4 Eylül 2012
82 Anayasası'nın birey açısından en kayda değer yanı, toplumun devlet
adına dizayn edilmesine uygun bir kurumsal çevre tesis etmiş olmasıdır.
Yapıdan
ziyade çevre tabiri özellikle kullanılmayı hak etmektedir. Zira Türkiye gibi bu maddeleri bireylerin özgürlükleri rağmına, ama devlet adına kutsallaştırmaya ve yorumlamaya hevesli hukuk adamları, siyasiler, bürokratlar ve hatta aydınların bulunduğu bir ülkede kurumsal yapı, eş anlı ve dinamik bir süreçle kendi uygulayıcı ve savunucularını da üretmekte gecikmemiştir.
Çok da uzak olmayan tarihimiz ve genç cumhuriyet deneyimimiz, kurumsal dizaynımızın toplum mühendisliğine istekli, azımsanmayacak ve bundan daha güçlü bir nüfuz kabiliyeti bulunan politik ve bürokratik bir seçkinci grubu bu ülkenin başat aktörleri haline nasıl getirdiğini açıkça göstermektedir.
Şüphesiz bunda anayasa gibi formel politik kurumsal yapımızın yanında, son dönemde kendini özellikle hissettirmeye yeniden başlayan enformel sosyo-politik geleneksel kurumlarımız da etkili olmuştur.
Ancak anayasanın, modern toplumlarda, birey üzerinde devleti zorbalaştırabilecek veya özgürleştirebilecek en güçlü unsur olması ve anayasa yapım süreci, önceliği formel kurumsal yapıya veriyor.
Bu kapsamda, bir gazete yazısı için kısaca sorunlu olduğu kabul edilse bile yeni anayasa tartışmalarında yol gösterici olması hasebiyle iktisadın klasik araçları üzerinden inkişaf eden ve gittikçe ana akım yerleşik algı haline gelen hukuk ve ekonomi literatürünün etkinlik ve mental (zihni) dışsallık yaklaşımını, anayasada özgürlükler / yasaklar ve kamusal / özel alan tartışmalarına yeni bir perspektif getireceği beklentisiyle tartışmak, faydalı görünmektedir.
Bu bağlamda iktisadın, piyasa başarısızlıklarından biri olarak tanımladığı dışsallık kavramı, hukuk ve ekonomi literatüründe hukuki süreçlerin analizinde önemli bir yer tutmaktadır.
Hukuk ve ekonomi literatürü, özellikle liberal anayasalar çağında, devletin hangi alanlarda kısıtlayıcı, hangi alanlarda serbestleştirici olması gerektiği analizini zihni dışsallıklar üzerinden yürütmektedir.
Aynı yaklaşımın, Türkiye'deki yeni anayasa tartışmalarında kullanılması, sıkışan sorunların üstesinden gelmeye katkı sağlayabilir.
O halde öneriyi yeni anayasa yapma sürecini de kapsayacak şekilde genişletebiliriz. Öncelikle yaklaşımın tasnifi ve motivasyonun izahı, konuyu anlamaya yardımcı olabilir.
Buna göre dışsallık yaklaşımının, anayasada cari dönemde var olan 2 temel soruna, bir çözüm önerisi veya en azından yeni bir perspektif getirmesi beklenebilir.
İlk olarak, dışsallık yaklaşımı, anayasal olarak hangi eylemlerin serbest, hangilerinin yasak olması gerektiğini açıklamak için kullanılabilir.
İkinci olarak yaklaşım, kamusal ve özel alan ayrımını yapmaya bir katkı sağlayabilir.
Her ikisi için de öncelikle dışsallık kavramıyla ne anlaşılması gerektiğini açıklamak yerinde olacaktır.
İktisadi bakış açısı, piyasalarda bir iktisadi faaliyetin temel belirleyicisinin, iktisadi etkinlik kriteri olduğunu kabul etmektedir.
Buna göre eğer piyasa süreçleri, kendi başlarına faaliyet gösterdiklerinde fiyat mekanizması ve görünmez el vasıtasıyla iktisadi etkinlik sağlanıyorsa, devlet müdahalesine gerek kalmaksızın, ilgili faaliyet piyasa mekanizması içinde bırakınız yapsınlar kuralına göre serbest bırakılmalıdır.
Buna mukabil, eğer piyasa süreçleri ilgili iktisadi faaliyetin gerçekleştiği durumda iktisadi etkinliğe neden olamıyorsa, bu durumda bırakınız yapsınlar geçerli değildir ve devlet müdahalesi, piyasa süreçlerinin yerine geçerek ilgili faaliyeti regüle edebilir. Bu faaliyet şimdi serbest değildir.
Bir şekilde devlet tarafından engellenir, kısıtlanır, yasaklanır, düzenlenir, yapısı belirlenir, kontrol edilir veya bizzat kamu mülkiyeti altına alınır.
Yani piyasa süreçlerinin yerine devlet geçmektedir. Özgür davranış, yerini kısıtlamaya bırakmıştır.
HUKUKA İKTİSADİ YAKLAŞIM
Gerekçelerin sayısı, sol liberalizmle klasik liberalizm arasındaki yelpazede farklılaşmakla birlikte serbest piyasa mekanizması, 4 temel nedenle başarısız olur ve etkinlik sağlayamaz. Dışsallık, bu piyasa başarısızlıklarından birisidir.
Herhangi bir iktisadi faaliyetin, bu faaliyete taraf olmayanları da olumlu veya olumsuz etkilemesi, dışsal bir faydaya veya maliyete neden olduğunda dışsallık oluşur.
Şimdi ilgili iktisadi faaliyet, bireysel fayda veya maliyetin dışında bir sosyal fayda ve maliyet içeriyor demektir. Sosyal fayda durumu pozitif, sosyal maliyet durumu negatif dışsallıktır.
Her durumda dışsallık, piyasa süreçleri içinde devlet müdahalesi olmadığı durumlarda fiyatlara yansımazsa piyasanın, etkinliği sağlamada başarısız olması anlamına gelir.
Daha doğrusu piyasada hiçbir rasyonel aktör, bu dışsal maliyet veya faydayı devlet müdahalesi olmaksızın içselleştirmeye gönüllü olmaz.
Bu anlamda diğer piyasa başarısızlığı unsurlarının da olmadığı durumlarda, eğer ilgili iktisadi faaliyet bir dışsallığa neden olmuyorsa, piyasa süreçleri, devlet müdahalesine gerek kalmaksızın işleyebilir ve piyasa etkinlik sağlar.
İktisadi faaliyet serbestçe sürdürülmelidir. Ancak dışsallık varsa piyasa başarısız olur.
O halde dışsallık, serbest piyasa mekanizmasının etkinlik sağlayamadığı ve devletin ekonomiye müdahale etmesi gerektiği durumlara atfen kullanılır.
Devlet, dışsal fayda durumunda sübvansiyon, dışsal zarar durumunda yasaklama/kısıtlama yoluyla piyasaya müdahale eder.
Somut ifadeyle üretim faaliyetinde nehri kirleten fabrika, devlet müdahalesi olmaksızın, kirlilik azaltıcı bir üretim teknolojisi kullanıp ilave maliyete katlanarak, dışsallığı kendiliğinden içselleştirmez ve nehrin temiz kalması için bir motivasyon hissetmez.
Zira firmanın amacı kendi çıkarı peşinden koşmak ve kârını maksimize etmektir.
Aynı şekilde hiçbir ilaç firması, aşılama, pozitif bir dışsallık içerdiği halde menenjit aşısını bedava dağıtmaz veya eğitim hizmetinin sosyal faydası bilindiği halde hiçbir özel üniversite, düşük fiyatlı eğitim hizmeti sunmaz.
Devlet, pozitif dışsallık durumunda sübvanse ederek ve negatif dışsallık durumunda doğrudan ilgili faaliyeti üreterek, regüle ederek veya vergilendirerek piyasaya müdahale eder. Çünkü bu alanlarda piyasa başarısızdır.
Bu perspektif, devletin iktisadi faaliyete müdahalesinin rasyonelini sunmaktadır. Şimdi bir uyarlama yaparsak, sosyal piyasalarda herhangi bir faaliyet, zihni dışsallık içermiyorsa serbest bırakılmalıyken, aksi durumda yasaklanmalıdır.
Günümüzde iktisadın diğer alanlardaki sorunları açıklama becerisi veya kimilerine göre iktisadi emperyalizm, hem etkinlik hem de dışsallık yaklaşımını, hukuki ve politik süreçlere de uygulamakta ve böylece hangi eylemin serbest veya yasak olacağını etkinlik kriteri üzerinden tanımlayabilmektedir.
Önce dışsallığın olmadığı bir yasa yapma sürecine iktisadın bakış açısıyla bakalım.
Etkinlik, kabaca bir fayda maliyet mukayesesidir ve rasyonel tüm iktisadi aktörler, ilgili faaliyete, son birimden elde edeceği fayda/gelirin onu elde etmek için katlandığı maliyete eşit olduğu noktada karar verirler.
Bu eşitlik, etkinliğin sağlandığı yerdir. Zira kıt olan kaynaklar böylelikle etkin biçimde dağılmıştır.
Örneğin bir yasa yapma sürecinin gözlemlenebilir maliyetleri, faydasından daha yüksekse bu yasanın etkin olmadığı kabul edilir.
Buna göre bir yasal düzenlemenin etkin olduğunun kabul edilmesi için yasayla elde edilen faydanın, yasa yapma ve uygulama süreçlerinde katlanılan maliyete eşit olması gerekir.
Bu kabule göre herhangi bir yasal düzenlemeden fayda sağlayanlar, bu yasal düzenlemenin bedelini ödemeye (oy vermek, seçim kampanyalarına destek vermek gibi) razı olduğu sürece ilgili faaliyet serbest bırakılmalıdır.
Bu nedenle klasik anlamda hukuka iktisadi yaklaşım, bir insanın davranış kodlarının ne olacağının belirleyicisinin devlet veya toplumdan ziyade kendisinin işi olduğunu öne almakta ve bu anlamda felsefi olarak liberteryan yaklaşımı destekleyen bir perspektif sunmaktadır.
Ancak bu yaklaşım, yasal düzenlemenin herhangi bir dışsallık içermediği durumda geçerlidir.
Başka deyişle eğer çıkarılan yasanın yasal kıldığı eylem, bir dışsallık içerirse, yukarıda anlatılan iktisadi etkinlik kriterinden hareketle bir analoji yaparak, bu düzenlemenin etkin olmayacağı, iptal edilmesi/çıkarılmaması ve hatta yerine göre yasaya konu eylemin yasaklanması gerektiği kabul edilmektedir.
Şu halde iktisadın bakış açısıyla, örneğin eşcinsellik, uyuşturucu, dini ve milli değerlere sövmek gibi eylemler serbest bırakılabilir mi?
*Doç. Dr., İktisatçı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder