Halil Berktay'ın kapağını açtığı kirli çamaşır sandığı, Sol'u çok rahatsız etti.
Omerta, gizli-kapaklı işler yapan mafyaya özgü bir tabir. "Susma yasası" anlamına geliyor. Karşılıklı olarak birbirini öldürenler bile, olay polise intikal edince susuyor. Herkesin bildiği gerçek, ortak bir suskunlukla gizleniyor.
Problemi kendi aralarında belirledikleri kurallara göre çözüyorlar. 1 Mayıs 1977'de, Taksim Meydanı'nda olanlarla ilgili Sol, CHP'den radikal silahlı gruplara kadar uzanan geniş bir yelpazede bu kuralı uyguladı.
Halil Berktay'ın tek başına yaptığı bu 35 yıllık "omerta"yı bozmak anlamına geliyor. "Sol, bu rezillikten koca bir mağduriyet efsanesi üretti" sözü, omertayı tarihe gömdü.
İlk konuşan olmak büyük cesaret ister. Yük artık tek başına Berktay'ın omuzlarında değil. Peşinden vicdanı olan herkes gerçeği ifşa etmeye girişti. Gün Zileli ve Oral Çalışlar, Berktay'ın açtığı yolu genişletti.
Herkes 1 Mayıs 1977'de karanlık güçlerin, miting alanındaki kalabalıklara ateş açtığını ve sonunda 37 kişinin hayatını kaybettiği bir katliam yaşandığını sanıyordu.
Peki, gerçekte ne olmuştu? 1 Mayıs 1977'de yaşanan facia, sol fraksiyonlar arasında bir çatışmanın eseri idi. Çin ve Arnavutluk çizgisindeki fraksiyonlar ile Sovyetler Birliği'ne yakın duran TKP'nin kontrol ettiği DİSK arasında günler öncesinden gerginlikler yaşanıyor.
DİSK, bu grupları Taksim Meydanı'na almayacağını ilan ediyor. Olay günü bu gruplar, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in konuşması sona ermek üzereyken önlerindeki barikatı silah kullanarak zorluyor.
Bunun üzerine herkes silaha sarılıyor. Bu işte devletin parmağı var mı? Ortaya dökülen bilgiler dışarıdan bir müdahale olsa bile bu müdahalenin bile sol gruplar eliyle yapılmış olabileceğini gösteriyor.
Aslî sebep devlet operasyonu değil, solun kendi arasında hesaplaşması. Ama bu rezillik Sol'un taşıyamayacağı kadar ağır bir yük haline geliyor.
Sonra, oturup bu rezilliği gizleme ve "devlet katliamı" veya "ABD ajanları" tezi üzerinde uzlaşma sağlanıyor. Halil Berktay'dan önce, doğrudan olaydan sonra sıcağı sıcağına yazılanlara ve söylenenlere bakınca gerçek ortaya çıkıyor.
Bu omerta sözleşmesinin olaydan birkaç gün sonra yapıldığı anlaşılıyor. Gerçek o gün sıcağı sıcağına söylenenlerde ve gazetelerde yer alan haberlerde var.
En önemli söz, mitingin evsahibi olan Kemal Türkler'e ait. Kemal Türkler bu katliamın sorumlusu olarak doğrudan "Maocu saldırganları" suçluyor.
Sıcağı sıcağına verilen gazete haberleri bile, gizlenen gerçeği olduğu gibi veriyor. 2 Mayıs 1977 tarihli Milliyet:
"Birden olanlar oldu: Günlerden beri DİSK'i ve ona bağlı kuruluşları Moskova'ya bağlılıkla, revizyonist olmakla suçlayanlar mitinge girmek için yarma hareketine giriştiler. Kendilerine engel olunca da silahları çekip ateş ettiler. Karşı taraf mukabele edince ortalık karıştı, 'büyük panik' başladı."
Bilanço: 5'i kurşunla olmak üzere (biri polis) geri kalanı izdihamdan olmak üzere toplam 37 kişi ölüyor. Aynı haberde görgü tanıklarının, Intercontinental Oteli önünde "Halklara özgürlük" diye bağıran bir grubun ateş açarak çatışmayı başlattığını söylüyor.
Bugün sola sempati duyanlar, Enver Hoca'nın Arnavutluk'u, Çin'in Mao sonrası Dörtlü Çete'sine paralel duruşu sergileyen Maocu Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu ve Halkın Birliği (diğer grupların "Halkın Sülalesi" diye aşağıladığı) ve Moskova çizgisinde yer alan TKP'yi ve DİSK'i ve aralarındaki ölesiye rekabeti kavramakta zorluk çekerler.
70'li yıllarda solcular sadece milliyetçi-ülkücüleri değil birbirlerini de öldürdüler. 1 Mayıs 1977'de gerçekte olanlar, Sol'un her fraksiyonunu içine alan bir omerta haline geldi.
Bu omertanın bozulması, eski tüfek solcular tarafından bir felaket olarak algılanıyor. Ümit Kıvanç'ın Taraf'tan hüzünlü ayrılışı, bu algının en masum örneklerinden biri.
Ama sol, en çok ihtiyaç duyduğu şeyle, yeni gerçeklerle tanışıyor. Bu omertanın artık geride kalması hem sol, hem de Türkiye için önemli bir dönüm noktası olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder