Popüler Yayınlar

23 Nisan 2013 Salı

ENDÜLÜSLÜ ŞAİR

İskender Pala
i.pala@zaman.com.tr
Pek az medeniyet, Endülüs’ün ürettiği bilim ve fen kadar yüksek, harmanladığı sanat ve düşünce kadar derin, maruz kaldığı vahşet kadar da acı son ile anılabilir. 

Orada dimağları mest ü hayran bırakan zarif anlayışlar kalpleri melul u mahzun eden acılarla sona erdirilmiş, insanlık adeta bilgi ve zarafetten intikam alan kaba siyasete kurban edilmiştir.

Endülüs deyince nedense gözümün önüne zevk-i selim adlı nazeninin narin boynunu paslı ve kör bir balta ile kesmeye çalışan vahşi ortaçağ adamları gelir ve onların karşısında İbn Şüheyd’i hatırlarım mesela. Edib, şair ve devlet adamı İbn Şüheyd’i.

     Emevi hanedanının İber yarımadasındaki varlığı hiç şüphesiz yalnızca Tarık b. Ziyad’ın fetih askerleriyle tutunup kökleşmemiş; onları takip eden zamanlarda ülkeye hükmeden siyaset, bilim ve sanat adamlarıyla yoğrulup Endülüs olmuştu. İbn Şüheyd işte onlardan biridir.

Üç nesil vezirlik yapan asil bir ailenin çocuğu olarak Kurtuba’da doğduğunda (992) kulağına ezan ile birlikte manzum sözler okunmuş olmalı ki atadan toruna şair bir ailenin şair çocuğu olarak yetiştirilmiş, evde yapılan tarih sohbetlerini dinleyerek büyütülmüş, hayali masallardan ilham alarak düşünmüştür.

Bir çocuğa annesi hayali masallar anlatır, çağının en büyük tarihini (Tarih-i Kebir) yazmış dedesi de şiir ve edebiyat öğretirse o çocuğun tarihe ilgi duyması ve hayali hikâyeler anlatması ihtimal dışı mıdır?

İşte İbn Şüheyd’in kaderi. Ve elbette tahsil yaşına gelince şiir, edebiyat, tarih, fıkıh, felsefe ve tıp olmak üzere pek çok disiplinde durmadan öğrendi. Gençti ve bildikleriyle Emevi idaresinin dikkatlerini çekti, himayelerine girdi. Üç nesil, ta Abdurrahman el-Me’mûn’a kadar.

     İbn Şüheyd çok okuyordu, durmadan okuyordu. Doğu’da veya Endülüs’te ne kadar şair ve edib var ise eserlerini satın alıyor, aratıyor, bulduruyor, durmadan okuyordu.

Zamanındaki pek çok divan hafızasındaydı. Devrin ileri gelen devlet ricâli, ilim adamı, edip ve şairleriyle tanışıyor, konuşuyor, dost oluyordu. Kurtuba sarayındaki meclislere davet alıyor, eski ve yeni şairlerin şiirleri arasında kendine hayalî bir şiir dünyası kuruyordu.

Yaşı henüz onyedi idi ama edebiyat ve şiirde ünlü edip ve şairlerle yarışacak seviyede fikirlere sahipti. O sırada hâmisi Abdurrahman el-Me’mûn, Emevî hilâfetinin merkezi Kurtuba’ya bir saldırı gerçekleştirmiş ve başarısız olmuştu.

İbn Şüheyd, Endülüs’ün özgür fikir ortamında bile aşırı hür düşünceli sayılmaya o yenilgiden sonra başladı. Şairlik başa bela demişler, zaman zaman gayri ciddi ve dine aykırı davranışları, alaycı ve keskin dili, hoş karşılamadığı kişi ve olayları insafsızca eleştirmesi hapsedilmesi için yetti ve elbette düşenin dostu olmadığı kuralı işledi.

Kendini hamilerden, dostlardan, arkadaşlardan uzakta buluvermesi böyle olmuştu. Maddî sıkıntılar da cabası. Bereket versin Âmirîler dönemi başlayınca şeref pâyesi olarak kendisine ‘’sâhibü’ş-şurta’’ makamı uygun bulundu ve Hammûdîler’in Kurtuba’dan uzaklaştırılmasından sonra (1023) kırk yedi gün tahtta kalabilen Emevî Halifesi V. Abdurrahman tarafından vezir tayin edildi.

 Sonraki halife III. Muhammed, V. Abdurrahman’ı öldürtüp vezirlerini de hapsetmeye başlayınca İbn Şüheyd, Malaga’ya kaçıp tekrar şiir dünyasına çekildi. Endülüs emirlikleri arasındaki çekişmeler ve kavgaların en şedid zamanıydı ve iki yıl sonra rüzgâr başka istikametten esiverdi.

İbn Şüheyd, danışman olarak kendini Kurtuba’da buldu. Bu sefer Kurtuba Emiri III. Hişam idi ve altı yıl süren saltanatı sona erdiğinde İbn Şüheyd adı son Emevi hilafetinin son danışmanı olarak tarihe geçti. Ömrünün son yılında felç oldu ve tövbekâr bir teslimiyet içinde, mağfiret dileyen şiirler yazarak dünyadan göçtü (Nisan 1035).

     İbn Şüheyd, kendinden önceki şiire yeni bir elbise giydirmiş, eski şiiri yeni şekil ve ifadelere yöneltmiştir. Hicâ, fahr, gazel, tasvir, risâ, mücûn, hamriyyât, zühd, hikemiyyât ve medhiyye gibi geleneksel Doğu şiir formlarını kendi çağına uydurmuş, buna mukabil Endülüs’e özgü müveşşah türü şiire ve zecellere fazla iltifat etmemiştir.

Onun anladığı şiir artık bir kazanç vesilesi veya bir eğlence vasıtası değil, duygulara yönelik insanlık hallerinin tasviridir. İbn Şüheyd, şöhretini şiirlerinden çok, hayal içerikli hikâyelerine borçludur.

Endülüs’teki entelektüel dil ve edebiyat birikiminin zevk-i selimine sunduğu bu risalelerde Arap nesri yeni bir merhale kazanmış, sanki Câhiz’in konuştuğu sanılmıştır.

Câhiz’in Kitâbü’l-Hayevân adlı eserinden esinlenerek yazdığı Risâletü’t-tevâbi adlı risalesinde cinler âlemine yaptığı hayalî bir seyahati fantastik epizotlarla anlatırken Risâletü’l-˛ufrân’ında uhrevi dünyaya hayalî bir yolculuğu anlatır. Bu durumda Dante Alighieri’nin İlâhî Komedya’sı size biraz tanıdık gelmiyor mu?

http://www.zaman.com.tr/iskander-pala/enduluslu-sair_2081450.html
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder