Biyolojik
evrim teorisinin sahihliği hakkında fikir yürütmeyeceğim fakat zihnî
evrim, daha doğrusu tekâmülün gerekliliği hakkında hiç tereddüt
etmiyorum.
Biz insan soyu, tabiatımızda yerleşik duran (verili)
kötülüklere karşı tekâmül geçirmek zorundayız.
Benim anladığım şekliyle İslâm (Ed-Dîn), tabiatımızda yerleşik duran kötülükleri ezip aşmamızı, kötülükten iyiliğe terfî etmemizi, tekâmülümüzü esas tutar. İslâm, insanın kalitesini, niteliğini yükseltir; niceliğe yüklediğimiz onca mânâ ve eylem (ibâdet, muamelât); niteliğimizi, yani insan olma vasfımızı yükseltmek içindir.
Irkçı temayüller, temellük hırsı, bozgunculuk, müzevirlik, yalancılık tabiatımızdaki yerleşik kötülüklerden ve biz onları aşabildiğimiz kadarıyla Müslüman olabiliyor veya yarı yollarda kalıp gidiyoruz.
Kâmil olmak sadece Müslümanların değil, herkesin erdem vazifesi; sadece Müslüman'a tanınmış bir imtiyaz değil. Dinlerin va'zettiği ahlâk, neticede tabiatındaki vahşinin haykırışına kulak tıkayan, kendi tabiatını aşıp ehlîleştiren insanı yüceltmeyi hedefliyor.
Size bir tekerlemeden bahsedeceğim; bunu bana okulda öğretmediler, sokakta, mahallede duydum; şöyleydi: "Çingene cik cik/ Torbası güççük/ Bir dilim ekmek/ Kapı kapı gezmek". Her tekerleme gibi bir de basit nağmeyle söyleniyor.
Hani hep deriz ya, "Bizim kültürümüzde ırkçı saplantılar yoktur vesaire" diye; galiba kendimizi kandırıyoruz: Türkçe'de Arap kelimesinin, Kürt kelimesinin, Rum, Ermeni, Kızılbaş gibi kelimelerin mânâlarını kötülüğün acı rengine boyanarak tüketildiğine dair bir hayli örnek gösterebilirim.
Başka dillerde, başka kültürlerde de böyle ırkçı eğilimler vardır, olabilir; doğru olan bu kötülük eğilimleriyle mücadele etmek ve vahşet katından insan katına yükselmektir. Yükselmek, yani adam olmak.
İnsan katına çıkınca aslımızı-neslimizi inkâr etmeniz gerekmiyor fakat, aslen "ne idüğünüzü" üstünlük alâmeti gibi, faikiyyet nişânesi bir bayrak gibi elâlemin alnının çatına çatına dalgalandırmanız da gerekmiyor.
Türk olmak ne peşinen iftihar edilecek, ne de utanılacak bir sıfat; aynen Çingene olmak gibi.
Bir Türk, bir Çingene, bir Kürt veya bir Rum, yapıp ettikleriyle, daha doğrusu insan olmak katına yükselmek için gösterdiği emekle, alın teriyle değerlendirilebilir ancak.
Ve bu ülkede saçmalamak sadece Türklerin inhisarında değil; herkesin saçmalama, dolayısıyla sırf saçmaladığından ötürü eleştirilme, ayıplanma istihkakı var.
İçimizden bazıları, kendilerince bıçak kemiğe dayanınca, "Defol Çingene.., sen sus bir kere Alevi.., zaten Ermeni dölü değil misin?.." yollu iltihap kusuyorlar ortalığa. Bu sözlerin çirkinliği şurada; sanki o âna kadar âlicenablığından ötürü farklıların varlığına tahammül etmiş de...
Aramıza karışmış bölücüleri kolay teşhis eder, çabucak ayıklarız fakat sıradan, mâsum insanların zihnine pek tabii bir kanaatmiş gibi yer tutmuş o kötü değer hükümleriyle mücadele etmek lâzım.
Faşizmi toplumların başına belâ eden şey, sıradan insanların tabii düşüncesiymiş gibi yaygın, tehlikesiz bir sûrete bürünebilmesidir. Faşizmin kâbusu ne idüğü düşünülmeden benimsenen orta malı hükümlere sinebildiği zaman açığa çıkıyor.
Selendilili mâkul insanlar; içinizden pek azı bu işe karışmış olabilir ama bu ayıba sessiz kalmayınız; kalmayalım; komşularınıza sahip çıkınız.
O yüzden diyorum ki, -yaraya tuz basar gibi-, "A be epimiz Çingeneyiz epten!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder