04 Nisan 2008, Cuma / ESER KARAKAŞ |
||||||||
| ||||||||
|
||||||||
Türkiye yine çok sıcak bir siyasal ortamın içinden geçiyor.İçinde bulunduğumuz bu çok sıcak siyasal ortam, çalkantı ve belirsizlik ortamı tarihimizde ilk kez karşılaştığımız bir durum değil. | ||||||||
2008 senesinde yüzüncü yılını idrak
ettiğimiz 1908 hürriyet ilanından bugüne çok sayıda benzer durumla
karşılaşmış bulunuyoruz. İlk bakışta birbirleriyle alakasız gibi duran çok sayıda tarih ve olayı burada tartışmaya açabilirim ama böyle bir mukayese ve çalışmaya zaten bir gazete yorum köşesinin boyutlarının izin vermediği ortada. Ancak, çok net söyleyebileceğim bir konu, bu yaşanan mevcut gerginliğin ve geçtiğimiz yüz senede yaşanan görünüm olarak farklı ama kanımca içerik olarak benzer olayların altında türban ya da daha genel olarak laiklik hassasiyetinin yattığını söylemenin çok kolay olmadığı. Nokta Dergisi davasında ortaya çıkan Sarıkız ve Ayışığı darbe planlarının, 27 Nisan muhtırasının, AKP'yi kapatma amaçlı açılan davanın türban krizi ya da laiklik meselesiyle doğrudan ilintili olduğunu iddia etmenin çok yüzeysel ve yanıltıcı bir yaklaşım olduğu kanısındayım. Doğrudur, laiklik ve bir detay olarak türban meselesi bazı kesimleri mobilize etmek için kullanılmaktadır ama gerginliğin temel nedeninin bu olduğunu söylemek en azından bana hiç inandırıcı gelmemektedir. Benim gittikçe daha da yerleşmeye başlayan kanım laiklik genel meselesinin ve türban detayının bir peçe vazifesi gördüğü ve çatışmanın genel eksenini kamufle etmek için kullanılageldiğidir. Bu saptamayı yaptıktan sonra da bizlere laiklik ve türban meselelerinin ne tür ilişkileri kamufle etmek için kullanılageldiği konusunda fikir üretmek, en azından bazı ipuçlarını üretmeye çalışmak düşmektedir. *** Yıllardır, laiklik meselesinin bu denli yoğun tartışmaya açılmadığı senelerden beri önesüregeldiğimiz bir sav Türkiye'nin temel kırılma çizgisinin açık toplum-kapalı toplum çizgisi üzerinden olduğudur. Açık toplum-kapalı toplum çatışmasının da detaylarına girmek burada doğal olarak mümkün değil ama en azından bir dipnot olarak söylenmesi gereken konu, kapalı toplumun temel özelliğinin rant üretme özelliği olduğu ve bu rantın da piyasa ekonomisi mekanizmaları dışında, diyelim siyasi kararlarla dağıtım ve bölüşüme konu olduğudur. Kapalı toplum açık topluma dönüşmeye başladıkça da, ki bu süreç çok uzun olabilir, söz konusu rantlar ve bu rantların üleştirilmesi mesele olmaya başlamakta ve peyderpey rantlar, hem parasal hem de pozisyonel rantlar azalmaya yüz tutmaktadır. Bu sürecin kimse kendiliğinden ve sancısız geçeceği kanısına da kapılmamalıdır, zira doğal olarak kapalı toplumun rantlarını dağıtma, elkoyma alışkanlığını onyıllardır sürdüren bir zümrenin bu ayrıcalığından kolay kolay vazgeçebileceği düşünülmemelidir. Aslında bu mücadele demokratik sınırlar içinde kaldığı sürece anlamlıdır da; ama anlaşılan bizde bu mücadele dönem dönem demokratik meşruiyet sınırlarını zorlamakta ve tabiri mazur görürseniz belden aşağıya vurma girişimlerine dönüşmektedir. Bu mücadele yakın geçmişimizde farklı biçimlerde tezahür etmiş olabilir ama bugün söz konusu mücadelenin dışa açık piyasa ekonomisi ve somut kurumsal yapı olarak da AB üzerinden yapıldığını görmemek için bariz bir çaba gerekmektedir. Tekrar ediyorum, laiklik meselesi ve detay bir konu olarak türban meselesi bu çok temel kavgada sadece bir peçe vazifesi görmekte ve altta yaşanan temel kavganın konusunu gizlemektedir. Bu aşamada çok temel bir gözlemimi de aktarmak istiyorum; laiklik meselesinde yurttaşların, evrensel hukuk çizgilerinden sapmadan, farklı pozisyon alışları demokratik bir toplumda normal karşılanmalıdır ve bu evrensel laiklik anlayışı çizgisinden, yani meşruiyetten sapmadan kişiler farklı uçlara meyledebilirler. Ve bu ayrışma çerçevesinde ülkemizde bazı pozisyon alımlarına çok da hoşuma gitmeyen bir Türkçeyle 'laikçiler' adı verilmektedir ve bu kesimin çok ama çok büyük bir çoğunluğunun dışa açık piyasa ekonomisi kavramına, bu kavramın gerektirdiği kurum ve kurallara ve daha bir altküme olarak da AB sürecine çok ama çok soğuk yaklaştıkları, hatta karşı oldukları bilinmektedir. Laikçilik diye adlandırılan pozisyonla dışa açık piyasa ekonomisine, AB sürecine ve gümrük birliğine karşı alınan pozisyonlar arasında mutlaka ve mutlaka bir anlam birlikteliği olması gerekmektedir ve bu ilginç korelasyon açıklanmaya muhtaç bir korelasyondur. *** Türkiye'nin içinden geçtiği önemli çalkantı sürecini belirleyen temel mekanizmanın da bu olduğu, laiklik meselesinin bir peçe vazifesi gördüğü, temel kavganın kapalı toplumun ürettiği imtiyazlar kümesinden vazgeçmeme olduğu kanısı bendenizde her geçen gün biraz daha güçlenmektedir. |
HER ARAYANA HİKMET NASİP OLMAZMIŞ, ANCAK HİKMETE ERENLER DE ONU ARAYANLARMIŞ. HİKMETİ ARAYIŞTA KAİNAT KİTABINI OKUMALI, OLMUYORSA "OKUYABİLENİ OKUMA" İLE MESAFE ALINMALI. GÜZELİ FARKETMENİN ÖLÇÜSÜDÜR, BAŞKALARI İLE PAYLAŞMA İSTEĞİ. GÜZEL BULDUĞUM OKUMALARI PAYLAŞIYORUM...
Popüler Yayınlar
-
konsept Konsept dilimize Fransızcadan geçmiş bir kelimedir. Anlamı kavram demektir . Konseptualizm ise kavramcılık demektir 1 ...
-
1. Kavram ve terimin tanımı: Kavram, bir nesnenin zihindeki tasarımıdır. Terim ise, kavramın dille ifade edilmesidir. Kavramı hayal...
26 Nisan 2013 Cuma
Bu işin altında ne yatıyor? [Yorum - Eser Karakaş]
Etiketler:
1908 HÜRRİYET İLANI,
27 NİSAN MUHTIRASI,
AB,
ESER KARAKAŞ,
LAİKLİK
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder