29 Nisan 2013 / İDRİS GÜRSOY
27 Mayıs 1960’ta
darbecilerin en önemli gerekçelerinden biri olan Tahkikat Komisyonu
raporu bugüne kadar hep sır olarak kaldı. Menderes’in avukatı Burhan
Apaydın’ın ölmeden önceki son arzusu, komisyon raporunun açıklanmasıydı.
180 sayfalık o rapora Aksiyon ulaştı.
Tahkikat Komisyonları kurulduğu
andan başlayarak günümüze kadar tartışma konusu oldu. Yassıada’da
üyelerin idamla yargılanma sebebi bu komisyonlardı.
Ancak Demokrat Partililerin defalarca ön raporun aynen okunması talebi Mahkeme Başkanı Salim Başol tarafından reddedildi.
Adnan Menderes ve Demokrat Partililerle birlikte Tahkikat Komisyonu Başkanı Ahmet Hamdi Sancar ve üyelerden bazılarını idamla yargılatan o rapor ve yazışmalar, Meclis’e gönderilen gizli 27 Mayıs belgeleri arasındaydı.
Aksiyon’un ulaştığı raporda, CHP ve basının halkı, öğrencileri ve orduyu tahrik ederek darbeye zemin hazırladığı öne sürülüyordu.
Raporun teklifler bölümünde, hükümet ve Meclis’in gerekli tedbirleri alması isteniyordu. “Polis güçlendirilmeli, yalan haber üreten merkezler bitirilmelidir.” deniyordu.
Önceki cumartesi 89 yaşında vefat eden Menderes’in avukatı Burhan Apaydın’ın da son arzusu raporun açıklanmasıydı.
Ölümünden birkaç gün önce Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e bir mektup yazarak bunu talep etmişti: “27 Mayıs hükümeti tarafından TBMM’de ‘Tahkikat Komisyonu’ adı ile geniş yetkilere sahip bir kuruluş meydana getirilmesi, Adnan Menderes’in Anayasa’yı çiğnediği ve vatan hainliği olarak tanımlanmıştır.
Hâlbuki ‘Tahkikat Komisyonu’, darbeden önce Meclis Başkanı’na rapor vererek olayların Demokrat Parti ve CHP tarafından değil, dış etkilerle hazırlandığını, ülkenin karışıklığa götürülmek istendiğini tespit etmiştir.
27 Mayıs’tan önce Meclis’e verildiği hâlde darbeciler bu raporu milletten gizlemişler ve komisyonu Menderes’in hürriyeti kısıtlayıcı bir girişimi olarak tanımlamışlardır.
Böylece 27 Mayıs darbesinin, hakikatleri ortaya koyucu değil de hakikatleri gizleyici bir yol izleyerek Türk milletini yanılgıya sürüklemek suretiyle yapıldığı ortaya çıkmıştır.
Bu rapor hâlen TBMM Başkanlık Arşivi’nde bulunmaktadır. İşbu dilekçemle birlikte bu raporun derhâl Türk milletine açıklanması gerekmektedir.” Peki, 180 sayfalık bu raporda neler vardı?
Raporun ilk bölümünde, 1946’dan itibaren CHP ve lideri İsmet İnönü’nün muhalefet usulleri, detaylı bir şekilde anlatılıyor.
CHP’nin Meclis’in meşruiyetini tartışmaya açtığı, hükümet otoritesini tahrip için çalıştığı örneklerle belirtiliyor. 1957 seçimlerinden sonra ana muhalefet partisinin sandıksız iktidara gelme yolları aradığı vurgulanıyor.
“Hükümet otoritesini ne surette olursa olsun sarsmak teşebbüsleri memleketin atisi bakımından büyük tehlikeler arz etmektedir fakat maatteessüf içleri iktidar hırsı ile yanmakta olan bir avuç insan her çareye başvuruyorlar.” deniyor.
Zile, Geyikli, Ankara ve Uşak’ta yıkıcı usuller kullanılarak, halkın kanunları çiğnemeye, polisle çatışmaya zorlandığı ifade ediliyor.
İsmet İnönü’nün daha 4 Aralık 1957’de “Bir memlekette ihtilal nasıl olur?” diyerek darbe felsefesini propaganda sahasına sürdüğü belirtilen raporda “CHP’nin iktidara gelmesinin yegâne çaresi memlekette bir karışıklık çıkmasıdır.” deniyor.
İnönü’nün konuşmalarından örnekler verilerek orduyu darbeye teşvik etmesi eleştiriliyor: “CHP başlıca iki yol tutmuştur. Birincisi, halkın hissiyatını tahrik.
İkincisi, yalan haberler uydurmak.” Yalan haberlerin amacı halkın hükümete teveccühünü önlemek ve hükümete husumeti artırmaktır.
Bir merkezden üretilen ve yayılan kışkırtıcı yalanlardan bazıları şöyle: “Hükümet, Amerikan yardımı alabilmek için Türk kızlarını Amerikalılara peşkeş çekiyor.”, “Hükümet, Amerikalılardan kan alarak milletin kanına zerk edip Amerikalılaştırıyor.”, “Hükümet memleketin en güzel yerlerini Amerikalılara satıyor.”…
“Talebeler tahrik edilmiştir”
Yalan haberlerin nasıl yayıldığı da şöyle anlatılıyor:
“1-Parti liderlerinin konuşmalarıyla.
2- Tebliğ, bildiri ve broşürlerle.
3- CHP’li gazetelerle.
4- Kulak gazetesi adı altında kurulmuş hususi ve gizli teşkilatla.
Kulak gazetesi, sadece İstanbul’da değil vilayetlerde de yapılanmış bir hücre teşkilatıdır. Gizli ve derin usullerle çalışmaktadır. Toplanan deliller yalan haberlerin bir merkezden çıkarıldığını açıkça ortaya koymaktadır.”
Komisyon üyeleri, İstanbul ve Ankara’da tanık ifadelerine başvurmuş, darbeye ortam hazırlamak için psikolojik savaş yürüten merkezin başında olduğu iddia edilen CHP’li emekli Albay Cemal Yıldırım’a da sorular sormuştu. Raporda, Cemal Yıldırım’ın egzantirik ve orijinal fikirlerinin ne olduğunun öğrenilemediğinin altı çiziliyor.
Tahkikat Komisyonu’nun raporu, yalan haberlerle ilgili örneklerle ihtilal şartlarının oluşturulduğunu açıkça ortaya koyuyor. Hiçbir ülkenin bu yıkıcı faaliyetlerden zarar görmeden kurtulmasının mümkün olmadığı dile getiriliyor. İnönü’nün beklediği ihtilalin bugüne kadar olmaması, halkın Demokrat Parti’ye olan güveni ile açıklanıyor.
Raporda, 1957’den 27 Mayıs 1960’a kadar meydana gelen Gaziantep, Kayseri Yeşilhisar, Ankara ve İstanbul olaylarının perde arkası da anlatılıyor.
CHP’lilerin halkı güvenlik güçlerine karşı kışkırttıkları öne sürülüyor, bunu teyit eder nitelikte tanık ifadelerine yer veriliyor.
İstanbul ve Ankara’da öğrencilerin, bazı hocalar ve CHP’liler tarafından yönlendirildiği ifade ediliyor:
“İstanbul’da kanın gövdeyi götürdüğü, yüzlerce ölü ve yaralının olduğu şeklindeki haberlerin arkasında da yine aynı merkez var.
Çok evvelden ve CHP mensupları tarafından yurtlar gezilmek sureti ile esasen alınmış olan ayaklanma tertipleri, bu yalan haberler sayesinde büsbütün genişlemiş ve bu defa Ankara’da ayaklanmalar görülmüştür.
Bazı CHP mensuplarının talebe arasında bulundukları ve talebeyi tahrik ettikleri tespit edilmiştir. Bunlar Ordu mebusu Ferda Güley, Ankara mebusu Ahmet Üstün, Adana mebusu Melih Küçüktepepınar, Ahmet Fırat, Maslahattin Yılmaztepe’dir. CHP milletvekili Turhan Feyzioğlu’nun ise bir gece önce talebe yurtlarını bir arkadaşı ile dolaştığı tespit edilmiştir.”
“İhtilal bir gün vuku bulacak!”
Raporda aynı yalan haberlerle ve yöntemlerle Harp Okulu öğrencilerinin de sokağa döküldüğü ve gösterilerin, aynı yerlerde ve saatlerde yapılmasının dikkat çekici olduğu belirtiliyor.
“Tertipçiler kim?” sorusuna şu cevap veriliyor:
“Tahkikatımızda ayaklanma hareketlerinin tertipçilerinin CHP idarecileri olduğunu gösteren delil ve emareler bulunmuştur.
Bütün bu hareketler, hükümet darbesi ve siyasi suikast teşebbüsleridir. Bu teşebbüsler tam teşebbüs denilen irca-ı safhaya kadar getirilmiştir.
CHP liderleri bir ihtilal çıkması için ellerinden geleni yapmışlar, her çareye başvurmuşlardır. İnönü, ‘şartlar tamam olunca ihtilalin vuku bulacağını’ Meclis kürsüsünden ilan etmiştir.
Bildirilen neticenin istihsali için CHP Genel Merkezi ve teşkilatı, talebeyi, halkı ve orduyu tahrik suretiyle şartları hazırlamaya çalışmışlardır.”
15 kişiden oluşan komisyonun raporunun sonunda, darbenin önlenebilmesi için bazı öneriler ise şöyle sıralanıyor:
“Ankara ve İstanbul’daki olaylar derhal durdurulmalıdır. Askerlerin siyasetle iştigali caiz değildir. Harp Okulu öğrencilerinin yürüyüşü tehlikeli bir teşebbüstür. Milli Emniyet Teşkilatı güçlendirilmeli, yalan haber yuvaları bulunup bertaraf edilmelidir.
Zabıta kuvvetleri takviye edilmelidir. Yıkıcı neşriyatı takip için bir hukuk heyeti kurulmalıdır. Devlet ve amme müesseselerinin daha tesirli çalışması için tedbirler alınmalıdır.
Basın yolu ile yalan haberlerin yayılması cezayi müeyyide altına alınmalı, cezalar artırılmalıdır. TBMM dahili nizamnamesinde değişiklik yapılarak gündem dışı söz talebi sağlam esaslara bağlanmalıdır.
Ordunun siyasete alet edilmesine dalalet edecek neşriyat ve teşebbüsler ve hareketler sıkı müeyyide altına alınmalıdır.”
Ancak Demokrat Partililerin defalarca ön raporun aynen okunması talebi Mahkeme Başkanı Salim Başol tarafından reddedildi.
Adnan Menderes ve Demokrat Partililerle birlikte Tahkikat Komisyonu Başkanı Ahmet Hamdi Sancar ve üyelerden bazılarını idamla yargılatan o rapor ve yazışmalar, Meclis’e gönderilen gizli 27 Mayıs belgeleri arasındaydı.
Aksiyon’un ulaştığı raporda, CHP ve basının halkı, öğrencileri ve orduyu tahrik ederek darbeye zemin hazırladığı öne sürülüyordu.
Raporun teklifler bölümünde, hükümet ve Meclis’in gerekli tedbirleri alması isteniyordu. “Polis güçlendirilmeli, yalan haber üreten merkezler bitirilmelidir.” deniyordu.
Önceki cumartesi 89 yaşında vefat eden Menderes’in avukatı Burhan Apaydın’ın da son arzusu raporun açıklanmasıydı.
Ölümünden birkaç gün önce Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e bir mektup yazarak bunu talep etmişti: “27 Mayıs hükümeti tarafından TBMM’de ‘Tahkikat Komisyonu’ adı ile geniş yetkilere sahip bir kuruluş meydana getirilmesi, Adnan Menderes’in Anayasa’yı çiğnediği ve vatan hainliği olarak tanımlanmıştır.
Hâlbuki ‘Tahkikat Komisyonu’, darbeden önce Meclis Başkanı’na rapor vererek olayların Demokrat Parti ve CHP tarafından değil, dış etkilerle hazırlandığını, ülkenin karışıklığa götürülmek istendiğini tespit etmiştir.
27 Mayıs’tan önce Meclis’e verildiği hâlde darbeciler bu raporu milletten gizlemişler ve komisyonu Menderes’in hürriyeti kısıtlayıcı bir girişimi olarak tanımlamışlardır.
Böylece 27 Mayıs darbesinin, hakikatleri ortaya koyucu değil de hakikatleri gizleyici bir yol izleyerek Türk milletini yanılgıya sürüklemek suretiyle yapıldığı ortaya çıkmıştır.
Bu rapor hâlen TBMM Başkanlık Arşivi’nde bulunmaktadır. İşbu dilekçemle birlikte bu raporun derhâl Türk milletine açıklanması gerekmektedir.” Peki, 180 sayfalık bu raporda neler vardı?
Raporun ilk bölümünde, 1946’dan itibaren CHP ve lideri İsmet İnönü’nün muhalefet usulleri, detaylı bir şekilde anlatılıyor.
CHP’nin Meclis’in meşruiyetini tartışmaya açtığı, hükümet otoritesini tahrip için çalıştığı örneklerle belirtiliyor. 1957 seçimlerinden sonra ana muhalefet partisinin sandıksız iktidara gelme yolları aradığı vurgulanıyor.
“Hükümet otoritesini ne surette olursa olsun sarsmak teşebbüsleri memleketin atisi bakımından büyük tehlikeler arz etmektedir fakat maatteessüf içleri iktidar hırsı ile yanmakta olan bir avuç insan her çareye başvuruyorlar.” deniyor.
Zile, Geyikli, Ankara ve Uşak’ta yıkıcı usuller kullanılarak, halkın kanunları çiğnemeye, polisle çatışmaya zorlandığı ifade ediliyor.
İsmet İnönü’nün daha 4 Aralık 1957’de “Bir memlekette ihtilal nasıl olur?” diyerek darbe felsefesini propaganda sahasına sürdüğü belirtilen raporda “CHP’nin iktidara gelmesinin yegâne çaresi memlekette bir karışıklık çıkmasıdır.” deniyor.
İnönü’nün konuşmalarından örnekler verilerek orduyu darbeye teşvik etmesi eleştiriliyor: “CHP başlıca iki yol tutmuştur. Birincisi, halkın hissiyatını tahrik.
İkincisi, yalan haberler uydurmak.” Yalan haberlerin amacı halkın hükümete teveccühünü önlemek ve hükümete husumeti artırmaktır.
Bir merkezden üretilen ve yayılan kışkırtıcı yalanlardan bazıları şöyle: “Hükümet, Amerikan yardımı alabilmek için Türk kızlarını Amerikalılara peşkeş çekiyor.”, “Hükümet, Amerikalılardan kan alarak milletin kanına zerk edip Amerikalılaştırıyor.”, “Hükümet memleketin en güzel yerlerini Amerikalılara satıyor.”…
“Talebeler tahrik edilmiştir”
Yalan haberlerin nasıl yayıldığı da şöyle anlatılıyor:
“1-Parti liderlerinin konuşmalarıyla.
2- Tebliğ, bildiri ve broşürlerle.
3- CHP’li gazetelerle.
4- Kulak gazetesi adı altında kurulmuş hususi ve gizli teşkilatla.
Kulak gazetesi, sadece İstanbul’da değil vilayetlerde de yapılanmış bir hücre teşkilatıdır. Gizli ve derin usullerle çalışmaktadır. Toplanan deliller yalan haberlerin bir merkezden çıkarıldığını açıkça ortaya koymaktadır.”
Komisyon üyeleri, İstanbul ve Ankara’da tanık ifadelerine başvurmuş, darbeye ortam hazırlamak için psikolojik savaş yürüten merkezin başında olduğu iddia edilen CHP’li emekli Albay Cemal Yıldırım’a da sorular sormuştu. Raporda, Cemal Yıldırım’ın egzantirik ve orijinal fikirlerinin ne olduğunun öğrenilemediğinin altı çiziliyor.
Tahkikat Komisyonu’nun raporu, yalan haberlerle ilgili örneklerle ihtilal şartlarının oluşturulduğunu açıkça ortaya koyuyor. Hiçbir ülkenin bu yıkıcı faaliyetlerden zarar görmeden kurtulmasının mümkün olmadığı dile getiriliyor. İnönü’nün beklediği ihtilalin bugüne kadar olmaması, halkın Demokrat Parti’ye olan güveni ile açıklanıyor.
Raporda, 1957’den 27 Mayıs 1960’a kadar meydana gelen Gaziantep, Kayseri Yeşilhisar, Ankara ve İstanbul olaylarının perde arkası da anlatılıyor.
CHP’lilerin halkı güvenlik güçlerine karşı kışkırttıkları öne sürülüyor, bunu teyit eder nitelikte tanık ifadelerine yer veriliyor.
İstanbul ve Ankara’da öğrencilerin, bazı hocalar ve CHP’liler tarafından yönlendirildiği ifade ediliyor:
“İstanbul’da kanın gövdeyi götürdüğü, yüzlerce ölü ve yaralının olduğu şeklindeki haberlerin arkasında da yine aynı merkez var.
Çok evvelden ve CHP mensupları tarafından yurtlar gezilmek sureti ile esasen alınmış olan ayaklanma tertipleri, bu yalan haberler sayesinde büsbütün genişlemiş ve bu defa Ankara’da ayaklanmalar görülmüştür.
Bazı CHP mensuplarının talebe arasında bulundukları ve talebeyi tahrik ettikleri tespit edilmiştir. Bunlar Ordu mebusu Ferda Güley, Ankara mebusu Ahmet Üstün, Adana mebusu Melih Küçüktepepınar, Ahmet Fırat, Maslahattin Yılmaztepe’dir. CHP milletvekili Turhan Feyzioğlu’nun ise bir gece önce talebe yurtlarını bir arkadaşı ile dolaştığı tespit edilmiştir.”
“İhtilal bir gün vuku bulacak!”
Raporda aynı yalan haberlerle ve yöntemlerle Harp Okulu öğrencilerinin de sokağa döküldüğü ve gösterilerin, aynı yerlerde ve saatlerde yapılmasının dikkat çekici olduğu belirtiliyor.
“Tertipçiler kim?” sorusuna şu cevap veriliyor:
“Tahkikatımızda ayaklanma hareketlerinin tertipçilerinin CHP idarecileri olduğunu gösteren delil ve emareler bulunmuştur.
Bütün bu hareketler, hükümet darbesi ve siyasi suikast teşebbüsleridir. Bu teşebbüsler tam teşebbüs denilen irca-ı safhaya kadar getirilmiştir.
CHP liderleri bir ihtilal çıkması için ellerinden geleni yapmışlar, her çareye başvurmuşlardır. İnönü, ‘şartlar tamam olunca ihtilalin vuku bulacağını’ Meclis kürsüsünden ilan etmiştir.
Bildirilen neticenin istihsali için CHP Genel Merkezi ve teşkilatı, talebeyi, halkı ve orduyu tahrik suretiyle şartları hazırlamaya çalışmışlardır.”
15 kişiden oluşan komisyonun raporunun sonunda, darbenin önlenebilmesi için bazı öneriler ise şöyle sıralanıyor:
“Ankara ve İstanbul’daki olaylar derhal durdurulmalıdır. Askerlerin siyasetle iştigali caiz değildir. Harp Okulu öğrencilerinin yürüyüşü tehlikeli bir teşebbüstür. Milli Emniyet Teşkilatı güçlendirilmeli, yalan haber yuvaları bulunup bertaraf edilmelidir.
Zabıta kuvvetleri takviye edilmelidir. Yıkıcı neşriyatı takip için bir hukuk heyeti kurulmalıdır. Devlet ve amme müesseselerinin daha tesirli çalışması için tedbirler alınmalıdır.
Basın yolu ile yalan haberlerin yayılması cezayi müeyyide altına alınmalı, cezalar artırılmalıdır. TBMM dahili nizamnamesinde değişiklik yapılarak gündem dışı söz talebi sağlam esaslara bağlanmalıdır.
Ordunun siyasete alet edilmesine dalalet edecek neşriyat ve teşebbüsler ve hareketler sıkı müeyyide altına alınmalıdır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder