12 Nisan 2013
İnsanı başarıya götüren özgüven aşırıya kaçtığında enaniyete sevk
ediyor.
Dengeyi sağlayabilmek, ‘ene’nin yaradılış hikmetini
kavrayabilmekten geçiyor.
Öte yandan, günümüzde sıklıkla maruz kaldığımız ‘özgüvenin kadarsın’ düşüncesi inananları ikileme sürüklüyor.
Özgüven, sosyal hayatta tutunabilmek için istenen bir özellik olsa da insanın sahip olduklarıyla her şeye muktedir olduğunu zannetmeye başlaması, ölçünün kaçmasına neden oluyor.
İnsanlar, özgüven adı altında küçük dünyalarının hükümdarlığını ilan ederken, enaniyet ve kibre sürüklenenlerin sayısı da günden güne çoğalıyor. Kulluğun haddini aşmamak ise benliğin veriliş nedenini kavrayabilmekte yatıyor.
Allah’a ulaştıran anahtar: ‘Ene’
Kendimizle bir ömür geçirebilmek ve hayata tutunabilmek için ihtiyaç duyduğumuz şeylerden biri de özgüven. Kişinin kapasitesi hakkında olumlu düşünceler beslemesi, hayatı kolaylaştıran bir faktör.
Enaniyet ise özgüvenin bir sonraki aşaması olarak algılanıyor. Ancak aralarındaki fark hayli büyük. Mesele, sahip olunanın Allah’tan geldiğini bilip bilmemekte.
Özgüven sahibi kişi, sahip oldukları ya da başardıklarının Allah’tan geldiğinin bilincindeyken, enaniyet sahibi bunları kişisel özelliklerine atfediyor ve kendinden biliyor.
Özgüven, ‘Allah akıl ve yetenek verdi, ben de çalışıp kazanıyorum.’ dedirtirken, enaniyet sahibi kişi, kazancının yalnızca kendi yeteneklerinden kaynaklandığını zannediyor ve kibre sürükleniyor.
Aynı şekilde özgüven, kişinin başarısızlığının nedenlerini çabasının eksikliğinde aramasını sağlarken, enaniyet bu nedenlerin dış faktörlerde aranmasına yol açıyor.
Dolayısıyla biri başarısızlıktan ders çıkarmayı ve hataları düzeltebilmeyi kolaylaştırıyor, diğeri hatalarda tekrara neden oluyor.
Öte yandan, Allah’ın kullarına verdiği benlik duygusunun pek çok hikmeti barındırdığını da göz ardı etmemek gerek.
Bediüzzaman’ın Ene Risalesi’nde “Âlemin miftahı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır.” ifadesiyle de belirtildiği gibi, ene duygusu doğru kullanıldığında kişiyi, âlemin sırrına ulaştırıp hakikatin kapılarını açmaya götürebiliyor.
Zira Allah’la ilgili zihinlere takılan tüm soruların cevabı ‘ene’de gizli tutuluyor. Sonsuz olan Allah’ın bilinmesi, kullarına verdiği küçük bir çekirdek olan eneden geçiyor.
Ancak bu çekirdekten iman kadar kibir de filizlenebiliyor. Kişinin, yalnızca çekirdeğin güzelliğinde takılıp kalması, onun sonsuza ulaşması önünde engel teşkil ediyor.
Kişinin okyanusta bir damla olduğunun ve nasıl bir damla olduğunun bilincinde olması onun önce Allah’a, sonra kendine güven duymasını sağlarken, damla olduğu halde kendini okyanus zannetmek kişiyi çağımızın hastalıklarından biri olan enaniyete sevk ediyor.
Enaniyet belirtileri
Kendini haklı görmek:Tek doğrunun kendi bildikleri olduğunu düşünürler. ‘Ben bilirim’ üslubu kullanarak fikirlerinin doğruluğunu karşısındakine kabul ettirmeye çalışırlar.Övünmek:Sahip olduklarını düşündükleri ve kendilerini gururlandıran zenginlik, güzellik, mevki, eğitim ve kültürlerini sık sık gündeme getirip övünme aracı olarak kullanmaktan zevk duyarlar. Ellerinden alınabileceğini akıllarına getirmezler.
İlgi çekme çabası:Toplum içinde değer kazanmak için ön plana çıkmaya ve herkesten üstün olduklarını ispatlamaya uğraşırlar. Kendi nefislerini tatmin için başkalarının ilgisine ihtiyaç duyar ve başkalarının rızasını, Allah’ın rızasından üstün görürler.
Hata yapma korkusu:Hata yapmayı kendilerine yakıştıramaz, hatadan münezzeh olduklarını düşünürler. En ufak bir yanlışlarıyla başkalarının gözünde küçük düşmekten korkarlar.
Eleştiriye kapalılık:Kibir ve gururları nedeniyle kendilerine yöneltilen eleştirileri kabul etmez, eleştirildiklerinde ya da eleştirileri kabul ettiklerinde prestijlerini yitireceklerine inanırlar. Başkasını dinlemeyi ve ders almayı bilmez, inançlarından vazgeçmezler.
Aşağılık kompleksi:Enaniyet, az ya da çok üstün vasıflara sahip kişilerin yanı sıra bu vasıfların bulunmadığı kişilerde de görülebilir. Bu kimseler, Allah’ın başkalarına sunduğu fakat ‘kendi’lerine bahşetmediği nimetler için üzüntü duyar, vermenin Allah’ın tasarrufunda olduğunu düşünmezler.
‘Karanlık gecedeki karıncanın ayak sesi’
Enaniyet, bazı kimselerde kendini bir kişilik özelliği olarak gösterse de, ‘ene’ duygusuyla yaratılmış insanoğlunun bu konuda masumiyet ilan etmesi mümkün değil. İnsanın, imanından ya da tevazu sahibi oluşundan dolayı yüreğinden kendisi hakkında geçirdiği düşünce bile önüne uçurum olarak çıkabilir. Nitekim hadis-i şerifte de beyan edildiği gibi, ‘Kibirsizlikten dolayı övünme, çünkü o fena huy, karanlık gecede, kara taş üzerinde uyuklayan bir karıncanın ayak sesinden daha gizlidir.’
http://www.zaman.com.tr/cuma_ozguven-mi-enaniyet-mi_2076794.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder