3 Mayıs 2013
Fransız Devrimi’nden beridir ideolojik yelpaze genellikle soldan sağa
uzanan ve faşizm - komünizm ‘aşırı’ uçları arasında çeşitli
ideolojileri barındıran bir yelpaze olarak düşünülür.
Bu
yaklaşımın ideolojileri sola veya sağa yerleştirirken kullandığı tek
ölçüt, değişime karşı veya taraftar olmaktır. Zaman içinde özellikle solun güçlü retoriği solun ilerici, devrimci gibi sıfatlarla ve, hâliyle, sağın bunların tersiyle anılır olmasını da sağlamıştır.
Ancak, günümüzde bu yaklaşım tamamen temelsiz hâle gelmiştir. Meselâ, özellikle James Gregor’un çalışmaları sayesinde bilmekteyiz ki, İtalya’da faşizm de en az sosyalizm kadar devrimci, yani insanı ve toplumu yeniden yaratmayı isteyen bir ideoloji olmuştur.
Ortodoks sosyalistler ve komünistler, çeşitli yerlerde ve zamanlarda (meselâ bugünkü Türkiye’de, 1980’lerin sonlarında Sovyetler Birliği’nde) değişime en karşı kesim hüviyetini kazanmıştır.
Birçok ülkede en mühim yeniliklerden bazılarına muhafazakârlar imza atmıştır. Sonuç olarak, klasik sağ-sol ideolojik yelpazesi artık büyük ölçüde geçersizdir ve toplumsal realiteyi açıklama gücünden mahrumdur.
Başka yelpaze geliştirme denemeleri de karşımıza çıkıyor. ABD’li yazar S. Freeman geniş anlamda liberal gelenek üzerinde odaklanarak, yelpazesinde anarko kapitalizm – klasik liberalizm ve Amerikan liberalizmine yer veriyor.
Ben de bazı yazılarımda buna benzer bir bakışı benimsedim. Freeman’e cevap veren yine ABD’li Walter Block ise daha ayrıntılı bir siyasî yelpaze geliştirmeye çalışıyor.
Sanırım Block’un yaklaşımını liberal gelenek dışı ideolojileri de kapsayacak şekilde geliştirirsek daha anlamlı bir tablo karşımıza çıkabilir.
Block öyle ifade etmiyor ama, onun yaklaşımının ana kriteri devlete bakış ve devletin her bir ideolojide işgal ettiği mevki.
Devlet bir zor aygıtı, kullandığı zor ise sadece bildik anlamda kriminallere karşı olmakla kalmıyor, suç işlememiş vatandaşlara da ulaşıyor. Ve hayatın her alanında tezahür ediyor.
Örneğin, mecburî eğitim bir anlamda devletin vatandaşına karşı zor kullanması. Mecburî askerlik de öyle. Mesleğe girişte lisanslama ve ekonomik faaliyetlerin abartılı regülasyonu da.
Söylemezsem olmaz, vergileme de zorun en çok kullanılan biçimi. O zaman, ideolojiler meşru ve gerekli gördükleri devlet zorunun miktarına, genişliğine göre tasnif edilebilir.
Böyle yapılırsa yelpazenin bir ucunda sıfır devlet zoru isteyen, yani devletsiz toplumu savunan anarko kapitalizm yer alır. Burada devlet yoktur, dolayısıyla hiçbir ‘‘politik araç’’ da bulunmaz.
Bütün beşerî ilişkiler özel ve gönüllüdür. Bu çizginin en güçlü temsilcileri müteveffa Murray Rothbard ve (Türkiye’de yaşamakta olan) Hans Hoppe’dir (mises.org.tr). Elbette yelpazesini özetlediğim iktisat profesörü Walter Block da anarko kapitalist.
Sonra minarkizm (minimal devlet + anarşizm) gelir. Bu siyasî felsefeye göre devlet saldırmama aksiyonuna bağlıdır ve saldırganlığı önlemek için üç araç kullanır:
Ordular, polis ve mahkemeler. Minarkist düzende vergileme ya hiç olmayacaktır ve devlet fonksiyonlarının giderleri gönüllü katkıyla karşılanacaktır veya sadece bu fonksiyonların gerektirdiği miktarla sınırlı kalacaktır.
Bu miktar, meselâ, GSYİH’nın %5-10’unu aşmayacaktır. Bu yaklaşımla ilişkilendirilen en önemli isimler Robert Nozick ve Ayn Rand’dır.
Block’a göre bu iki yaklaşım birlikte liberteryenizm adıyla da anılır. Bundan sonraki yaklaşımlar, Block’un nazarında, devlete toplumsal hayatta biçilen rolü artırır.
İlki klasik liberalizmdir. Klasik liberaller devletin para basarak, eğitime müdahil olarak, düşük miktarda da olsa bir güvenlik geliri ağı kurarak, otoyollar ve barajlar yaparak, salgın hastalıklarla mücadele ederek toplumsal hayata karıştığını ve liberteryen saldırmazlık ilkesini anti-tekel, kamulaştırma gibi aksiyonlarla ihlâl ettiğini düşünüyor.
Klasik liberalizmi savunan başlıca isimler, hepsi de 20. yüzyıl düşünürleri olan Milton Friedman, James Buchanan, Gordon Tullock ve Friedrich A. Hayek (Block’un Ludwig von Mises’i saymaması ilginç).
Kesin bir oran söylenememekle beraber bu çizgi GSYİH’nın % 20-30’unu devletin kullanımına verir. Block’un klasik liberal gelenek içi çeşitliliği görmemesi eleştiriyi hak ediyor.
Günümüzde klasik liberalizm yukarıda ifade edilen devlet fonksiyonlarının çoğuna karşı. Meselâ, devletin para basma tekeline, eğitime müdahil olmasına, çoğu regülasyona, sosyal minimuna birçok klasik liberal karşı çıkıyor.
Klasik liberalizmden sonra, Block’a göre, Amerikan liberalizmi geliyor. En önemli temsilcileri John Rawls ve Ronald Dworkin. Amerikan liberalizmi birlik oluşturma özgürlüğüne zarar veren, pozitif kayırmacılığa yönelen, saldırgan sendikacılığı destekleyen kanunlar çıkarmayı sever.
Orijinal liberal gelenekteki sivil ve kişisel özgürlükleri kabul eder fakat ekonomik özgürlüklere karşı çıkar. Sol liberaller de denilen bu kesim devletin daha fazla sivil toplum alanına müdahil olmasını talep edeceğinden, belki de GSYİH’dan devletin almasını isteyeceği pay ABD’de bugünkü yaklaşık %35 olan oranı çok aşacak ve %45-65’e ulaşacaktır.
Block’un yaklaşımı doğru ve anlamlıysa, geriye kalan ideolojilerin bazıları (sosyalizm - komünizm, faşizm, nasyonal sosyalizm) çok daha devletçidir. Devleti tüm toplum hayatına egemen kılacaktır.
Sivil toplumu tamamen budayacaktır. Saldırmazlık aksiyomunu ihlâl edecek ve saldırganlığı kamusallaştıracaktır. Bunun sonucu ise cinayet, köleleştirme, açlık ve soykırım olacaktır.
Burada sürpriz yok. Ya muhafazakârlık ve sosyal demokrasi? Onların durumu daha karmaşık, zira kendilerine mahsus bir duruşları olmaktan çok ortama bağlılar ve etkilemekten daha ziyade etkilenmeye açıklar.
Muhafazakârlık klasik liberalizme reddiye olarak doğdu ama zamanla ona yaklaştı. Modern muhafazakârlar anarko- kapitalizmden (veya aynı anlamda liberteryenizmden) gıcık kaparlar ama birçok bakımdan klasik liberallerle aynı dümen suyunda gitmeye hazırdırlar.
Meselâ, kurucu akılcılık eleştirisinde, devletin toplumsal dokuyu bozacak müdahalelerini redde, özel mülkiyetin korunması hassasiyetinde klasik liberallerle ortaklaşırlar. Ama, toplumsal yapıyı korumak için gerekli gördükleri devlet müdahalelerine liberal itirazlardan rahatsızlık duyarlar.
Sosyal demokratlar büyük ölçüde Amerikan liberalleriyle (sol liberaller) örtüşür. Zaten Amerikan siyasî geleneğinde sosyal demokrasi kavramı olmadığı için Amerikan sosyal demokratları ‘liberal’ kavramını “yürütmüş”, en azından ona ortak çıkmıştır.
Türkiye’de medyada kendilerinden ‘liberal’ diye bahsedilenlerin çoğu aslında mutedil sosyalist veya sosyal demokrattır (Amerikan liberali- sol liberal).
Sosyal demokratlar muhafazakârlar gibi zamana ve zemine göre pozisyon alır. Sosyalizmin entelektüel hayatta ağır basması hâlinde sosyalizme doğru, liberalizmin ağır basması hâlinde liberalizme doğru kayar.
Üçüncü yol denilen namevcut çizgi aslında sosyal demokratların klasik liberal ögeleri kimseye çaktırmadan sosyal demokrasiye ekleme çabalarına verilen addır.
a.yayla@zaman.com.tr
Sabirla bekliyorum!! Bati'nin kavram kapanindan ne zaman kurtulup da sosyo-politiko-ekonomik olaylara Allah'in "din, millet, kavim, ummet ve de en onemlisi dilek=$a(Ma$a-Allah'taki "$a") kavramlariyla yaklasip onlari anlayip dile getireceksiniz? Ozellikle "din" kavraminin kullanimina Kur'an'da oldugu gibi "yasa" akvraminizin kullanimini da katarak.
YanıtlaSilYukarida saydiginiz Fransiz Ihtilali dokuntusu ideolojiler anarsizm haric HerkeseYekYasa kavrami etrafinda olusturulmustur. Bu acmazi goren anarsiztler buna karsi 19yy'da YokYasalcilikla cikmaya calismislardir, ama 19yy sonunda tam bir yenilgiye ugratilarak meydani komunistlere, sosyalistlerer, liberallere terketmek zorunda kalmislardir. Komunistler, sosyalistler ve de liberalistlerse anarsizmin yenilgisinden bos kalan meydanlari bilin bakalim neyle doldurmaya calismislardir ??!! Gecikmeli HerkeseYokYasa ;-)
Halbuki akleden bir ulus(kavim) acikca gorur ki; HerkeseYekYasalcilik ancak ve ancak Allah'in insana tanidigi Yasama Hakki'na ship cikmasiyla olusturacagi CokYasal-SPEsel (sosyo-politiko-ekonomiksel) bir ortam olusturarak iflasa suruklenebilir.