Popüler Yayınlar

23 Nisan 2013 Salı

MERDİVEN TEORİSİ - NURİYE AKMAN

13 Nisan 2013

İngiltere’de bir at yarışı anı. Soru şu: Düşmekten at mı sorumlu binici mi? Ya engeli geçmekten? At mı başardı, binici mi?

Acele etmeyelim. Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak olmasa da, tedbiren ağır ağır çıkalım merdivenden.

Birinci basamak: Binici tabii. Atı yöneten insandır. Düşen daha çok çalışsaydı, daha dikkatli olsaydı. Bedeli neyse ödeyecek. Geçene de bravo, kupa ve hatta madalya.

İkinci basamak: Koşmak hayvanın görevi, insan sadece işin süsü. At isterse kral yapar onu. İstemezse ne yapsa boş binici.

Üçüncü basamak: İkisi de. At ve binici bir bütündür. Ayrı tellerden çalarlarsa seyredilmez oyunları.

Dördüncü basamak: İki durumda da ne ata, ne biniciye pay biçebiliriz. Başarı ve başarısızlığın ana payı organizatörlerde.

Beşinci basamak:  Şartlar organizatörleri de aşıyor. Devasa bir sistemin sayılamayacak kadar çok girdisi var. Şikeyi de hesaba katalım.

Altıncı basamak: Olay gelip geçtiğine göre engele takılmak da yok, aşmak da. Her şey durağan. Hepimiz birer fotoğraf karesinden ibaretiz.

Yedinci basamak: Belki de bir montaj hilesi var burada. Sorumlusu basındır bu işin.

Sekizinci basamak:  Aslında ortada ne at var, ne de binici. Haliyle engel de yok. Rüyadayız.

Dokuzuncu basamak: Rüya da bir engeldir. Dolayısıyla sadece engelden sözedebiliriz. Lakin engel yarış parkurunda değil, idrakindedir.

Onuncu basamak: İdrak sende varmış gibi konuşma, in bakayım aşağıya.

 
LALE KADIN

Pakistan’la Hindistan arasında bir türlü paylaşılamayan, politik ve etnik çatışmaların yıllardır kan gölüne döndürdüğü, tansiyonun hiç düşmediği Keşmir burası. Bir de “dünyada cennete benzeyen en güzel yer” tanımlaması var bölgenin; çok değerli kaşmir yününün vatanı. AP’den Mukhtar Khan’ın çektiği fotoğrafa bu gerçekleri yok sayarak bakıyorum.

Kadın bahçeyle öylesine bütünleşmiş görünüyor ki, sanırsınız biri onu lale diye dikmiş oraya. Diyeceksiniz ki kadın laleliğinin farkında değil, kafasında binbir dert sadece geçip gidiyor aralarından.

Olsun, biz de kime ne his verdiğimizi bilmeden yaşıyoruz. Olduğumuzu sandığımız şeyle, çevremize verdiğimiz izlenim her zaman çakışmıyor. Hakikat, ne bizim ne de başkalarının algısına uyuyor. Kendini kuzu sanırken insanlara kurt görünüyorsun ve bunu söylediklerinde kızıyorsun onlara, asıl kurt sizsiniz diyorsun.

Haddizatında gören de görülen de hem kuzu hem kurt ve aslının aslında yaratılmış ne varsa, hepsinin özeti olduklarından ne kuzu ne de kurt...

Zalim de olsak mazlum da olsak içinden geçtiğimiz anın yabancısı değiliz  Her durumda çok yakışıyoruz sahnemize. Bir de umut veren oyuncu ödülünü alsak hayatın elinden...

ŞEMSİYENİN SIRRI




Şemsiye kardan korumak için değil. Adamın yüzünü saklıyor sadece. Eldivene rağmen buz kesmiş elleriyle sıktıkça sıkıyor adam. Birazdan yapacağı şey için şemsiyenin sapından cesaret topluyor. Az sonra kurtulacak derdinden. Ne istediğini gayet iyi biliyor. Tam önünden geçecek kadın, tam zamanında. Yine de saatlerce bekledi onu. Olur ya vaktinden önce çıkardı yola.

İşte geliyor sevdiği. Her adımda biraz daha yaklaşıyor. Aşkıma karşılık bulmasam da olur diyor adam, ama sevildiğini bilmeye hakkı var sevdiğimin. Çünkü adalet eşitlikten önemlidir. Evet, kesinlikle kadına hakkını teslim edecek. Bunu yapmazsa vicdan azabından ölecek.

Şimdi fark etti, kadının şemsiyesi yok. O da kapatsın mı hemen, yoksa elindekini onun başına mı uzatsın? Özür mü dilesin önce, adını mı söylesin, söze nasıl başlasın? Yeter ki sevgi dileniyor sanılmasın. Hanımefendi bendeniz... Yok, kendini övemez... Size dün ilk görüşte... Hayır hayır, cüretini izah edemez. Biraz evvel nasıl da yağıyordu duygular, şimdi ne oldu birden? Aman güneş çıkmasın, erimesin bu an.

Kadın kar taneleri gibi uçuş uçuş geçiyor önünden. Sesi çıkmıyor adamın. Çıkamıyor. Kelimelerine işleyen soğuk, avuçiçlerini terletiyor. Şemsiye gayet sakin. Bu kez utancını örtüyor adamın. Meğer karalığı sır saklamaktanmış. Onu tutan ele aşkla bağlıymış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder