Geçenlerde
televizyonda Türk Ocakları Genel Başkanı Nuri Gürgür'ü gördüm. Başkan;
Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Mümtaz Turhan ve Erol
Güngör gibi edebiyat ve fikir dünyamızın önemli simalarını sıraladıktan
sonra şu tarz bir tespitte bulunuyordu:
Çok yerinde bir tespit. Türkiye'deki milliyetçiliğin ana damarı, itidal çerçevesi içinde bu ülkeyi sevmek, bu ülkenin kıymet hükümlerini yaşatmaktır. Bu nedenle başka bir milleti aşağılamaktan almaz gücünü.
Toplumu, kültürel birikimlerin intisap ve miras geleneğine rabteden bir milliyetçilik anlayışıdır bu. Bediüzzaman'ın "müspet milliyetçilik" diye isimlendirdiği bu anlayış, kan ve kin üzerine bir dünya arayışı içinde değildir.
O yüzden Nuri Bey'in milliyetçi aydın listesi uzatılabilir ve şu soru yöneltilebilir: Siz yeryüzünde hiç bu kadar mutedil aydının kendini milliyetçi olarak tanımladığı bir başka ülke biliyor musunuz?
"Nationalism" kelimesine Batı'nın yüklediği anlam ile bu milletin öteden beri milliyetçilik kavramına verdiği mânâ arasında büyük bir uçurum var.
Vakıa, bazı dönemlerde "ırkçı" ve "kafatasçı" diyebileceğimiz iç direnişler Türkiye'deki milliyetçilik anlayışını kuşatmıştır; fakat her defasında tasfiye edilmiştir.
Şamanizm vurgusu, karşısında İslam inancını bulmuş, ırkçılık fikri Müslümanlığın "en üstününüz Allah'a en yakın olanınızdır" mesajıyla bertaraf edilmiştir.
Bugün milliyetçiliği tehdit eden en önemli gelişme ulusalcılıktır. Nevzuhur bir örgütlenmenin ürünü olan bu marjinal yapı, bir taraftan milliyetçi görünerek genel kitlenin desteğini almaya çalışıyor; diğer yandan da toplumla kavgalı olan merkezlere göz kırpıyo.
Kızıl elma ittifakı diye ortaya çıkan oluşumun mimarı, yakın siyasi tarihimizdeki her anti demokratik örgütlenmenin içinde bulunmuş bir insan. Şu sıralar yazdıklarıyla tahrikçilik yapmakla yetiniyor, söyledikleriyle de teşvikçilik yapıyor.
Çankaya sırtlarında mutat görüşmeler yapmasına şaşırmamak lazım; çünkü evveliyatının sağcılık mı solculuk mu olduğu bile tam bilinemiyor.
Karmaşık ilişkilerin bir çatı altında toplanmasında bu çok kimlikliliğin payı var. Hayatı boyunca yüzer-gezer bir karakter ortaya koyan; bu minval üzerine rotasını Çin'den İran'a, Apo'dan Atatürk'e kadar birbirine zıt istikametlere çeviren bir adamın bu işin kurucuları arasında bulunması da normal.
Das Kapital'den sıkılmış birinin, "Bir elimizde Nutuk!" deyip kükremesine de şaşmamak gerekiyor. Zira ulusalcıların İslam'a sahip çıkıyormuş gibi Müslüman kesilmesi de; Türklüğe sahip çıkıyormuş gibi Türk pozlarına girmesi de konjonktürel hamlelerdir. Ne İslam'ın izzet ü şevketi; ne Türklüğün kadr ü kıymeti ilgilendiriyor onları.
Ulusalcılığı ambalajlayan çok değişik etiketler var. Solculuk, sağcılık. İslamcılık... Bu etiketleri kazıyın; altından tek bir gerçek çıkacaktır: Komitacılık. Demokrasiyi içine sindirememiş dar bir zümre kâh milliyetçilik postuna bürünüp solculuğunu gizliyor kâh tarikatçılık kisvesine sarılıp tüccarlığını.
Matruşka mantığı ile hazırlanmış kimlikler silsilesi, kafa karıştırmaya yönelik hamlelerden oluşuyor. Kendini rejimin gerçek sahibi sayan elit bir zümrenin ulusalcılık oluşumuyla çete yapılanmalarına girmesi, Türkiye'yi sarsmaya yönelik her eylemin içinden bunların çıkması; sonra da büyük bir arsızlık içinde bu güruhun masum insanları suçlaması, boşuna değil.
Öteden beri aşina oldukları psikolojik harp teknikleriyle kamuoyunu başka mecralara sürüklemeye çalışıyorlar. Ancak nafile...
Adamın biri mantar tabancasını kapmış, şanlı bayrağı ve mukaddes Kur'an'ı iktidar hevesine alet etmeye yeltenerek yemin töreni yaptırıyor. "Ölmeye ve öldürmeye" yapılan yeminin Türkiye'deki fikrî akımların ana damarlarından sayılan milliyetçilik ile ilgisi olabilir mi? Resmen çetecilik bu.
Böyle bir zifiri karanlıktan Nihat Sami'ler, Nurettin Topçu'lar.. çıkmaz. İttihat ve Terakkicilerin maceraperest hayaletiyle karşı karşıyayız. Yeni bir maceraya gerek yok ki!
http://www.zaman.com.tr/ekrem-dumanli/milliyetcilik-ulusalcilik-komitacilik_499565.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder