Popüler Yayınlar

29 Nisan 2013 Pazartesi

Bu hesabı görmezseniz yanlışa ortak olursunuz

4 Mart 2013 / İDRİS GÜRSOY
 
Darbe soruşturmalarını konuştuğumuz 28 Şubat Alt Komisyonu Başkanı Yaşar Karayel, Ergenekon davalarına bakan hâkim ve savcıların baskılara boyun eğmemelerini istiyor: “Darbeler dönemi henüz bitmedi.”
 
AK Parti Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel’le Meclis’teki odasında 28 Şubat ve süren darbe davalarını konuşuyoruz. Tanıkları dinledikten ve gizli belgeleri gördükten sonra darbelere bakışının çok değiştiğini anlatıyor. Çoklarının aksine, “Darbeler döneminin bittiğini söylemek doğru değil, mücadele yeni başlıyor.” diyor. Ergenekon davalarını gören mahkemelerin demokrasi tarihine geçeceğinin altını çiziyor. Hâkim ve savcıların baskılara boyun eğmemelerini istiyor. Ayrıca uyarıyor: “Bu hesabı görmezseniz yanlışa siz de ortak olursunuz.”
 
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma 28 Şubat Alt Komisyonu Başkanı Yaşar Karayel pek çok tanık dinledi.

Başta Genelkurmay, devletin güvenlik birimlerinden gelen ‘gizli’ belgeleri inceledi. Suikast listelerini gördü. Darbe planlarındaki ayrıntıları öğrendi. Fişlemelerde Kuran’ın ‘suç belgesi’ sayıldığına şahit oldu.

Darbe soruşturmalarını yürüten savcı ve mahkemelerin hedef alındığı bir dönemde tarihî bir çıkış yapıyor: “Türkiye, karanlık yapılardan hukuk karşısında hesap sormadan demokratik bir ülke hâline gelemez.”

-28 Şubat’taki MGK toplantısından sonra neler yaşanıyor? Fiilî bir müdahale kararı mı alınıyor?

Toplantıdan sonra asker kanadı keyif içinde Çevik Bir’in odasına gidiyor.

Güven Erkaya, Çevik Bir, o zamanın 5 kişilik kuvvet komutanları ve karargâhtakiler oturup ‘MGK kararlarının uygulanmasını takip etmemiz gerekir’ diye aralarında karar veriyorlar.

Bunlar hiçbir dayanağı olmayan kararlar. Nitekim 28 Şubat soruşturmasını yürüten savcı, bu toplantıya katılanları çağırdı. Çevik Bir’in söylediğine göre bu kararlar Karadayı’ya da onaylatılıyor.

-Siz Karadayı ile de görüştünüz? Dönemin genelkurmay başkanı olarak onayı var mı?

İsmail Hakkı Karadayı’ya bunu sorduk. ‘Askeriyede bu tür toplantılar olur, kararlar alınır, böyle gruplar kurulur, askerler böyle konuları araştırır’ dedi. Zımnen kabul etti.

Bu hukuksuzluğu yapmış ve fiilen uygulamış. ‘Aldıkları karar ve uygulamalar askerî değil’ dedik. Neticede demokrasi, insan hakları ve siyasetle alakalı konular.

-Bir’in odasında alınan kararlar için ‘Balyoz’dan daha kapsamlı’ değerlendirmesini yapıyorsunuz?

Balyoz’da daha çok 1. Ordu Komutanlığı döneminde, özellikle Çetin Doğan başkanlığında, Ege ve Marmara Bölgesi’ndeki bütün sivil toplum kuruluşları ve partiler, sendikalar, kim varsa, valiler, gazeteciler, kaymakamlar hiç fark etmemiş; herkes için dosyalama, fişleme sistemi oluşturulmuş.

Bunu yaparken İstanbul’daki insanların yoğun olduğu bölgelerin, camilerin krokileri çıkarılmış. Hangi subayların hangi belediye başkanlarını ve gazetecileri tutuklayacağı listelenmiş.

Gazetecilerin nereye götürüleceği tespit edilmiş. Bunların karşısına kimlerin tutuklayacağı, subayların görev alanları da yazılmış. Nokta’daki ve Mustafa Balbay’daki günlüklerde de teyit ediliyor bu hususlar.

-28 Şubat’ta farklı neler var?

28 Şubat’ta fişlemeler, listeler ve bunlara ilaveten kamuda olup bitenler hakkında mahkemelere yazılar var. Takipsizlik kararı veren mahkemeye yazı yazarak ‘Siz o dosyayı şu mahkemeye gönderin’ gibi direktifler veriliyor. Biz bunları Karadayı’nın önüne koyduğumuzda ‘Haberim yok, yanlış yapmışlar’ dedi.

-İnandınız mı?

İnandırıcılığı olmayan bir şey. Çevik Bir’in imzası var ve ‘Genelkurmay Başkanı adına’ yazıyor. Bir tane, iki tane değil. Bunların hepsi suç. Anayasada amir hükmü var, yargıya müdahale edilemez. Burada kanunsuz olarak müdahale edilmiş. Bunların kararları alınmış ve uygulanmış.

-‘Hasan Ekinci ile görüştüm. ‘İkna odaları kuruldu’ diyor. İkna odalarının arkasında kimler var?

Bunu yöneten askerler. O dönemde Genelkurmay’da yetkili olanlar. Erbakan (Necmettin) Hoca ve ekibini bölemeyince DYP’ye yüklenmişler.

-Nasıl?

Milletvekillerine telefon ediyorlar, görüşüyorlar. Kimilerine para teklif ediyorlar, kimileri ailesi ile tehdit ediliyor, bazı dosyalar önlerine konuluyor. Burada Seferberlik Tetkik Kurulu kullanılıyor.

-Seferberlik Tetkik Kurulu görevi dışında mı kullanılmış?

Bu kurulun adı değişse de görevleri belli. Seferberlik anında ülke işgal edilmişse ülkenin işgalden kurtarılması ve yeniden ayağa kaldırılması, savunulması ile ilgili bir konseptin uygulanması ile alakalı. Bunun hukuki olmayan tarafı yok.

Hukuksuz olan şu: Bununla ilgili işleri takip edecek adamlardan bazıları hukukun dışına çıkarak devletin kendisine vermediği yetkileri kullanmış.

Kanunen kendisine sağlanmamış bütün yetkileri kullanarak kendi kanaat ve düşüncesine göre toplumu dizayn etmeye veya kendilerinin hoşuna gitmeyecek insanlarla ilgili kısımlarını halle kalkan planlar yapılmış, bu amaca yönelik ekipler oluşmuş.

Bunlar Seferberlik Tetkik Kurulu’nun bilgisi dâhilinde Türkiye’nin çeşitli yerlerine gömülmüş, envanteri olan, sadece bilmesi gerekenlerin bildiği mühimmat ve silahları kendi şahsi düşünceleri, ideolojik bakışları açısından kullanmış. Toplum içerisinde terör estirmişler. Bu tip yapılanmaların içinde olan amir ve memurların da bir kısmını kullanmışlar.

-Hangi olaylar bunlar?

Seferberlik Tetkik Kurulu’na ait silah ve mühimmatın bir kısmı 28 Şubat döneminde toplumu dizayn etmek için kullanılmış. Daha önceki darbelerde de farklı amaçlar için kullanılmış olabilir.

12 Eylül’den önce sol ve sağ örgütler bu kadar silahı, mühimmatı nereden buldu? Bir araştırma yapılsa işin ucu Seferberlik Tetkik Kurulu’na kadar ulaşabilir. Bizim bunu araştıracak zamanımız olmadı. Ayrıca tahkikat yapılmalı.

Kontrgerilla ve JİTEM gibi adı geçen örgütler incelenmeli. Sürekli karanlık noktaları olan, kötü kokuların geldiği, hukukçuların, toplumun ve siyasilerin bilmediği bir alan oluşmuş. Buralardan yayılan kötü kokular bugünkü soruşturmaların ve araştırmaların konusudur.

Türkiye 50 yıllık karanlık işleri ile yüzleşmeden demokratik bir ülke hâline gelemez, sivil siyaset güçlenemez. İspanya, İtalya ve Yunanistan’da bu süreç 10 yıla yakın sürdü. Yunanistan’da darbeciler içeride öldü. Yaşayan bir-iki kişi kaldı.

-Bizde diğer ülkelere göre güçlü bir direnç var. Neye bağlıyorsunuz? Darbe damarı gücünü nereden alıyor?

27 Mayıs’tan 27 Nisan’a darbeciler hep birbirlerini tetiklemiş ve eğitmişler. Sistem 1960’ta kurulmuş. İttihat ve Terakki’den bize intikal eden bir mantıktır bu. İttihatçılar içinde de tasfiyeler olmuş, sonra Cumhuriyet döneminde de olmuş. Kazım Karabekir Paşa idamdan dönmüş.

1960’la birlikte bu iş kurumsallaşmış. Tek parti döneminden çok partili sisteme geçiş sancılı olmuş. Seçimler yapılmış ama ‘darbeci yapı’ değişmemiş. Millete rağmen iktidarda kalmak isteyen sistem varlığını devam ettirmiş.

-Nasıl?

DP’ye iktidarı vermişler ama arkasından kuyusunu kazmışlar. Öğrenci olaylarını organize etmişler. 12 Mart, 12 Eylül öncesi terör tırmandırılmış. 1960’ta kurulan sistem bütün darbelerde uygulanmış.

Herkes birbirinden ilham almış. 60 darbesini yapan 37 kişilik cuntacı hareket içinde teğmenden generale kadar insanlar var. O dönemde görev alanlar, onların yanında çırak gibi yetişenlerin bir kısmı 1971’de darbe yapıyor.

71’de emir subayı olan, o ekiple birlikte çalışanlar 80’in yöneticileri olmuş. 12 Eylül’de görev alan alt rütbelerdeki komutanlar 28 Şubat’ın yöneticileri olmuş. Her seferinde mantık aynı, Atatürkçülüğün arkasına sığınmışlar. Millet zarar görmüş.

-Millet zarar görmüş. Peki bu işten kazananlar kimler?

Darbelerin görünmeyen yüzü o. Tamamen ekonomik iştir darbe. Kasada biraz millete yönelecek ekonomik kaynak oluşmuşsa bunun rantiyeye veya finans sektörüne, bankalara, devrin ileri gelenlerine peşkeş çekilme zamanıdır demokrasinin kesintiye uğradığı dönemler.

2001’e kadar işlerin büyük kısmı hortumcuların eline geçmiştir. Finans sektörü kendi cebini milletin cebine bağlamış.

-Paranın izini sürebildiniz mi? Kimler nasıl soyuyor ülkeyi? Darbelerin topluma maliyeti ne kadar?

Ticari sır kapsamında bazı bilgilere ulaşamıyorsunuz. Geneli değerlendirebildik, çok büyük bir sömürü var. 94’ten sonraki batık bankaların yönetim kurulunu istedik, gelenlerin içinde anlı şanlı generaller var, genelkurmay başkanlığı yapmış isimler var. 21 bankanın yönetim kurullarında bunlar. Peki, bankacılar, finansçılar generalleri niye almış? Alacakları maaşlar karşılığında bankalara menfaat sağlamışlar. Batık bankaların maliyeti nereden baksanız 251 milyar dolar. Bizim tespitlerimiz 1960 da dâhil olmak üzere 350 milyar doların üzerinde bu ülke darbelerden vurgun yemiştir.

-Siyasetten de darbelerle hesaplaşmaya soğuk bakanlar var. Siz komisyon başkanı olarak gizli belgeleri gördünüz, tanıkları dinlediniz. Bakış açınız değişti mi?

Kesinlikle. Bu yüz kızartıcı bir iştir. Devlete karşı büyük hayal kırıklığına uğradım. Devlete güvenimde şüpheler oluştu.

Millete güvenim arttı. Şüphenin sebebi darbeci zihniyet ve onların uyguladığı sistemlerdir. Bunların hepsinin hesabı görülmeli. Hukuk bu hesabı görmezse onlar da yanlışa ortak olur. Ülkeyi ekonomik kayba uğratanlar dâhil, darbenin sivil ayaklarının da sorgulanması gerekir.

Medyanın bir bölümü, sendikalar, iş adamları, sermayedarlar ve korku salmak için kullanılan mafya hukuk karşısında hesap vermek zorunda.

-Bu hesap sormayı bazıları ‘cadı avı’ olarak niteliyor?

Biz intikam duygusu ile davranmıyoruz. Hukuk burada, eğer suç işlemişlerse bunları hesaba çeker. İşlememişse kimseye söylenecek bir şey yok. Bizim söylediğimiz şu; psikolojik olarak darbeye zemin hazırlayan, darbe ortamını olgunlaştırmaya katkı sağlayanlar var.

Ne adına bu katkıyı sağladılar? İşçi hakları adına mı? Atılan manşetler ortada duruyor. Bunları neden attılar? Genelkurmay’dan fısıldanmış ve ‘Alın bunları manşet yapın’ demişlerse o gazetecilerin namuslu olarak gelip savcılara ‘Evet bize şu unsurlar verildi’ demesi lazım.

Ne demek ‘Silahsız kuvvetler bu defa halletsin’ diye manşet atmak? Savcıların görevi, kim millî iradeye dokunmuş, kim dokunulmasına yardım etmişse hepsinin hesabını sormaktır.



-Darbecileri yargılayan mahkemelere baskılar artıyor?

Mahkemelerin üzerinde bu tür baskılar olur. Bunların elinde medyası var, televizyonu var. Seslerini yükseltiliyorlar.

Demokratik ülke, seslerini yükseltsinler ama gidip Silivri’de hâkimleri tehdit etmesinler, yuhalamasınlar, karalamasınlar. Beğenirler beğenmezler verilen kararları, ama hukuk işliyor.

Ama bu hukuku zedeleyici bir alan içine girmemeleri lazım.

-‘Davalar sona ersin, afla toplumsal barış sağlansın’ sesleri siyasetten de geliyor?

Kanaat belirterek hukuku belirleyemeyiz. Dışarıdan söylemler bir niyet işidir, iyi niyet göstergesidir. Biz de kimsenin tutuklanmasını, haksızlığa uğramasını istemeyiz.

Sadece hukukun üstünlüğünün tecelli etmesini istiyoruz. Hukuk hızlı çalışsın, söylenmek istenen odur. Bu mücadele sonlanmaz. İşin başındayız. Türkiye ilk defa darbelerle yüzleşiyor. İlk defa Meclis kendi iradesine sahip çıkıyor.

‘Darbeler dönemi bitti’ demek doğru değil. Bu darbecilerin yaptığı anayasa ve kanunlardan kurtulmadan siyaseti nasıl güçlendireceksiniz? Henüz Türkiye bu işin başındadır. Hukuk karşısında hesap vermeler yeni başlamıştır.

-Derin yapılar tasfiye edildi, darbeler dönemi bitti’ havası yayılıyor. Siz bu yapıları en iyi tanıyan kişilerden biri oldunuz. Ne düşünüyorsunuz?

Demirel (Süleyman) dedi ki ‘Bizim zihnimizde Menderes’in asılması fotoğrafı hep yer etmiştir. O korku içinde siyaset yaptık.’  Türkiye’de bu cuntacı zihniyetle bugüne kadar hukuk karşısında hesaplaşılamadığı için, siyasetçinin zihninde hep idam sehpası kalmıştır.

Bunun için Başbakan Erdoğan (Tayyip) ‘Ben gömleğimi kefen olarak kabul ediyorum ve milletime hizmeti bu anlayış içinde sürdürüyorum’ diyor. AK Parti’yi kapatmak istediler. Kim bunlar?

Belli zihniyetler. Anayasa Mahkemesi’ne telefon edenler hep bunlar. Darbeci yapıların yeniden yeşermesine fırsat vermemek lazım. Eğer yok edilemezlerse ilk fırsatta millî iradeye dokunmak isteyeceklerdir.

-Siz hâlâ yok edilemediklerini düşünüyorsunuz? Neler yapılmalı?

Darbelerle hukuk karşısında hesaplaşmanın yanında sivil bir anayasayı yapmalıyız. Ekonomik ve siyasi istikrarın da asla bozulmaması gerekir. Siyasi istikrarsızlık yönetilemeyen ülke hâline dönüştürür. Yatırımlar ve demokratikleşme durur. Ekmeklerine yağ sürülmüş olur. ‘Biz geleceğiz, düzelteceğiz’ yine derler.

-Hâlâ gelme planları var mı?

MİT’in bizim komisyona gönderdiği ihbar mektuplarının içeriğinde var; ‘Ekonominin bozulması için gerekli işlemler yapılmalı, sivil siyaset kötü gösterilmeli, AK Parti’nin zayıflaması beklenmeli’ diyorlar.

Ankara’da yürüyüşler, üniversiteleri organize etmek, terörü tırmandırmak, sağdan soldan suikastlar yaparak birbirlerinin üzerine atılması gibi planlar yapılmış. Başbakan ve bakanların eşlerine çirkin iftiralar atılarak toplumda itibarlarını sarsmak gibi bir sürü madde sıralanmış.
 
-27 Mayıs’ta da Berrin Menderes’e ve bazı bakan eşlerine iftiralar atılıyor?

1960’taki sivil siyasete yönelik söylemlerle, yapılan işlemler ve iftiralarla 27 Nisan’dakiler birbirinden farklı değil. Aynı mantık, aynı merkez hep harekât hâlinde.

-Sivil anayasa önünde de engeller görünüyor?

Direnç her zaman var. 2011’de anketlerde hâlâ toplumun yüzde 25’i darbecilerin söylemlerine itibar ediyor. Bu birdenbire yok olmaz, eğitim işidir. Siyasette ve bazı kurumlarda da hâlâ etkinler.

Hâlâ darbeden tutuklananları savunanlar var. Silivri’de onları ziyaret edenler var, bu İttihat ve Terakki zihniyeti geçmişten bugüne yok olmuş değil.

Onlar açısından bu demokratikleşme süreci kırılmalıdır, esas olan millet iradesi değil, kendi iradeleridir. Millet tarafından kabul görmüyorsa zor kullanılması, millete silah doğrultulması söz konusudur.

Milletin ordusu ile savaşacak durumu yok. Ordu asla silahını kendi milletine doğrultamaz, siyaset yapamaz. Bu yavaş yavaş olacak.

-Nasıl bir süreç öngörüyorsunuz?

Askerî okullar dâhil, eğitim müfredatı değiştirilmelidir. Ders kitaplarında insan hakları ve demokrasi daha geniş şekilde anlatılmalıdır.

Siz ilkokuldan itibaren aldığınız bir çocuğu ölünceye kadar aynı atmosfer içinde tutarsanız bu bir beyin yıkama ameliyesi olur. Eğitim sisteminin demokratikleştirilmesi gerekir.

Ne demek, Cumhuriyet’i kollama görevi orduya aittir? Böyle bir şey olamaz. 35. madde derhal kaldırılmalıdır, Jandarma sivil polise dönüşmeli, fişlemeler yok sayılmalıdır.

Bütün bunlar kolay değil, yabancı ülkelerde onlarca yıl almış; Türkiye daha beş yıldır bunları görüp değiştirmeye çalışıyor.

-Komisyona bütün bilgi ve belgeler geldi mi? Kozmik odalarda ne var ne yok biliyor musunuz?

Genelkurmay dâhil bütün kurumlardan istediğimiz belgelerin yüzde 90’ı geldi. Sadece kozmik odalarla ilgili bilgiler ve belgeler gelmedi.

Onları da hâkim ve savcılar gidip gördüler, adliyeye intikal etmiş konular zaten onlar. Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun en büyük açılımlarından biri, devletin gizli kabul ettiği MGK kararlarının gizliliğinin kaldırılmasıdır.

Millet iradesini temsil eden Meclis’e en gizli belgeler bile gönderildi. Bu önemlidir. Millet iradesi önemsendi, bu bir açılımdır, sivil siyasetin güçlendirilmesidir.

 http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-34987-bu-hesabi-gormezseniz-yanlisa-ortak-olursunuz.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder