20 Nisan 2012
Ülkelerin çoğunun, birçok durumda devletin de içinden doğduğu, ayırt edilebilir bir iç bölgesi mevcuttur.
Çoğu
zaman, ülkenin başkenti bu iç bölgededir. Buradan daha uzak olan yerler, halklarının farklı bir dil konuşabildiği ve iç bölge tarafından yönetilmekten huzursuz olduğu, çoğunlukla ülkeye daha sonradan katılmış bölgelerdir.
Kosova'daki trajedi, kısmen, onun Orta Çağlarda Sırbistan'ın iç bölgesi olmasıydı ama 1839'da Türklerin fethetmesinden sonra, Sırplar kuzeye doğru kaydı ve Kosova, yavaş yavaş bir Arnavut çoğunluğu haline geldi.
Toltekler, Aztekler ve Spaniardlar tarafından kurulmuş ve güçlendirilmiş olan Meksiko Vadisi de, Meksika'nın iç bölgesidir.
Merkezi Paris olan ve egemenliğini, dilini ve kültürünü ulusal birliği tamamlamaya yönelik bir bakış açısıyla yayan Fransa, tam bir iç bölge örneğidir.
Süreç yavaş gelişmiş ve henüz tamamlanmamıştır. 19. yüzyılda bölgelerde tuhaf lehçeler konuşuluyordu.
Yeni bir eğitim politikasıyla, Paris tarafından yönlendirilen öğretmenler ordusu "köylüleri Fransız'a" dönüştürmek üzere Fransa'nın dört bir yanına dağıldı.
Merkezden uzak bazı bölgeler, hâlâ Paris'e öfke beslemektedirler. Brittany, Korsika ve Longuedoc, yerel lehçe ve bölgesel kültürlerini canlı tutmak için uğraşmaktadır.
Bir devletin toprakları üzerindeki örgütlenme biçimi, yerel ve bölgesel örgütlerin yetkilerinin kısıtlılığı ya da genişliği yani iç bölgenin merkezi olan başkentle olan ilişkileri merkez-çevre gerilimlerini artırır ya da azaltır.
Monarşik devirlerden bu yana, bir genelleme olarak Fransa'daki sistem Britanya'dan daha üniter bir sistemdir. Fransa'da 'departement'ler (bölgeler) belli ölçüde özerkliğe sahiptirler.
Fransız kralları bölgesel farklılıkları silmeye çalışıyorlardı ama kimi zaman yaptıkları, yerel öfkeleri daha da artırmaktı. Napolyon, bu merkezileştirici ve homojenleştirici modeli sona erdirdi.
Tarihi illeri ilga etti ve yerlerine adını nehirlerden alan ve "departement" denen daha küçük birimler ihdas etti.
Ülkede 96, denizaşırı bölgelerde 4 "departement" merkezden atanan valiler tarafından yönetilmektedir. 1982'de, Mitterrand, valilerin yetkilerini azaltan ve yerel özerkliği artıran bir yasa çıkardı.
İller ve bölgelerdeki seçilmiş meclisler eğitimde, kent ve bölge planlaması ve geliştirilmesinde, mesleki eğitimde ve konut sorunlarının çözümünde politika oluşturma ve vergilendirme yetkilerini elde ettiler.
Kısa süre sonra, yerel ve bölgesel yönetimler daha da önem kazandı. Bölgesel meclis seçimlerinde rekabet arttı. Yerel vergilerin değerlendirilmesi büyük ölçüde farklı ve yenilikçi hale geldi.
Fransa'da bölgeler, kendilerini refaha ulaşma stratejilerini geliştirmek suretiyle bir ölçüde Amerikan eyaletleri gibi hareket etmeye başlamışlardır.
Fransa'da ayrıca Korsika özel statülü bölge olup, daha geniş yetkilere sahip parlamentosu bulunmaktadır. Alsace-Moselle bölgesinde ise çok hukukluluk söz konusu olup, Alman kanunları uygulanmaktadır.
BÖLGESEL AYRILIKÇILIĞIN NEDENLERİ
Alman iç bölgesi ise çok daha az belirgindir. Orta Çağ'daki birçok Alman devletçiği, egemenliklerini ve lehçelerini uzun bir süre korumuşlardır.
Prusya, 19. yüzyılda Alman birliğine öncülük etmiş ve Berlin, gerçekten de iç bölgenin başkenti haline gelmiştir.
Ama pek çok bölge de Prusya'ya daha az bir saygıyla uyum sağlamıştır. Bavyera ve Rhineland gibi Katolik bölgeler, Prusya'nın otoriterliğinden ve Protestanlığından hoşlanmamıştır.
Almanya, günümüzdeki federalizme yol açmış bir faktör olan bir bölgenin, kendisinin farklı olduğu duygusu tarafından (partikülarizm) bölünmüş şekilde kalmıştır (Land'lar).
Nazizm, kısmen, bütün Alman bölgelerini çılgınca bir milliyetçilik yoluyla merkezin kontrolü altına sokmayı amaçlayan zoraki bir gayret olarak yaşanmıştır.
İngiltere, Birleşik Krallık'ın iç bölgesi olmuştur. Britanya, İskoçya ve Galler'in işgaline dair uzun Kelt anılarına sahiptir.
Galler, Orta Çağ'dan beri İngiltere'nin bir parçası olmuştur. İngiltere ve İskoçya tahtları, 1603'te birdi ancak 1707'de iki ülke Londra'da tek parlamento için anlaştı.
Ancak eski öfkeler yok olmadı. Galler ve İskoçya, kendilerini sömürülmüş hissettiler. Çünkü İngiltere'den daha yoksuldular.
Bu duygulardan yararlanan İşçi Partisi, Galler ve İskoçya'da üstün durumdaydı. 20. yüzyılda İşçi Partisi'ne oy vermek bir bölgesel milliyetçilik biçimiydi (merkez-çevre gerilimi).
1960'larda Plaid Cymru Galler Partisi ve İskoç Nasyonalist Parti büyümeye başladı ve her ikisi de Parlamento'da birkaç sandalye kazandılar. 1970'lerde başlayarak, bölgesel milliyetçilik Galler ve İskoçya'nın yanı sıra pek çok ülkede büyüdü.
Fransa'da Korsikalılar ve Bretonyalılar, Kanada'da Kebekliler, İspanya'da Basklar ve Katalanlar, Türkiye'de Kürtler. 1990'larda, Sovyetler Birliği ve Yugoslavya dağıldı. Bölgesel ayrılıkçılığın çeşitli nedenleri vardır.
Yerel milliyetçiler, farklı olan dillerine ve kültürlerine vurgu yaparlar ve bunların okullarda okutulmasını, devletle olan ilişkilerinde, ticaret ve ekonomide kendi dillerini kullanmak isterler.
Ekonomik bakımdan merkez tarafından geri bırakıldıklarını belirtirler. Modern devletin büyüklüğü, uzaklığı ve bölgeye ilişkin önemli kararların bölgenin dışında alınması eleştiri konusudur.
Ve çoğunlukla için için yanan şey ise bir zamanlar kendi kimliğinden mahrum bırakılan bir bölgenin tarihsel kızgınlığıdır. Yerel milliyetçilik, çoğu zaman kendi yollarını açmak için şiddete ve silaha başvurur.
Ancak Britanya'da İskoçya ve Galler bakımından bu böyle olmamıştır. İskoçya'da yükselen milliyetçilikte ekonomik faktör rol oynamıştır.
1960'larda Kuzey Denizi'nde petrol bulunması İskoçya'yı kendi kendini yönetme konusunda etkilemiştir. Galliler içinse en önemli mesele dil olmuştur (Antik Kelt dili olan Cymric).
Gal dili, resmi dil bulunmayan Britanya'da İngilizce ile birlikte fiili resmi dildir. Bir ülkede resmi dilin bulunmayışı anlamlıdır. Çünkü resmi dil bölgelerin ihtiyacına göre hayat tarafından belirlenir.
Büyük oranda merkezileşmiş üniter bir devlet olan Britanya, 1997 seçiminden sonra Tony Blair'in İskoçya ve Galler'e özerklik tanıması ve 1999'da Kuzey İrlanda'nın (Ulster) özerk yönetim elde etmesiyle daha az merkezi bir hale gelmiştir.
Kuzey İrlanda'daki yerel milliyetçiliğin nedeni ise diğerlerinden farklıdır.
İrlanda Cumhuriyeti ile birleşmeyi savunan milliyetçi Katoliklerle Londra ile birliğin devamını isteyen Protestan güçler arasındaki mücadelede Paskalya Cuması Anlaşması ile bir iktidar paylaşımı mutabakatına ulaşılmış olmasına rağmen "Serbest İrlanda Cumhuriyeti ile birleşmeli mi?" temel sorusuna cevap bulunamamıştır.
Britanya'daki bu gelişme yarı-federalizm anlamına gelmektedir. İskoçya halkının yarısı halen tam bağımsızlık istemektedir.
Blair hükümeti zamanında, ayrıca İngiltere çapında görevleri ekonomik büyüme olan 8 bölgesel kalkınma bürosu kurulmuştur. Bu bürolar siyasi birimlere dönüşebilmektedir. Üniter sistemler yarı-federalizme doğru evrilmektedir.
YETKİLERİN BÖLGELERE DAĞILTILMASI OTORİTERLEŞMEYİ ÖNLER Mİ?
Sovyetler Birliği, Slav asıllı iç bölgesi ile Slav olmayan uzak bölgeleri arasındaki muazzam uçurumun simgesi olmuştur. Sovyetler Birliği, bir sömürge imparatorluğu tipindeydi.
Rusya'nın, Belarus'un ve Ukrayna'nın Slav asıllı iç bölgeleri, Avrupa ile Asya'nın buluştuğu yerde geniş bir kuşak üzerine oturuncaya kadar, Tatarları, Türkleri ve İsveçlileri geri püskürtmüştür.
19. yüzyılın ortalarında Rusya, Orta Asya'nın Müslüman-Türk halklarının çoğunu egemenliği altına almıştı. Ruslaştırma politikaları imkânsızı denemiş ve Moskova'ya karşı milliyetçi nefreti beslemiştir.
Sovyetler Birliği'nden geriye kalan Rusya Federasyonu, hâlâ, Çeçenistan gibi ayrılmaktan memnun olacak ülkeleri bünyesinde barındırmaktadır.
Rusya Federasyonu, 83 bölgeden oluşuyor. Her bölge Federal Konsey'de eşit temsile sahip.
Her bir bölgenin farklı derecede özerkliği bulunuyor. 46 oblast'ta (idari bölge) atanmış yönetici ve bölgesel yasama organı var.
21 cumhuriyetin (otonom bölge) kendi anayasası, parlamentosu ve başkanı mevcut.
Her otonom bölgenin, Rusçanın yanı sıra bölgesel resmi dilleri bulunması kabul edilmiş.
Dağıstan'da Rusçanın yanı sıra 13, Karaçay-Çerkesya'da 4, Kabarday-Balkarya'da 2 resmi dil kullanılıyor.
Ayrıca bir Yahudi otonom bölgesi ve iki adet Federal kent (Moskova, St. Petersburg) bulunuyor. Rusya Anayasası'nın 68. maddesi, otonom bölgelere, yetki devirlerine ve bölgelerde Rusçanın yanı sıra bölgesel dilleri resmi dil olarak kabul etmeye imkân veriyor.
İç bölgeden bölgelere yetki devredilmesinin Türkiye'nin genel demokratikleşme, birey ve sivil olma meselesi olduğu açıktır.
Bunun dışında Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde etnik kimlik, dil, kültür inkârına dayalı, şiddet ve baskı yöntemli Türkleştirme politikalarının yarattığı ve dayattığı tarihsel süreç dünya örneklerinde görüldüğü gibi (Ayrıca 31 Mart 2012 tarihli Zaman Gazetesi'nde yayımlanan "Özerklik ve anadille yaşamak" isimli yazıma da bakılabilir) bu bölgeler bakımından özerklik ve anadille yaşamak konularını iç içe geçirerek siyasetin ve toplumun önüne getirmiştir.
Yapılması düşünülen yeni anayasanın bam teli burasıdır.
Her şeyin iç bölgede toplandığı ve dağıtıldığı otoriter bir rejimden, yetkilerin bölgelere dağıtıldığı, bireyin karar alma süreçlerine daha yakından ve etkin olarak katıldığı gerçek bir demokrasiye geçişin imkânı burada yatmaktadır.
Hükümetin yeni anayasa inşa sürecinde bu mesele hakkında herkesin her türlü görüşü ifade edebileceği bir özgürlük ortamının oluşmasını sağlaması gerekmektedir.
Dünyadaki gelişmelerden ve yaşananlardan alınacak dersler bulunmaktadır.
Siyaset kadroları ve entelektüeller halen meseleyi belediyelerin yetkilerini artırma olarak düşünmekte, toplumun gerçek ihtiyaçlarını anlamak ve yorumlamaktan çok, kırmızıçizgilerin dışına çıkmamaya gayret göstermektedirler.
*Emekli Askerî Hâkim, Fatih Üniversitesi Öğretim Üyesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder