Popüler Yayınlar

5 Mayıs 2013 Pazar

Türkiye küresel düzen ve arabuluculuk


5 Mayıs 2013


11-12 Nisan tarihlerinde
‘Efektif Arabuluculuğun Anahtarları: İçeriden Perspektifler'
 temasıyla Türkiye'nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen ikinci İstanbul konferansında pratisyen ve teorisyenler arabuluculuk konusunda karşılıklı görüş alışverişinde bulunma şansı elde etti.
İstanbul Konferansı'nda arabuluculuğa dair yapılan kavramsal tartışmalar önümüzdeki günlerde rapor haline getirilip bir BM belgesi olarak benimsenecek. 

Küresel norm oluşumuna yapılan bu katkı Türk dış politikasının dönüşümü açısından önemli bir örnek sunuyor. 

Türk dış politikasındaki dönüşümün somut bir şekilde gözlemlendiği alanlardan birisi Türkiye'nin arabuluculuk girişimleridir. 

Türk diplomasisi kendisini yakından ilgilendiren bölgesel sorunlarda olduğu kadar yakın havzasının dışındaki krizlerde de taraflar arasında arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık gibi farklı mekanizmaları kullanarak barış ve istikrara katkıda bulunmayı hedefliyor. 

Özellikle Arap baharı öncesinde yumuşak güç kavramı üzerinden geliştirilen okumalarda Türkiye'nin bu alanda attığı adımlar takdirle karşılandı ve bölgesel ve küresel ölçekte görünürlüğünün artmasına katkıda bulundu. 

Balkanlar'da yürütülen Sırbistan-Bosna Hersek ve Sırbistan-Hırvatistan üçlü süreçleri, Afganistan-Pakistan arasında yürütülen faaliyetler, Irak veya Filipinler'deki barış süreçlerinde Türkiye'nin yapıcı katkıları takdirle karşılandı.

Her ne kadar İsrail'le ikili ilişkilerindeki gerilim, Ortado-ğu'da yaşanan dönüşüm sürecinde Suriye politikasındaki kırılma veya İran nükleer meselesindeki değişen tutumu nedeniyle Türkiye'nin kendisine arabuluculuk imkânı tanıyan zemini kaybettiği yönünde eleştiriler olsa da, dış politika yapıcıları bu alandaki faaliyetlerini sürdürmeye kararlı duruyorlar. 


Geçtiğimiz günlerde Sudan ile Güney Sudan arasında başlatılan üçlü süreç veya Somali ve Somaliland devlet başkanları arasında Türkiye'nin himayesinde gerçekleştirilen görüşmeler Türkiye'nin bu yönde katkısını sağlamak için çalışmaya devam edeceğinin göstergeleri olarak yorumlanabilir. 

Türkiye'nin arabuluculuk çabaları dış politikasında yaşadığı dönüşümü küresel sistemin yeniden yapılandırılması yönündeki söylemi ile nasıl örtüştürdüğünü göstermesi açısından da önemli. 

Arabuluculuk Türk dış politikasında kalkınma yardımı, barış inşası, demokrasi vurgusu, vb. diğer liberal araçlara benzer şekilde önemi artan bir araç ve Türkiye bu alanda kendine has bir yaklaşım geliştirmek ve kurumsallaşmaya gitmek gibi bir meydan okuma ile karşı karşıya. 

Uluslararası düzeyde yapılan tartışmalarda ‘yükselen güç' Türkiye'nin özcü bir tavır geliştirip bu alanlardaki mevcut yaklaşımlara ve geleneksel aktörlere sırtını dönerek nev'i şahsına münhasır bir yol takip edeceği veya bu yeni rollerin mevcut iktidar ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile sınırlı olduğu ve kalıcı olmayacağı bazen vurgulanıyor. 

Türkiye şimdiye kadar bu beklentilerin aksine cari evrensel normları ve kurumları toptan reddetmekten ziyade onların Batı-dışı dünyadan girdileri de dikkate alarak çok-taraflı katılımcı süreçlerle revizyonunu savundu. 

Aynı zamanda, Türkiye bu yeni araçlara olan ilgisinin konjonktürel bir hevesten öte kalıcı bir stratejik tercihi yansıttığını gösteren kurumsallaşma arayışlarını da içerde ve dışarda hayata geçirmeye çalışıyor.  

Arabuluculuk alanındaki girişimler dış politikadaki bu dinamikleri gözlemlemek için önemli ipuçları sunuyor. Türkiye güncel tartışmalarda üzerinde durulduğu şekliyle sadece sahadaki aktivizmi ile ön plana çıkmıyor, aynı zamanda arabuluculuk etrafında uluslararası alanda farkındalık yaratma, norm oluşumu ve kapasite inşasına da katkıda bulunmayı hedefliyor. 

Finlandiya ile birlikte 2010 yılında BM bünyesinde geliştirdiği Barış İçin Arabuluculuk -Arabuluculuğun Dostları- inisiyatifi ile Türkiye, BM'nin arabuluculuğa dair mevcut mekanizmalarını desteklemeyi ve sahada faaliyet gösteren arabulucuların daha etkin çalışabilmesi için çerçeve normlar oluşturmayı hedefliyor. 

Arabuluculuk konusunda faaliyet gösteren geleneksel batılı aktörlerin yanı sıra bu alana yeni giren aktörleri de içine alan bu platform farklı kültürlerin ve siyasi sistemlerin birikimini harmanlayarak daha evrensel bir arabuluculuk anlayışının geliştirilmesine katkıda bulunmayı hedefliyor. 

Halihazırda 44 ülke ve uluslararası örgütün katıldığı platform, şimdiye kadar BM Genel Kurulu'nda bu konuda değişik kararlar alınmasını sağladı ve 2012 yılında alınan bir kararla etkin arabuluculuk konusunda yönerge de oluşturuldu. 


Bu çabalara paralel olarak Türkiye içeride ve dışarıda arabuluculuk alanında bilgi üretimini ilerletmeye çalışıyor. Son iki yıldır Türkiye'nin BM kapsamında İstanbul Arabuluculuk Konferansı'na yaptığı ev sahipliği bu çalışmaların amiral gemisi niteliğinde. 


Bu konferans etrafında yapılan tartışmalar Türkiye için iki farklı süreç arasında kurduğu paralellik açısından önemli bir deneyim sunuyor: bir yandan Türkiye'nin kendi tecrübe ve birikimi üzerinden özgün ve entegre bir arabuluculuk yaklaşımı geliştirme arayışına katkıda bulunuyor; öte yandan ise Türkiye'nin uluslararası düzeyde faaliyet gösteren akademisyen ve uygulayıcıların sahadan getirdikleri tecrübe ile akademik literatürü birleştirerek bu alanda daha etkin metot arayışlarından faydalanmasını sağlıyor. 

Öte yandan, İstanbul'da BM şemsiyesi altında Türkiye'nin ev sahipliğini yaptığı bir kurumsal oluşuma gidilmesi konusunda çalışmalar sürerken, Dışişleri Bakanlığı içerisinde arabuluculukla ilgili bir birimin oluşturulması süreci devam ediyor. 


Aynı şekilde İstanbul konferansı kapsamında yürütülen çalışmaların yanı sıra farklı üniversitelerden, araştırma kuruluşlarından, kamu kurumlarından ve sivil toplumdan uzmanların katılımıyla gerçekleştirilen toplantı ve çalıştaylar da düzenleniyor. 

Üniversitelerde arabuluculuk konusunda programlar arttığı gibi konuya ilişkin yapılan yayınlar da artıyor. Bu çalışmalar Türkiye'nin arabuluculuk konusunda entelektüel ve kurumsal kapasitesini ortaya koyup özgün bir Türk yaklaşımının temellerini atmak için önemli bir fırsat sunuyor.

Fakat Türkiye'nin bu alandaki rolünün sınırlarını çizmek, özgün bir Türk yaklaşımının unsurlarını belirlemek ve sürdürülebilir bir kapasite inşa edebilmek için gidilecek epey yolun olduğu anlaşılıyor. 


Kavramsal düzeyde ve uygulamada arabuluculuğu bir yandan Türkiye'nin önemli bir birikime sahip olduğu barış inşası, ulusal uzlaşı, kalkınma yardımı gibi benzeri faaliyetlerden ayrıştıran, öte yandan onlarla uyumlu bir biçimde çatışma çözümü yaklaşımının bir unsuru olarak gören çerçevenin oluşması şart. 

*Doç. Dr., TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniv.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder