Geçmiş
yaşanır, sonra da yaşanan yeni zamanlarda yeniden düşünülür. Vaktiyle
düşünerek yaşamış olsanız bile böyledir.
Çünkü yeni yaşanan zamanlar
geçmişe yeni açılar ve ışıklar getirir. Ama düşünmeden yaşamak
yolundaysanız, zamanlar sizin için bir şey ifade etmez.
Bir sayfa dolar,
onu çevirip kapatırsınız; yeni sayfaya yeniden (sıfırdan) başlarsınız,
bir gün gelir defter biter; siz son sayfaya yeniden başlamışken!
Buna unutmak demeyelim de, hatırlanmayı ihmal etmek, istememek diyelim. Böyle yaşayan insanlar çok var. Halleri de bazılarına güçlülük gibi görünür. Duyarsızlığı güçlülükle karıştıranlar çoktur.
Ben ilkokul çağını bile zaman zaman düşünürüm. Kendi çocukluğunu hatırlamadan şimdiki çocukları nasıl anlayacaksın ki?
“Herkes hâfızasından şikâyet eder, muhâkemesinden şikâyet eden yoktur” sözünü severim. Öyledir ama, aması var! Bizim hatırlama ihmallerimizin çoğu, hâfızamızla değil, muhâkememizle ilgilidir. Düşünmediğimizi hatırlama ihtiyacı da hissetmeyiz.
Geçenlerde internette bir arkadaşımın sözlerine rastladım. Benim ortaokul numaramı söylüyor! 49’u görünce bir hoş oldum. Beni severdi ve bu hatırlayış da onunla ilgili. Sevenler hatırlar.
İlkokul üçüncü sınıf öğrencisine on kıt’a İstiklâl Marşı’nı ezberletiyorlar. Bu kadar yanlış bir şey olur mu?
Bakarak okuyabilse, o yeter. Şühedâ, cüdâ, nâmahrem, cerihâ, rûh-u mücerred, izmihlâl, … bunları ve aynı seviyedeki kelimeleri üniversite öğrencileri biliyor mu ki? Ezberletmek ne kazandıracak? Neyi ne zaman nasıl yapacağımızı bilmiyoruz. Çünkü yaşadığımız o çağlarımızı düşünerek hatırlamıyoruz.
Tekâmülü attık, gelişme diyoruz. “Kötü gelişmeler oldu” cümlesindeki “gelişme” tekâmülün karşılığı mıdır? İkisinin de ayrı kullanım yerleri vardır. Tekamül’ü biliyoruz ama unuttuk.
Ezberletmek öğretmek değildir. Zorlanırsa İngilizce bir metni de ezberler insan. Bir faydası olur mu? “Düz yazıdaki uyak nedir?” diye soruyorlar! Kafiyeyi unutturmuş seciyi öğretmeye çalışıyor! Onu bilmese de olur!
Herkes “nema” diyor, “nemâ” yerine. Nemâ getirene de “nâmi” denir. Uzatmasız haliyle “nema” ne çirkin. Ünlü siyaset adamları “fâsit daire” yerine “fasit daire” diyor.
Bizâtihî’yi “bizzat” yerine kullanıyorlar. “Vak’a” diyen spikere rastlamadım hiç; hepsi “vâkâ” diyor. Notlar alıp sonra vazgeçiyorum, saymakla bitmez… Unutanlar öğrenmeyenlerden daha çok.
Edebiyat hocamız Hilmi Soykut Bey derdi ki: “Aslında hiçbir şiir ezberlenmez. Sadece bazı mısralar, beyitler hatırda tutulur.”
Doğrusu da bu. İki kıt’alık (okunan) İstiklâl Marşı’nın ezberlenmesi ayrıdır ve gereklidir. Ama on kıt’anın değil. O iki kıt’a bile, söylemeye başlayınca canlanır insanda.
Hayatın, fıtratın normali budur. Ezberletmeyin, şiir okumayı öğretin. Şiir okumak, yazmak gibi bir sanattır. Öyle bağıra çağıra değil!
Bugünü yaşarken, bugünün şartları ve ihtiyaçları açısından geçmişimizi de hatırlayıp düşünmek durumundayız. Aksi halde bugünü de yarını da, düşünerek yaşayamayız.
Zamanın ve hayatın bütünlüğünü kavramadan düşüncenin ufku açılmaz. Kendimizle yüzleşmenin aslı, kendi bütünlüğümüzün gerçekliğini bilmektir.
Bu bilgi düşünceyle bilinç haline dönüştüğünde, zamanın ruhu ile de tanışırız. Zaman parçalanmaz, o da bir bütünlük içinde akar ve onun da ruhu bütünlüğünde okunur.
Bugün çok önemlidir, ama bu bütünlükler içinde önemlidir. Düşündürerek ve sevdirerek öğretemediklerimiz tabii ki unutulacaktı. Hatıralar da kelimeler de.
http://www.zaman.com.tr/ahmet-selim/insanin-ve-zamanin-butunlugu_2080832.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder