ve sabotaj riski en aza inecektir. Çünkü şiddete ve teröre başvurarak süreci sabote etme yolu kapanmış olacaktır. 

PKK cephesiyle pazarlık yapıldığını ve aşırı tavizler verildiğini ileri sürerek durumu istismar etmek isteyen siyasi çevrelerin elindeki bu koz büyük ölçüde değerini kaybedecektir. 

Yol haritası reform sürecinin sonunda nereye varılacağını açıkça ortaya koyacağı için, bir kısım kamuoyunda mevcut, 'bu işin sonu nereye varacak?' endişeleri de, makul bir cevap bulmuş olacaktır.

Demokratik reformların mevcut süreçten bağımsız ve kararlı bir şekilde gerçekleştirilmesi, müzakere edilecek konuların sadece çatışma ortamına son verilmesi, yurtdışına çıkış, silahların bırakılması, genel af, Abdullah Öcalan'ın durumu gibi konularla sınırlı kalması anlamına gelecektir. 


En kötü ihtimalle süreç başarısızlığa uğrarsa ve terörle mücadeleye kaldığı noktadan devam etmek gerekse dahi, bu reformların terörle mücadeleyi er veya geç başarıya ulaştırmak için zaten temel şart olduğu unutulmamalı. 

Esasen mevcut süreci mümkün kılan en önemli faktör, bugüne kadar cesaretle gerçekleştirilen reformlar oldu. 

Eğer o reformları bugün biraz daha ileri bir noktaya getirebilmiş olsaydık, şimdi başarı şansımız da daha yüksek olacaktı. 

Başka partilerden hiçbir destek gelmese dahi, anayasayı ilgilendiren konular hariç böyle bir paketin içindeki bütün reformları AK Parti tek başına yapabilecek güce sahip. 

Ayrıca son gelişmeler gösteriyor ki, böyle bir yoğun reform programının yan etkilerinden biri, anamuhalefet CHP'nin parçalanma sürecinin hızlanması olabilir.

Suriye krizi


Suriye krizinin önce iç savaşa ve ardından giderek uzayan bir mezhep savaşına dönüşmesi, Türkiye'deki barış sürecinin hedefine ulaşması önünde sert bir engel teşkil ediyor. 


Çünkü bu savaş nedeniyle şimdi, Irak ve Suriye'de yaşayan Kürtlerin kaderi açısından, Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma dönemi ile kıyaslanabilecek türden kritik bir dönem yaşanıyor. Savaşın sonunda Suriye'de nasıl bir yeni istikrar kurulacağı belli değil. 

Suriye üniter devlet bütünlüğünü koruyabilir, özerk bölgeler içeren bir üniter yapı veya federe bir devlet ortaya çıkabilir veya parçalanabilir. 

Ancak Suriye'de yeni düzen nasıl olursa olsun, Suriye Kürtlerinin ve yaşadıkları toprağın statüsü, bu yeni düzenle beraber yeniden tanımlanacak. 

Ayrıca Suriye'deki çatışmalar giderek, bir taraftan Lübnanlı Hizbullah askerlerinin ve İran Devrim Muhafızları'nın Beşşar Esed ordusu saflarında, diğer taraftan Selefi ideolojisine yakın militan grupların muhalefet saflarında çarpıştığı acımasız bir mezhep savaşı görüntüsü kazanıyor. Bunun anlamı, Suriye'nin parçalanma ihtimalinin her geçen gün artması.

Suriye'nin parçalanmasının bölgede tetikleyeceği ilk depremlerden biri muhtemelen, Kuzey Irak'ta sınırları tartışma yaratacak bağımsız bir Kürt devletinin ilanı olacak.

Bütün bunların Türkiye'deki barış süreci açısından önemi şu: Kandil dağındakiler, bölge Kürtleri açısından böylesine hayati gelişmelerin yaşandığı bir dönemde, silahlara tamamen veda eder mi? 


Üst düzey kadrolar (diyelim 150-250 kişi) Avustralya veya Norveç gibi ülkelere gitmeyi kabul eder mi? Bu sorulara gözü kapalı evet diyebilmek kolay değil. 

İlaveten, Suriye ve İran'ın şu sıralarda Kandil'deki militanlara neredeyse sınırsız askerî ve malî destek vaat ettiği de kolayca tahmin edilebilir. Bunun için kâhin olmak gerekmiyor. 

Bu noktada hemen çıkarılması gereken sonuçlardan biri şu: Suriye krizinin iç savaşa dönüşmesi, Türkiye'nin çıkarlarına ilk bakışta görünenden çok daha ağır zararlar veriyor.

Tabii 2013 içinde sadece ateşkes ve çatışmasızlık ortamının sağlanması ve militanların ülke dışına çıkması dahi olağanüstü olumlu bir gelişme olacaktır. Zaten Suriye'de krizinin sona ermesi ve yeni bir istikrarın kurulması tek başına Türkiye'nin elinde olan bir şey değil. 


Ama ateşkesle birlikte ortaya çıkacak bahar havasının devam etmesi, güven ortamının korunması ve kalıcı barışa giden yolun açılması için, yukarıda önerilen türden bir reform paketini kararlılıkla ve kesintisiz bir şekilde uygulamaya koyabiliriz.

*AK Parti Ankara Milletvekili

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder