Popüler Yayınlar

26 Nisan 2013 Cuma

2015 yaklaşırken Azerbaycan’ın tutumu

26 Nisan 2013


Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini sadece manevi temeller esasında değerlendirmeye çalışmak eksik bir yaklaşımdır. Bu ilişkilerde manevi değerlerin önemli rol oynamadığı anlamına gelmez.

  Fakat bu manevi duyguları devletler arasında stratejik ilişkilere dönüştüren önemli hususlar vardır. Bunlardan en önemlisi iki devletin ve halklarının çıkarlarının örtüşmesidir.

Bu anlamda hiçbir devletin Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine zarar verememesinin temelinde veya Azerbaycan-Türkiye ilişkilerini diğer Türk cumhuriyetleri arasındaki ilişkilerden farklı kılan en önemli husustur. İkili ilişkiler ve bölgesel perspektif açısından iki devletin çıkarlarının örtüştüğü, adeta onları birbirine muhtaç kılan birkaç gelişme vardır. Rusya konusunda, İran konusunda işbirliği yapmasalar bile tavırları örtüşüyor. Enerji konusunda da durum farklı değildir.

     Azerbaycan ve Anadolu coğrafyasındaki devletler 15. yüzyıldan itibaren rekabet içinde oldular. Çok ilginçtir ki, bu rekabet her iki halkın Ermeni saldırılarına maruz kaldığı XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra işbirliğine dönüştü. XIX. yüzyılın sonunda başlayan ve Azerbaycan Halk Cumhuriyeti döneminde en üst düzeye varan müttefiklik Ermeni ve Rus tehdidine karşı yönelen "savunma karakterli" ortaklık olmuştur.

Her iki devlet Ermenilerin ayrılıkçı saldırılarına maruz kalmış veya Ermeniler her iki devlete karşı kullanılmıştırlar. Dolayısıyla Türklük bilincinin yanı sıra Ermeni saldırıları da iki devletin müttefik olmasında önemli rol oynamıştır. XIX. yüzyılın sonunda ortaya çıkan Ermeni terör örgütlerinin hedefinde hem Anadolu Türkleri hem de Azerbaycan Türkleri vardı.

Ayrıca hem Anadolu coğrafyasında hem de Azerbaycan'da yaşayan Ermeniler yabancı devletlerle işbirliği sürecine girerek yüzlerce yıl bir arada yaşayan komşularına saldırmasına neden olmuştur. Bu tarih Anadolu ve Azerbaycan Türklerinde "Ermeni nefretinin" ortaya çıktığı tarihtir ve bu durum günümüze kadar devam edegelmiştir. 

    1920 yılında Sovyetler Birliği kurulduğu zaman Azerbaycan, Ermenilerle bir birlik içinde yaşamıştır. Bu olay aynı zamanda Türkiye ile Ermeniler arasında  uzun süreli bir ayrılığa sebep olan 1915'ten sonra ikinci büyük olay olmuştur.

Sovyetler döneminde Azerbaycan Ermenilerle 70 yıl bir arada yaşarken Türkiye Türkleri ile Ermeniler arasında iletişim kopmuş oldu.  70 yıl boyunca Anadolu Türklerinin Ermeni hafızası eskimeye başlarken, Azerbaycan Türkleri Ermeni hafızasını her defasında tazelemiş oldu.

    Bu zaman zarfında Azerbaycan, Ermeni saldırılarına maruz kalmaya devam etti. Hiç bitmek bilmeyen Karabağ iddiaları, 1948 yılında SSCB'nin güvenlik endişeleri nedeniyle 100 binlerce Azerbaycan Türk'ünün Ermenistan'dan kovulması ve tekrar 1980'li yıllarda başlayan Ermeni saldırıları. 1988-1994 yılları arasında Karabağ'ın işgali Azerbaycan'da Ermeni hafızasını yenilemiş oldu. Ermenilerin Karabağ saldırıları Anadolu Türk'ünün de Ermeni hafızasını tazelemiş oldu.

    Karabağ işgali ve yaşanan katliamlar dışında Sovyetler Birliği'nin dağılması Ermeni meselesi açısından Türkiye'yi iki şekilde etkiledi. Artık Batı'nın Türkiye'ye eskisi kadar ihtiyacı olmadığı için Türkiye üzerinde Ermeni sorunu konusunda baskılar artmaya başladı. Ermenistan devleti ortaya çıktığı için doğrudan bir devlet bu işi üstlenmiş oldu ve 1915 olaylarının soykırım olarak tanınmasını Bağımsız Bildirgesi'ne bir ulusal hedef olarak koydu. Bu durum aynı zamanda Türkiye ve Azerbaycan'ın Ermeni tehdidi karşısında birleşmesine neden olmuştur.

    Fakat bu dönemde Türkiye'nin farklı dış politika önceliklerinin yaranması bir ikilem ortaya çıkarmıştır. Birinci Körfez Savaşı, AB üyeliği ve Yunanistan-Kıbrıs meselesi Türk dış politikasının gündemini işgal ederken, Azerbaycan Karabağ nedeniyle uluslararası alanda Ermeni baskısını ve ona karşı yöneltilen adaletsizliğe daha çok önem vermeye başladı.

Karabağ, Azerbaycan'ın bir numaralı dış politika sorunu olduğu ve bu meseleyi uluslararası alana taşıyan Ermeni diasporası olduğu için Azerbaycan onlarla uğraşmak zorunda kaldı. Çünkü Azerbaycan'da yönetim ve insanlar Karabağ'ın işgalinde Ermeni diasporasının propaganda çalışmalarının önemli rol oynadığını düşünmekteydi.

Özellikle toprağı işgal olunan Azerbaycan'ın 1992 yılında ABD Kongresi tarafından Özgürlüklere Destek Yasası'na karşı 907 sayılı ek düzenlemeye maruz kalması Azerbaycan'da ciddi bir direnç duygusu yaratmış ve Ermeni diasporasına karşı etkili mücadelenin yolları araştırılmıştır.

Dolayısıyla Ermeni diasporası meselesi Azerbaycan'da devlet düzeyinde bir sorun haline gelirken, Türkiye'de sadece Dışişleri ve konunun uzmanları konuya önem vermiştir. Azerbaycan'da ise devlet bütün aygıtları ile Ermeni diasporasının propaganda çalışmalarını yenmeye çalışmıştır. 2002'de Azerbaycan'da kurulan Diaspora Komitesi'nin en önemli çalışma alanı Karabağ konusunda adaletli propaganda çalışması yürütecek örgütleri desteklemek ve faaliyetler yürütmek olmuştur.

    Türkiye için Ermeni diasporası ile mücadele etmek daha zorlaşmıştı. Çünkü Soğuk Savaş döneminde Ermeni diasporası 1915 olayları hakkında ciddi bir altyapı oluştursa da Karabağ konusunda bunu henüz tam başaramamıştı. Tam tersine BM Güvenlik Konseyi, İslam İşbirliği Örgütü ve Avrupa Birliği kararları Azerbaycan'ın pozisyonunu kuvvetlendirmiştir.

    Türkiye devlet olarak Ermeni diasporasına karşı çalışmalarını 2000'li yıllardan itibaren ciddiyetle yanaşmağa başlamıştır. Türkiye hükümetinin bu konudaki tavrı uluslararası alanda kendi aleyhlerine dönüşen süreci Ermeni açılımı ile durdurabilecek yönde olmuştur. Bu noktada Azerbaycan'la Türkiye'nin Ermeni diasporası taktiği farklılaşmaya başlamıştır.

2003 yılında Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev dış politikasının önceliği olan  Karabağ meselesini halletmek için "saldırı diplomasisi" anlayışını benimsemiştir. Türkiye Ermeni diasporasını parçalamak ve uluslararası baskıyı azaltmak için birtakım konularda pozisyonunu yumuşatmanın faydalı olacağını düşünürken, Azerbaycan bu konuda daha sert politikanın kendisi açısından adaletli sonuçlar doğuracağını düşünmüştür.
   
Azerbaycan saldırı diplomasisini Türk diasporası ile ortak şekilde yürütmeye çalışmıştır. Bu noktada 2007 yılında Azerbaycan'da Türk ve Azerbaycan diasporasının ortak toplantısı düzenlemiştir. Azerbaycan'da 2008 yılında yapılan Türk devletleri ortak toplantısının Sonuç Bildirisi'nde de Ermeni diasporasına karşı ortak mücadele bir madde olarak konulmuştur.

    Azerbaycan Ermeni diasporasına karşı mücadelede Karabağ işgalini özellikle de Hocalı'da yapılanların soykırım olarak tanıtılması için çalışmıştır. Bu vasıtalar şimdiye kadar etkili olmaya başlamıştır. ABD'nin New-Jersey, Georgia, Pennsylvania, Oklahoma, Arkansas, New-Mexico eyaletlerinin, bunun dışında Pakistan, Çek Cumhuriyeti, Meksika, Kolombiya, Bosna-Hersek parlamentolarının Hocalı'yı soykırım olarak tanıması ve Uluslararası Adalet Divanı'nın bulunduğu Lahey şehrinde Hocalı soykırımı için anıt yapılması, bu stratejinin başarılı olduğunun göstergesidir. Bu konuda Türk diasporası ile Azerbaycan diasporası başarılı işbirliği içinde olmuştur.

    Azerbaycan sadece Karabağ konusunda değil, özel ilişkileri olan ülkeler ile de 1915 olaylarının soykırım olarak tanınmasını engellemeye çalışmıştır. Fransa senatosunda "soykırımı inkarın cezalandırılması yasası"nın görüşüldüğü aşamada Fransız parlamenterleri Bakü'ye davet ederek görüşmeler gerçekleştirmiştir. Bu Ermeni diasporasında bu parlamenterlere karşı saldırı başlatılmasına neden olmuştur.

    2009 yılında yaşanan protokollar süreci Türk dış politikasında Ermeni meselesi açısından bir dönüm noktası olmuştur. Batı protokollerin onaylanmasını beklerken Türk dış politikası bu konuda daha da sertleşmiştir. Buna iki unsur sebep olmuştur. 1. Ermeni hafızası hâlâ tazeliğini koruyan Anadolu insanının protokollere karşı çıkması, 2. Ermenistan'ın ve Ermeni diasporasının Türkiye konusunda pozisyonunu yumuşatmaması, tam tersine 2015'e doğru sertleştirmesi.

    2015 yaklaşırken Ermeni diasporasının faaliyet yoğunluğu Azerbaycan'da da rahatsızlıkla karşılanıyor. Azerbaycan'da sözde soykırım meselesi ile Karabağ meselesinin çözümü arasında bir bağ kuruluyor. Bu anlamda 2015 öncesi Azerbaycan ve Türk diasporasının kuvvetli şekilde koordinasyonunun etkili sonuçlar vereceğine ihtiyaç var ve bu konuda karşılıklı olarak siyasi iradeyi pekiştirmeye ihtiyaç vardır. 

          *Dr., Cumhurbaşkanlığı Strateji Araştırmalar Merkezi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder