Popüler Yayınlar

23 Nisan 2013 Salı

Yeni başlayanlar için İKBAL

21 Nisan 2013

Hint Müslümanlarının İkbal reisi, 75 sene evvel bugün vefat etti. Mevlânâ Celaleddin Rumi’nin irşadı ile ömrünü ilim ve İslam davasına adayan Dr. Muhammed İkbal’in cihanşümul mesajı bigane ruhları aydınlatıyor.

 Kadim Hindistan ceziresinin Himalaya eteklerinde doğan mahzun bir allame ve şairin hikâyesidir bu. 9. yüzyılda İslâm'la müşerref olan Pencap diyarı İngiliz muhasarasına girmiş, sömürge tahakkümü ruhlara abanmış, can boğaza gelinceye değin sıkmaktadır. Kavval üstatlarına ket vurulmuş, halka-i zikirde kimse ellerini cûş-u hurûşla vurmuyor... 

Naatlar, menkıbeler, kasideler mazlum, hu hu'lar âminlere hasret... Kimselerin itiraza mecali kalmasa da istiklal fikri içten içe kaynar. İslâm'ın son karakolunda asılı sancak ha düştü ha düşecekken, gerilerden Davudi bir ses yükselir. Yürekler tedirgin olduğu hengâmede, huzur-ı Nebi'ye (sas) çıkan Dr. Muhammed İkbal, ümmetin selâmeti için yalvaracaktır: "Ya Rasulallah, (sas) asırlar oldu ki sana bir hediye ile gelemedik. Ama senin namına Trablus'ta çarpışan Osmanlı askerinin kanını kabul buyur."



 Muhammed İkbal'in gayretleriyle toplanan 1,5 milyon sterlin, Milli Mücadele'ye katkıda bulunmak için Ankara Hükümeti'ne yollandı. Fakat dönemin hükümeti bu parayla İş Bankası'nı kuracak, bir kısmını da CHP'ye teberrük edecektir.
FOTOĞRAF MUHAMMED İKBAL'IN GAYRETLERIYLE TOPLANAN 1,5 MILYON STERLIN, MILLI MÜCADELE'YE KATKIDA BULUNMAK IÇIN ANKARA HÜKÜMETI'NE YOLLANDI. FAKAT DÖNEMIN HÜKÜMETI BU PARAYLA İŞ BANKASI'NI KURACAK, BIR KISMINI DA CHP'YE TEBERRÜK EDECEKTIR.



Tasavvufla yoğrulan bilgelik

Dr. Muhammed İkbal, doğum tarihi ihtilaflı olmakla beraber 1873'te bugünkü Pakistan'ın Siyalkut şehrinde dünyaya gözlerini açtı. Eskiden beri Keşmir'den gelen göçmenlerin konaklayarak ardından Lahor'a gittiği bu yere bir zamanlar İkbal'in dedeleri de gelmişti.

Şair İkbal, Brahmanlığı bırakıp Müslümanlıkla müşerref olan dedesini şiirlerinde birçok vesile ile anar. İngilizlerin yoğun baskısı altında dünyaya gelse de, terzi olan babası Şeyh Nur Muhammed sayesinde dinî değerlere azami kıymet veren bir yuvada dünyayı tanır. Kur'an ve dinî ilimler ağırlıklı başlangıç ve orta mektebin ardından yine kendi doğduğu şehirde İskoçya Misyon Lisesi'ni bitirir.

Burada Murray College'ta, felsefe bölümünde okurken  Arapça ve İngilizce üzerine de eğitim alarak geniş bir bilgi birikimi edinir. İkbal'in kadim şahsiyetinin ilk emareleri burada görülür. Zira 1897 yılında tamamladığı okulda Arapça bölümünü en yüksek dereceli puanla bitirdiğinden dolayı onur madalyasına layık görülecektir. Daha sonra Pencap'ın en büyük kenti Lahor'a geçer.

“Burası 1026 yılından beri Afganistan'dan doğuya doğru genişleyen Müslüman bir imparatorluğun başkentidir.” Lahor'daki Pencap Üniversitesi'nde lüksek lisans diplomasını Edebiyat Fakültesi'nden alacak ve babasının ektiği  tasavvuf tohumu artık yaşadığı kentin maneviyat büyükleri aracılığıyla sinesinde yeşerecektir.

Şarktan bir ses yetişir artık

Sind ve Pencap eyaletlerine hükmeden İngiliz müstemlekeciler gerek kendi kültürlerini aşılamak, gerekse oranın edebi kültüründen yararlanmak için geniş arazilere kolej ve üniversiteler kurdular. Bu vesileyle Urduca ve Hintçe eserler Batı dillerine tercüme edilmeye başlandı. Bölgede gelişmeye başlayan ilmi ve fikri camia sayesinde yerelde Müslümanların matbuat hayatı da başlamış oldu.

Muhammed İkbal, ilk şiirlerini Sir Abdülkadir tarafından kurulan ‘Mahzen Dergisi'nde neşretmeye başladı. Lahor'daki Devlet Yüksek Okulu'nda müderrislik yaparken, gelmiş geçmiş en büyük şarkiyatçılar arasında bulunan ve aynı zamanda üniversitede hocası olan Sir Thomas Arnold'la yakın bir bağ kurması kendisi için büyük şans oldu.

Onun teşvikiyle doktora çalışmaları yapmak üzere İngiltere'ye gitmeye karar verir. Cambridge Üniversitesi'ne gitmeden önce Bombay'a uğramış ve burada İslamiyet'in Hindistan'da kök salmasını sağlayan Nizamettin Evliya, Hz. Amir Hüsrev ve şair Mirza Galip'in kabirlerini ziyaret ederek manevi yardımlarını talep eder.

1905-1908 yılları arasında Avrupa'da kalır İkbal. İki sene sürecek İngiltere hayatında, “İran'da Metafiziğin Gelişimi” adlı doktora teziyle, o zamana kadar Batı'da bilinmeyen bazı Müslüman düşünürleri inceler. Ardından Almanya'nın Heidelberg şehrine geçerek devrin Alman filozoflarıyla temaslarda bulunur. Henri Bergson, Friedrich Nietzsche ve Goethe'nin yoğun etkisinde kalsa da kendi tabiriyle kadim mürşidinin Mevlânâ Celaleddin Rumi olduğunu ifade eder.

Yeniden Pakistan ve Müslüman ligi

Kutlu şair, mütefekkir ve mutasavvıfın şöhreti artık giderek yayılmaya başlamıştır. Mahzen dergisinde tefrika edilen şiirlerini, akşamları kalabalıklar karşısında yorumlar. Nale-i Yetim, Hindistan Marşı, Himalaya ve Yeni Mabet şiirleri bu toplantılarda meşhur olmuştur.

İkbal, devrinin siyasi hayatına da kayıtsız kalmaz. Hindistan Müslümanlarının bir şekilde ittifak etmesi gerektiği yönünde konferanslar tertipler ve etkili hitaplarda bulunur. Himaye-i İslam ve Keşmirli Müslümanlar Derneği'nin yönetim kurulunda bulunarak bu sayede geniş halk tabakalarına ulaşmayı başarır.

Bu arada yeniden Lahor'daki üniversiteye geri dönerek felsefe talimi yapar, bir yandan da avukatlık mesleğini icra eder. Müslüman Ligi çalışmaları sırasında Hilafet Hareketi'nin önde gelenlerinden Mevlânâ Muhammed Ali ve 1947 yılında Pakistan'ı kuracak Muhammed Ali Cinnah ile yakın temas içindedir. Birinci Cihan Harbi sırasında Hindistan Milli Kongresi'nin (ağırlıklı olarak Hindu liderlerin hâkim olduğu) politikalarını tenkit ederek Hintlilerin savaşa dâhil olmaması yönünde telkinlerde bulunur.

Esrar-ı Hodi eseri İngiliz Şarkiyatçı R. A. Nicholson tarafından İngilizceye tercüme edildikten sonra şöhreti Batılı akademi dünyasına ulaşır. Bundan sonra Hint yarımadasındaki birçok üniversite kendisine fahri doktora unvanı vermek için yarışacaktır.

1922 yılında İngiltere hükümeti kendisini ‘sir' unvanına layık görür. İkbal giderek artan popülaritesi ve karizması ile artık Hindistan Müslümanlarının manevi lideri olur. 1926'da Pencap Yasama Meclisi üyeliğinin yanı sıra takip eden dönemde Hintli Müslüman Ligi Genel Başkanı kademesine kadar yükselir. Bu dönemde edebi kişiliğini biraz geriye çekerek, filozof ve politikacı yönünü ortaya çıkarır. 1930 yılında Allahabad'da toplanan Tüm Hindistan Birliği Kurultayı'nda Hindularla Müslümanların iki ayrı millet olduğu tezini savunur.

Bağımsızlığı göremedi

Dr. Muhammed İkbal, sadece içinde bulunduğu coğrafyanın değil, tüm İslam dünyasının dertleriyle hemdem olup çareler üretiyor, on binlerce kişinin toplandığı açık hava toplantılarında fikirlerini halka beyan ediyordu. Dr. İkbal, bu dönemde şahsî nüfuzunu ortaya koyacak, Trablusgarp Savaşı, Balkan Harbi ve Anadolu'daki Milli Mücadele hareketlerini yakından takip ederek Türklere maddi ve manevi yardımda bulunacaktı. Aynı hassasiyeti edebi eserlerinde ifade ederek Türk askerinin büyük sıkıntılar içinde verdiği mücadele ruhuna atfen çeşitli manzum eserler kaleme alacaktı.

Sık sık tertip edilen buluşmalarda Osmanlı Devleti ve İtilaf Devletleri ile savaş halinde bulunan Kuva-yi Milliye'ye yardım için 1,5 milyon sterlin toplanmasına vesile olarak Türk-Pakistan dostluğunun temelini atmış oluyordu.

1933 yılında yaptığı Avrupa gezisinde İtalya'nın faşist lideri Mussolini ile görüşmüş ve Kuzey Afrika'daki müstemlekelerinde bulunan Müslümanlara yumuşak davranılmasını iletmiştir. Seyahatinin ardından sağlığı bozulan Pakistan'ın vatan şairi, gırtlak kanserine yakalanır.

1935 yılında oğlu Cavid ve kızı Münire'nin annesi olan son eşini de kaybedince hastalığı iyiden iyiye ağırlaşır. Şöhreti vatanının sınırlarını aşan ve Hint Müslümanlarını bir ülkü etrafında toplayan şairin ömrü ülkesinin bağımsızlığını görmeye vefa etmez. Bundan 75 sene evvel bugün, 21 Nisan 1938 sabahı ruhunu teslim etmeden evvel yüzünde bir tebessüm belirir kutlu şairin ve dudaklarından şu rubai dökülür:

Geçmiş şarkılar tekrar okunacak mı? Hayır, okunmayacak!

Hicaz'dan bir meltem esecek mi? Hayır, esmeyecek!

Bu fakirin günü bitti.

Artık sırları bilen bir bilgin gelir mi? Hayır, gelmeyecek!

Bölgeye giden Türklerin de mutlaka uğradığı şair, filozof, mutasavvıf, devlet adamı Dr. Muhammed İkbal'in kabri, bugün Bashahi Camisi'nin girişinde vefalı ziyaretçileri bekliyor.

Muhammed İkbal’in duası

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin de vaazlarında sık sık hatırlattığı İkbal, İslam'ın son karakoluna özel bir alaka gösterir.

Anadolu’da Kurtuluş Savaşı günlerinde Rasulullah'ı (sas) rüyasında gören Dr. İkbal, onun pak huzuruna çıktığı ve hicabından iki büklüm olduğu anları şöyle tasvir ediyor: "Dünyanın acı veren hallerinden bunalıp başka bir âleme dalmıştım.

Melekler beni alıp Allah Resulü’nün (sas) huzuruna götürdüler. Sevgili Peygamberim bana ‘Bu âlemden bir hediye getirdin mi?' diye sordu. ‘Ya Rasulallah, dedim, dünyada ne huzur kaldı ne rahat.

Arzu ettiğimiz hayatı elde etmek ne mümkün, varlık bahçelerinde binlerce lale ve gül var. Ama hiçbirinde vefa kokusu yok.

Yine de huzurunuza hediye olarak bir şişe getirdim. İçindeki öyle değerlidir ki cennette bile bulunmaz. Bu şişede ümmetinizin şerefi vardır. Bu şişedeki, Trablus şehitlerinin kanlarıdır Ya Rasulallah!"

Kaynak:

1. Dini Düşüncenin Yeniden İnşası, Muhammed İkbal, Çev. Rahim Acar, Timaş Yayınları

2. Peygamberane Bir Şair ve Filozof, Çev. Senai Özkan, Kültür Bakanlığı Yay.

3. Muhammed İkbal Kitabı, Uluslararası Muhammed İkbal Sempozyumu 1-2 Aralık 1995, İBB Kültür Daire İşleri Başkanlığı Yayınları

4. Şark'tan Yanık Bir Feryat İkbal, İbrahim Refik, Sızıntı Dergisi, Temmuz 1991, Sayı 150

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder