Süleyman
Kösmene
“İhlâsı ve uhuvveti sürekli kılmak
için neler yapmalıyız? İhlâs ile uhuvvet arasındaki farkı açıklayabilir
misiniz?”
İhlâs uhuvveti, uhuvvet de ihlâsı perçinler.
Özdeki samimiyet, uhuvvete yansır.
Müslüman’ın din kardeşine Allah rızası için bağlılığı,
sevgisi ve güveni de, ihlâsında îzahını bulur.
Dinde ihlâs, Kur’ân’a dayalı bir mefhumdur. Kur’ân’ın;
“Muhakkak Biz sana kitabı hak ile indirdik. Dîni Allah’a tahsis ederek, ihlâs
ile sadece Allah’a ibâdet et. Dikkat edin, hâlis dîn Allah’ındır!” 1 veya, “De
ki: ‘Dîni yalnız Allah’a tahsis ederek, sadece O’na ihlâsla ibâdet etmekle emr
olundum.
Ve Müslümanların ilki olmakla emr olundum”2 ya da, “De ki: Dînimin
yalnız Allah’a ait olduğunu bilerek, yalnız O’na ihlâsla ibâdet ederim” 3
yahut, “Oysa onlar, doğruya yönelerek, dîni yalnız Allah’a has kılarak, ihlâs
içinde yalnız Allah’a ibâdet etmekle, namaz kılmakla ve zekât vermekle emr
olundular.” 4 âyet-i kerîmelerinde “ihlâs” çok net biçimde Müslümanlardan
istenmektedir.
Peygamber Efendimizin (asm), “Bilenlerin dışında
insanlar helâk olur. Bildiklerini yaşayanların dışında bilenler helâk olur.
Bildiklerini ihlâsla yaşayanların dışında, amel sahipleri helâk olur. İhlâslı
olanlar da büyük bir tehlike üzerindedirler” 5 hadis-i şerîfi, dem ve
damarlarımıza işlemekte, kulaklarımızı çınlatmakta, kalbimizi titretmektedir.
Görülüyor ki, yüce dinimiz “ihlâsı” bütün
amellerimizin ve davranışlarımızın zirvesine yerleştirmektedir.
Bu durumda, hadisteki kurtuluş sırasına göre, zirveden
aşağıya doğru amellerimizi bir sıraya koymak istersek; karşımızda bir zorunlu
gereklilik olarak: Önce ihlâsı, sonra ameli, sonra da bilgiyi görürüz.
Bu sıralama, hiç şüphesiz bilgiye ve amele reddiye
değil; “ihlâsa” verilen önem ve önceliktir.
İhlâsı içtenlik, samimiyet ve özgünlük kavramlarıyla eşleştirdiğimizde, vahiy dininin ihlâsı neden ön plâna aldığı daha iyi anlaşılmış olacaktır.
İhlâs ve içtenlikten sonra “amel”in gelişinin mânâsı şudur: Amel hatâ kaldırır; ama içtenlik ve ihlâs aslâ!
Yani ameldeki hatâlar—bilhassa kişinin bilgisi dışında olursa—muafiyete tâbidir.
Burada dinin “kolaylık, rahmet ve mağfiret” yönü hemen devreye girer ve kulu kucaklar.
Ancak içtenlik ve özde hatâ vâki olursa, yani ihlâsta
zaafiyet bulunursa, yani amelin “niçininde” biraz riyâ, gösteriş ve Allah’tan
başkasına da temâyül söz konusu olursa,—maazallah—amelin “hepsini” iptale
götürecek bir fesâdın da kapısı aralanmış olur.
O halde, temel programımız:
1- Önce sırf Allah’ın rızasını tahsil etme “kast ve
niyetini” taşımak.
2- Sonra “gücün yettiği kadar” amel yapmak.
3- Sonra bilmediklerini “öğrenmek” olmalıdır.
Bu sıralamayı uhuvvet için de düşünmek mümkündür.
Mü’minleri “kardeş” îlan eden6 Kur’ân’ın, kardeşler arası hak ve hukûka ne
derece ehemmiyet verdiği açıktır.
Kur’ân’a göre, kardeşler arası ilişkilerin başına
yine, sırf Allah’ın rızâsını tahsil gayreti, niyeti ve kastı
yerleştirilmelidir.
Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek, ihlâsın uhuvvete yansımış hâlinden başka bir şey değildir.
Kezâ Kur’ân, takvâyı beşerî ilişkilere dayalı olarak da îzah eder.
Yani mü’min kardeşinin olumsuz davranışlarına karşı
öfkeyi yutmak ve kusurlarını affetmek Kur’ân nazarında “takvâ”dan ibârettir.7
İhlâs ve uhuvvetin din için, dünya için, âhiret için
ve hizmet için vazgeçilmez önemine binâen; Üstad Bedîüzzaman Hazretleri her iki
mefhuma da ayrı ayrı risâleler tahsis etmiş ve her iki konuyu önemle
işlemiştir.8
İhlâs ve uhuvvete tam muvaffak olmak için birbirimize
duâ etmekten başka çâremiz var mı?
Dipnotlar:
1- Zümer Sûresi, 39/2,3.
2- Zümer Sûresi, 39/11,12.
3- Zümer Sûresi, 39/14.
4- Beyyine Sûresi, 98/5.
5- Keşfü’1-Hafâ, 2/312.
6- Hucurât Sûresi, 49/10.
7- Âl-i İmrân Sûresi, 3/133, 134.
8- Lem’alar, s. 152-172; Mektûbât, s. 253-261.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder